Elinde tuttuğu fotoğraf makinesini çantasına yerleştirmeden önce hızlıca saçları iki yandan örgülü olan küçük kızın arkasından fotoğrafını çekmişti Ed. Fotoğraf çekmek onun için işten çok bir tutkuydu. Hayatı boyunca hayallerini kurup, günlerce yatmadan önce gelecekteki mesleğini düşünüp durduktan sonra istediği mesleğe sahip olan nadir şanslı insanlardandı Sheeran. Her zaman elinde tuttuğu şu küçük aletle hayata tutunduğunu düşünmüştü. Düşünceleri hâlâ bu yöndeydi. Ed çok para kazanan bir insan değildi. Çünkü işi kesin veya belirli hatlara sahip değildi. Bazen 1 haftada 100 dolar kazanırken bazen de 1000 dolar kazandığı oluyordu. Ve tabi ki Ed Sheeran bu paraları ya yeni bir kaliteli merceğe ya da fotoğraf makinesini olduğundan daha muhteşem hale getirecek diğer parçalara ayırıyordu. Evine kira ödememesi onun için büyük bir avantajdı. Ailesi öldükten sonra 10 bin dolara yakın bankadaki para ile şuan oturduğu evi ona bırakmıştı. Ve Ed bu paralara elini bile sürmeyi düşünmüyordu. Çok ihtiyacı olmadığı sürece tabi ki. Kendi parası ona yetiyordu ve bazen bankaya artan paralarını da ekliyordu. Gelecekte neler olacağının bir garantisi yoktu. Eğer bir erkekle gelecek düşünürse, ah evet Ed erkeklerden hoşlanıyordu, onunla Amerika'ya gitmesi gerekti. Ve Amerika Para demekti. Para da çalışması gerektiğinin en büyük kanıtıydı. Aslında ek bir işte çalışmayı uzun zamandır düşünüyordu sonuçta çalışırken de fotoğrafçılık yapabilirdi. Bu her ne kadar fotoğrafların azalacağı ve bununla birlikte paranın da azalacağını gösterse de severek yapacağı, en azından kesin bir iş, bulabilirdi. Fakat şu an oturduğu bankta arkasına yaslanıp düşünmeye çalışsa da hangi işleri yapabileceğini ya da yapmaktan zevk alacağı işleri aklında belirleyemiyordu. 'Hey buradayım!' dermiş gibi guruldayan karnıyla gülümsedi Sheeran. Düşünemiyordu çünkü midesi boştu. Doğal olarak beyni de boştu. Adamın beynine giden yol midesinden geçen atasözünün ayaklı konuşınaydı Ed. Açken kalkıp 2 adım ötesindeki kumandayı alamazdı bile. Fakat şu an midesine bir ziyafet yaşatmak için yaklaşık yarım kilometre yürümeye razıydı. Nandos' u kim olsa severdi. Ed hiç daha önce buradaki dükkanlarına gitmese de İngiltere'nin neredeyse her yerinde Nandos' yemişti. Ve kesinlikle pişman değildi. Hafif bir göbek yapsa da Ed bunu 2 günde halledebilirdi. Hızlı bir metabolizmaya sahipti. İlerdeki Nandos' tabelasını görünce gülümsemeden edemedi Ed, başta midesi olmak üzere gözleri de bayram etmiş gibiydi. İçerisi kalabalık olmasına rağmen sırada kimse yoktu. Vakit kaybetmeden dışarıdaki soğuk havanın aksine içerisi sımsıcak olan dükkana girdi. Tavuk ve taze ekmek kokusu aniden etrafını sardığında cebindeki demir paraların şıngırtısını umursamadan yerinde zıplayıp bu nefis kokuyla dans etmek istiyordu. Vakit kaybetmeden kendine bir sipariş verdi ve kısaca boş masa var mı diye gözlerini etrafta gezdirdi. Bırakın boş masayı boş sandalye bile yoktu. Kafasını umutsuzca kasaya çevirdiğinde gözlerine bulaşan mavi gökyüzüyle ağzı hafifçe aralandı. Sarı saçlar ve mavi gözler ancak birinde bu kadar alışılmaz durabilirdi. Çileği andıran dudakları, koyu sarı-kahve karışımındaki kirpiklerinin gizlediği masmavi orblar ve diplerindeki hafif kahverengi tutamların çakma sarışın olduğunu kanıtlayan saçlarıyla insan olduğundan şüphe duyulası biriydi. Nasıl bu kadar beyaz tenine eşlik eden dişleri olabilirdi ki insanın? Her şeyi özenle yaratılmış gibiydi. "Siparişiniz birazdan gelir, efendim." Sesinin arasında ufak ufak parlayan aksağan yabancılığıyla bu çocuğun İrlanda'lı olduğunu şıp diye anlamıştı Sheeran. "İsterseniz yukarı kata çıkabilirsiniz, siparişiniz hazırlanınca elemanımız size getirebilir." Nezaketen gülümsemesi bile büyülemişti kızıl-turuncu saçlı çocuğu. Kafasını iki yana salladı ve Tanrı'nın yarattığı bu güzel şeye bakmaya devam etti. Çakma Sarışın ise karşısındaki müşterinin ona olan bakışlar altında ezilmemek için zor duruyordu. Alışık olmadığı bakışlarını üzerinden çektiğinde Ed, fotoğrafını çekme isteğini nasıl bastıracağını düşünüyordu. Karşısındaki yaka kartında okuduğuna göre ismi Niall'dı. Ve Niall adı bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi. "Afiyet olsun. Yeniden bekleriz." Niall tepsiye Siparişleri dizdikten sonra gülerek karşısındaki kızıl çocuğa doğru tepsiyi uzatmıştı. Ed de ona gülümsediğinde Niall'ın mavi orblarının parladığına şahit oldu. Tepsisini düşürmeden aldığına şükrederken parlak mermerlerle kaplı merdivenlerden yavaşça çıkmaya başladı. Arkasından ona bakan bir çift parlak mavi gözlerin varlığını hissedemese de gülümsemeden edemiyordu. Aniden vücuduna giren şok dalgalarının etkisiyle gözlerini kapatıp açtıktan sonra karşısındaki boş masaya ilerledi. Hızlıca oturup tepsisindeki yemekleri süpürdükten sonra kafasında türlü türlü planlar kurmaya başlamıştı bile. Niall adındaki o sarışını ölümsüzleştirmek için can atıyordu. Onun fotoğrafını çekmeden bu dükkandan ayrılmayacaktı. Gerekirse dükkan kapanana kadar bekleyecekti. Aklına gelen fikirle hızlıca cebindeki telefonunu çıkardı ve saatine bakıp derin bir iç geçirdi. 9'da kapanan dükkanı beklemesi için 2 saati daha vardı. Belki de çıkıp bir kaç fotoğraf çektikten sonra Niall'ın fotoğrafını çekmeliydi. Kendi kendine gülümsediğinde kafasını refleks olarak kaldırdı ve üst kattaki çoğu insanın ona deliymiş gibi bakmalarını umursamadan elindeki tepsiyi aldığı gibi aşağı indi. Kasada tatlı bir sarışını bulamayınca hayal kırıklığına uğrasa da çıkışta onunla konuşacak cesaretini toplaması için sakin bir yerlere gidip fotoğraf çekmeliydi. Cebindeki bozuk paralardan kurtulmak istiyordu ve bu onun için iyi bir fırsattı. Niall'a fakir biri gibi görünmek istemezdi. Ed hemen kimin tops olacağını sezmişti. O küçük suratı ve melek fısıltısı sesiyle tops kendisinden başkası değildi. Kasadaki çocuğa bozukluklarını sıralarken arkadan gelen sarı tanıdık saçlarla hızla cebindeki 50 doları çıkardı ve bozuklukları bir çırpıda sırtındaki çantasına doğru avuçlayıp fırlattı. "Teşekkür ederim Jonathan." Niall gülümseyerek yerini geri aldığında Ed öleceğini düşünmüştü. Bu kadar güzel gülebilen bir insan daha olduğunu düşünmüyordu. Niall'ın gözleri şaşkınlıkla büyürken Ed onu daha da mahçup etmeden parayı uzattı ve tebessüm etti. Niall ise titreyen elleriyle parayı aldıktan sonra kasadaki bir kaç tuşa dokundu ve para üstüyle birlikte fişi kızıl çocuğa uzattı. Ed ellerine bilerek dokunarak fişi ve parayı aldığında Niall'ın boğazındaki o küçük çıkıklığın titrediği fark etti. Ondan etkilenmişti! "İyi günler." dedi Ed panik yapmadığı için seviniyordu. "İyi günler." Niall'ın o meleksi sesini yeniden duyduğunda çoktan arkasını dönmüş, kapıdan çıkmak üzereydi. O an fark etmişti, Ed aşağı indiğinde ufak olan uğultu kesişmişti. Niall bu yüzden gerilmişti. Kendisinden etkilendiği falan yoktu! Kafasını duvarlara çarpmamak için zar zor kaldırımdan yürürken beynini deşip fotoğraf makinesiyle kendini parçalamak istiyordu. Belki de çocuk Heteroydu. Ya da bir sevgilisi vardı. Ya da bir aseksüeldi. Tanrım nasıl hemen hayallere dalıp, ümitlenebilmişti. Çocuğu tanımıyordu bile. Kendisine ve düşüncelerine kızgınlıktan kıpkırmızı kesilmişti. Şimdi ne yapacaktı? Hayatı boyunca hissetmediği şeyleri hissediyordu. Hem de o Niall denen sarışın Nandos' kasiyerine karşı.
Umm merhaba, 2. Ned Fiction yazarı olarak fena heyecanlıyım. Sınır yok çünkü Ned Shipper sayısından bile emin değilim! oops.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blonde (Ned Fic.) -ASKIDA-
FanfictionWattpad üzerindeki Türkçe 2. Ned Fiction! Ed!24 Niall!20 Başlangıç Tarihi: 20.09.2015