Juliana kuzguni siyah saçlarını sıkı ve düzenli bir topuz yaparak toplamış, aynada solgun yüzüne baktığında bir sonraki gece eğer uyuyabilirse gerçekten kabus görmeden uyuması gerektiğini işe yaramayacağını bile bile kendi iç benliğine tembihledi. Baş hemşirenin her sabahki sayımına gitmesi gerektiğini kendine hatırlatan genç kadın koşar adamlarla çadırdan çıktı. Ana çadıra girdiğinde kendisi ve birkaç kişi hariç diğer herkesin geldiğini görmesiyle sessizce iç çekti.
"Hemşire Jäger, buraya dikiş kulübü toplantısına gelmedik." denmesiyle sinirlenen kız derin yeşil gözlerini karşısında koyu bir palette iki su damlası gibi duran minik mavi gözlere dikti.
"Farkındayım, belirttiğiniz için teşekkürler." deyip kinaye dolu bir gülüş takınmasıyla yanındaki sarışın kısa boylu arkadaşı Katherina'nın dürtüklemesine maruz kalmış bunu yok sayarak baş hemşire Mathilda''nın ne diyeceğine dikkatini vermişti. Kadın ise bunu yok sayıp nasıl olsa günün yoğunluğunun yeterli bir ceza olacağını düşünmüş olacak ki direkt konuşmasına başladı.
"Bildiğiniz gibi bugün ateşkes bitiyor yani bizim için daha çok iş kızlar! Ayrıca ziyaret edilip taburcu edilmesi gereken askerler derhal edilmeli ki cepheye dönsünler ve bu konuda duygusal olmak yok anlaşıldı mı? Güzel şimdi herkes iş başına." dedikten sonra hızlı adımlarla çadırı terketti. Bunun üzerine hemşirelerin çoğu da gerekli malzemeleri alıp kendi görev yerlerine dağılmaya başlamışlardı.
Juliana ecza dolabından sterilize edilmiş sargı bezlerini alıp çantaya yerleştirirken üstüne dikilmiş mavi gözleri fark etmesiyle içini çekse de istifini bozmadı. Katherina büyük mavi gözlerini Juliana'ya dikmiş sessizce izlemeye devam ederken en sonunda
"Keşke sendeki cesaret bende de olsa diye mırıldandı.Ana elindeki ruloları ve bantları bırakıp bakışlarını Kat'e yönlendirince kız dudaklarını ısırdı.
"Ben de senin kadar çalışkan olup vaktinde gelsem cesarete gerek kalmazdı değil mi?" diyerek arkadaşının sıkıntısını biraz olsun azaltmaya çalışan Juliana bunun işe yaradığını kızın gülümsemesinde fark ederek bu içten gülümsemeye eşit derecede içten bir karşılık verdi.
"Ama cidden o kadın adeta bir kabus ve sen bir de laf söylemeye çalışıyorsun Ana, bense azarlansam bile kendimi savunamıyorum, salak ben!" demesiyle Ana ne karşılık vereceğini bilememiş içini çekerek
"Hadi şapşal biraz daha geç kalırsak hem seni hem kendimi savunmak zorunda kalacağım." demiş kızı kolundan çekerek çadırdan çıkarmıştı.
__________
Nicholas elindeki defteri bırakıp yemek vakti geldiği için, ortamla kontrast oluştururcasına ironik bir şekilde neşeli olan arkadaşlarının yanına gitti. Masada Daniel kızı Irene'den heyecanla bahsediyor onu göreceği gün için artık sabredemediğinden bahsediyordu. Hiçbiri savaşın bu yemeği onların son yemeği yapabileceğini sözlü olarak dile getirmek istemiyor; esprilerden, sevgililerinden, ailelerinden bahsediyordu.
Nicholas benliğinde öfke, sitem ve üzüntünün bir kokteyl hazırladığını hissetti. Kendini bir kez daha neden aptal Nazilerin bunu yaptığını sorgularken buldu.
"Onlarında görmek istedikleri minik kızları, sevimli nişanlıları, hasta anneleri yok muydu?"Bu sorusu ve düşünceleri sağır edici bir gürültü ve onun ardından gelen sonsuz sessizlik ile bölündü. Asırlar gibi gelen bir süreden sonra gözlerini açabildiğinde aslında en fazla dakikalar geçmiş olduğunu fark etti. Sesini duyurmaya çalıştığından ağzından çıkması gereken kelimeler yerine sağır edici sessizliğe maruz kaldı. Sağır mı olduğunu yoksa sesinin mi çıkmadığını merak ediyordu ki gözleri paramparça olmuş masanın öbür tarafında kanlar içinde yatan Daniel'a takıldı. Asla Irene'i göremeyeceğini bilen genç adam son dakikalarını kızı ve eşiyle geçirmek yerine kilometreler ötede her tarafa saçılmış konserve yemek ve barut kokusuyla geçiriyordu. Arkadaşının gözlerinin kapandığını gören Nicholas kendi gözlerinin ağırlaşmasıyla görüşünün de sağır edici sessizliğin görsel versiyonuna teslim olduğunu fark ederek kendinden geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Dünya
Historical FictionJuliana Jäger, Üçüncü İmparatorlukta bir hemşire olarak görev yaparken sıradan ama bir o kadar farklı bir Amerikan askeri ile tanışacağını ve o kahverengi gözlerin ardını keşfetmeye can atacağını aklından gerçekten geçirmiyordu. Nicholas Casey ise h...