part/3

153 20 11
                                    

Ed hala karşısında cevap bekleyen Niall'a sırıttı ve kafasını iki yana salladı. Şu anda duygu karmaşası içindeydi ve az önce hayal ettiklerinin yanından bile geçemeyecek, onu azap dolu gecelere sürükleyecek bir kahkahanın etkisi altında kalmıştı. Nasıl olur da gülüşünün tuhaf olduğunu düşünürdü? Aksine onun gülüşü tuhaf değil, eşsizdi. Çünkü Ed, karşısındaki bu sevimli sarışının her zerreceğinin farklı olduğunu biliyordu. Bunu o dükkana girdiği andan beri hissetmişti. "Hayır. Kesinlikle tuhaf değil." Ed sonunda kelimeler haznesinden onu kırmayacak ya da onun yanlış anlamayacağı uygun sözcükleri bulduktan sonra tereddütsüz bir şekilde dudaklarından çıkarttı. "Ah, cidden böyle mi düşünüyorsun?" Niall heyecanla ve umutla konuştuğunda Ed, doğru yolda olduğunun farkındaydı. Onunla flörtleşmenin artık bir sorun olmadığını anladığında gülümsedi. Bu onu mutlu etmişti. "Evet. Güzel bir gülüşe sahipsin." Ed kozlarını oynarken Niall alt dudağını dişlerinin arasına almıştı bile. "Te-teşekkür ederim." ufak bir kekeleme felaketini yaşayan Niall kendini aptal gibi hissetmişti. Ed ise onun bu heyecanını kafasında mükemmel senaryolar kurmaya başlamıştı bile. Ve şimdi de ikisi de tıkanmış durumdaydı. Kim ilk adımı atacaktı? Niall mı yoksa Ed mi? Ed ise bu sefer taktik değiştirmişti. Bu güzel oğlanı fazla sıkıştırmayacaktı. İlişki uzmanı sayılmazdı fakat onu ürkek bir koala'ya benzetiyordu. Bu yüzden nazik ve yavaş davranmalıydı. İlk adımdan biraz uzaklaştı ve tepkisini bekledi. Niall'ın ise onun yüzüne bakacak hali kalmamıştı. Ortamdaki sessizliği arttırmamak amacıyla Ed yeniden konuşmak zorundaydı. "Tanıştığıma memnun oldum Niall." Ed zorla da olsa gülümsedi ve Niall'ın gözlerine bakmaya çalıştı. Fakat Niall şu an ellerini arkada bağlamış kötü bir şey yapıp cezasını çekmeye hazır olan küçük çocuklara benziyordu. "Ben de Ed." dedi sarışın çocuk çaydanlığında kalan son fincan çayını içen teyzeler gibi ve kafasını kaldırdı. Ed bunu beklemiyordu. Bu güzel dalga mavisi gözlerin bakışlarını asfaltın kirden grileşmiş tabakasından ayırmayacağına emindi halbuki. Niall'ın bu ufak atağı onu şaşırtmıştı. Fakat aynı zamanda onun normal birine benzemediğine de emin olmuştu. Çoğu taktiğinin etkisi şu anda zihni, parfüm yapılması için kaynar suda kaynatılan yüz bin gülden çıkan 10 ml'lik esans gibi olacağına kesin bir şeymiş gibi bakıyordu. Ed gitme vakti geldiğini biliyordu. Fakat telefon numarasını alamazsa onu bir daha ancak Nandos' ta yakalayabilirdi. Bunu yapması gerekiyordu. Fakat şu an bunu yapamayacak olması da bir ihtimaldi. Daha yeni tanışmışlardı ve Niall onun için kötü düşünebilirdi. "Öyleyse sonra görüşürüz." Ed sağ elini uzatarak konuştu. Niall'ın tepkisi beklediğinden geç olmuştu. Mavi gözleri önce Ed'in eline ardından suratına doğru çevrilmişti. Yüz ifadesinden bir şeyleri ters yaptığının farkındaydı turuncu saçlı çocuk. Fakat çocuğun kendisini hoş bulması için önce onu tanıması gerekiyordu. Ed, özgüveni yerinde bir bireydi. Kendisini nasıl tanıtacağını iyi bilir, kelimelerle insanları güzelce etkileyebilirdi. Fakat bu çocuğun farklı olması kadar en az kendisi de farklı bir şekilde onu kendisine çekmeyi planlıyordu. O muhteşem varlığı kaçıramazdı. Ne bir kıza ne de bir erkeğe kaptırmamalıydı onu. Bu yüzden arkadaşı olmakla yetinebilirdi bir süre. "Görüşürüz." Niall basitçe görüşürüz dedikten sonra Ed'in elini havada bırakmış ve onu bugün yüzüncü defa şaşırtıp Ed'in yanağını tüy kadar hafif bir şekilde okşayıp yanından sıyrılmıştı. 

Bu olacak şey değildi. Niall cidden garip bir adamdı. Ed bunu artık tesçillemişti. Bu ondan beklenmeyecek bir hareket ve samimi bir yaklaşımdı. Ed, Arafta kalmıştı. Bir yanında Niall'ın ona ilgi duyduğunu söyleyen kalbi, bir yandan da bu kadar yakışıklı bir çocuğun bekar olup olmadığından emin olamayan beyni. İkisi de birbiriyle yarışıyor, tezlerini kanunlara çevirmek için kanıtlarını ortaya seriyordu. Ed ise bir aile babası gibi herkesin susmasını ve bir an önce eve gidip kitabını okumak istiyordu. Niall'ın ardından 1-2 dakika daha beklemişti bu pis ama bir o kadar da güzel sokakta. Fark edememişti bu sokağın köşesinde duran büyük ihtimal kediler için hazırlanmış bir çeşit yatağı, fark edememişti binaların arasında olmasına rağmen o koca kaldırımları yıkıp zorla güneş ışığına ulaşmış sarı çiçeği, fark edememişti sağ tarafındaki koca binanın duvarını kaplamış siyah beyaz karışımı grafitiyi. Ed her zaman saçları gibi dağınık ve dikkat çeken bir kişi olmuştu. Saçları onu yansıtan en önemli özelliğiydi belki. Kimseden farkı olmayan mavi, soluk gözleri; pembemsi dudakları ve orta boy bir burnu vardı. Fakat saçları onun en sevdiği parçasıydı. Kızılımsı turuncumsu bir renk olan saçlarını her zaman sevmiş ve hiç sıkmamıştı. Her zaman nasıllarsa öylelerdi. Onları jölelere, fön makinelerine alet etmekten hoşlanmazdı. Medusan'ın yılanlarına benzetirdi her zaman saçlarını. Onlar nasıl özgürse, saçları da öyle olmalıydı. Ed farklı bakış açılarına sahip olan dikkatli biriydi. Fakat bu mavi gözlü çakma sarışın koalası onu fena haklamıştı. Olan biteni, ortamı, havayı, günü ve nefesini unutturup onu kendine çekmişti. Ed onu daha tanımıyor olabilirdi. Fakat tanımak için her şeyi yapacağı belliydi. 

Güneş ışıkları merceğe vurdukça yerde bir şekil oluşturuyordu. Ed her zamanki gibi parka gelmişti. Sabahtan sattığı fotoğrafların parasını güvenli bir şekilde cüzdanına yerleştirmiş, dünden beri kendisini rezil eden kuruşlarla kendisine bir kahvaltı ısmarlamıştı. Ardından işinin başına dönüp parka oturmuş ve ona ilham verecek bir kaç hazine arayışına geçmişti. Ve şu ana kadar çekebildiği tek fotoğraf bir anne bir kızın birbirlerine bakıp gülümsemeleriydi. Bu fotoğraf belki de çektiklerinin en iyisiydi. Onu her zaman yaralayan bir konuydu anne. Annesinden küçük yaşta kopartılmış biriydi turuncu saçlı çocuk. Babası tarafından küçük yaşta Londra'da yaşamaya zorlanmıştı. Fotoğraf yeteneğini o daha piyano çalmadan önce fark etmiş olan ailesi onu Yorkshire'den bütün arkadaşlarından uzaklaştırmış ve Londra'ya getirmişti. Fakat ailenin iki üyesi orada kalmıştı. Kardeşi Matthew ve annesi Imogen. Ed olanları zihnin bir kere daha yaşarken hızlıca kafasını iki yana salladı ve başına üşüşen arı düşüncelerinin iğneleri kendine batmadan kendine geldi. Oturduğu yıpranmış banktan kalktı ve yerini kahverengi tüyleri kazınmış köpeğe bıraktı. Ve bir anda içinden geldi bu şehrin kirine rağmen hala tertemiz duran köpeği ölümsüzleştirmek. Elinde tuttuğu fotoğraf makinesini kaldırdı ve köpeği ürkütmeyecek şekilde fotoğrafını çekti. Bir anda içini dolduran bu güzel his onu ailesinin yanındaymış gibi hissettirmişti. Onlarla görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Belki de Matt ile görüşebilirdi. Mesela Şükran gününde onu evine davet edebilirdi. Tabi Imogen ona izin vermezdi. Her sene beraber kutlarlar diye düşündü Ed. Eskiden o da Şükran günlerinde evden dışarı çıkmazdı. Onu kollayan bir ailesi vardı. Karşıdan gelen tanıdık bir ifadeyle gülümsedi Ed. Niall'ın karşıdan geldiğine bile sevinemiyordu şu an. Aile konusunu düşünmekle iyi etmemişti. Bütün duyguları ailesinin onu terk ettiği gibi vücudunu terk etmişti. "Merhaba." sarı saçlı çocuk Ed'in yanına vardığında bir terslik olduğunu anlamıştı. Fakat sormaktan çekindiği için sadece merhaba diyebilmişti. "Merhaba Niall." Ed sesindeki acı kırıntılarını yere saçtı ve üstüne güvercinlerini fırlatıp onları yemeye zorladı. "Moladayım. Yapacak bir işim yok. Seninle birlikte takılabilir miyim?" Niall belki de şu an Ed'e yapayacağı kadar büyük bir iyilik yapıyordu. Ve Ed bunu biliyordu. Niall onu kurtarmaya gelmiş bir melekti. 


Merhabalar! Ned Shipper sayısı gün geçtikçe artıyor mu ne?!







Blonde (Ned Fic.) -ASKIDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin