Her şey, müdür sekreterliğinden, genel müdür sekreterliğine atanmam ile başlamıştı.
Karadağ şirketler grubu büyük üstün başarılarımdan dolayı bir üst kademeye geçmeme fırsat vermişlerdi. Hepsi bu.Dün sekreterdim. Bu gün yine sekreterim.
Beş yılımı vermiştim bu şirkete. Beş yıl büyük bilgiler taşımış ve o bilgileri birer sır olarak saklamıştım. Bu işin avantajlı hiç bir yanı yoktu. Hatta daha fazla çalışıp büyük patronun gözüne girmeliydim bu saatten sonra. Büyük patronlar her zaman zirvede olurlardı. Bu büyük Holding'in tam yirmi sekiz katı vardı. Ben dahil tüm çalışanlar sadece yirmi dört kata izinsiz girme özgürlükleri vardı. Ve artık genel müdür sekreteri olduğuma göre her kata çıkma özgürlüğüm olabilecekti.
İkinci avantaj.
Ne avantaj ama...Siyah sivri tapuklu ayakkabılarım beyaz laminantları bir kere daha ezdi. Elimde tuttuğum dosya ve çantamın sapı elime yapışmıştı resmen. Terden sırılsıklam olan avuç içlerim ile her saniye daha fazla sıkıyordum elimdekileri. Lanet olası bir görüşmeydi sadece. Peki neden bu kadar heycanlanmıştım.
Büyük patronlar ile tanışacaktım evet. Ama onlarda birer insanlardı sonuçta. Beni yemeyeceklerine emindim nede olsa. Değişik hissettiren tek yanı, bu işe ilk defa başlıyormuşum korkusuydu sadece.Etrafıma şöyle bir göz atıp hiç dahil olmadığım alanı inceledim. Siyah ve beyazın tezatlığı her zaman ön saftaydı bu şirket için. Arada açık mavilerin bulunduğu rahat ve göz alıcı koltuklar bekleme salonu için yapılmıştı. Ortada duran minik parlak sehpalar antika değerinde göz kamaştırıyordu. Duvarda asılı kocaman bir tablo dikkatimi çeken ilk şey oldu. Büyük harfler ile O&K yazılı tablo daha önce hiç görmediğim parlak taşlar ile bezenmişti.
Oldukça ihtişamlı...
Siyah, sarı ve gümüş renginin birleştirdiği kapının kanatları iki yana açılırken olduğum yerden doğrulup ayaklandım. İçeriden çıkan siyah saçlı ve tahminen elli yaşında var, yok arası bir kadın bana doğru gelmeye başladı. Daha önce bir iki kere görmüştüm bu kadını. Fakat beş yıl içinde bir iki kere desek anca denk gelebilir. Kadın bana doğru yaklaşırken, şu yüzümden hiç eksik etmediğim gülümsemememi tekrar takındım. Şimdiden biraz göz boyayabilirdim.
Çantamın sapını omzuma asıp elimdeki dosya ile ellerimi birleştirdim. Kadın hemen önümde durduğunda gülümsemem solmuştu. Çünkü kadında tek bir mimik bile oynamıyordu. Elini uzattı.
"Ben Suzan Karataş." Dedi. Bu kadından ciddiyet fışkırıyordu resmen. Hayır nedir bu ciddiyet. Ben sırtımı dayayacağım insanın biraz daha samimi olmasını dilerdim. Sonuçta aynı iş yerinde aynı ortamda belki senelerimizi geçirebilirdik. Bende elimi kibarca uzatıp karşılık verdim.
"Meriç köse." derken gayet ciddiydim. Suzan elini çekip arkasını dönmüştü. Kapıya doğru ilerlerken
"Beni takip et Meriç." dedi arkaya doğru. Şimdi heyecan daha fazla basmıştı işte. Suzan'ın arkasından giderken o, birden bana döndü.
"Aşşağıda sana bir kart vermeleri gerekiyordu."
"Evet efendim verdiler." diye karşılık verdim.
"Tamam. Her katta böyle bir kapı ile karşılaşıcaksın. Kartı cihaza göster ve kapılar açılsın." dedi aynı işlemleri yaparken.
Kapılar iki yana sessiz sedasız açılırken siyah laminantların hakim olduğu bir koridor karşıladı bizi. Boğuk ve sıkıcı ortamın tek göz alıcı yani duvarda asılı farklı desenleri olan tablolardı. Yürüdükçe çıkan tapuk seslerinden başka cıt dahi çıkmıyordu. Uzun koridoru geçip asansöre bindik. Suzan bana kısa kısa bilgiler verirken yirmi sekizinci kata gelmiştik. Yani son kat. Aşşağıda olan boğucu hava bu kata hiç uğraşmamıştı anlaşılan. Beyaz ve gümüş renginin hakim olduğu ve biraz renk amaçlı aralar atılan kırmızı duvarlar ihtişamın dibine vurmuştu. Biraz ileride duran geniş sekreterlik lobisi yeni alanımdı anlaşılan. Bulunduğum ortamda olan tek şey bu masaydı. Ne bir çiçek nede başka bir dekorasyon ürünü vardı. Bomboştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PATRON
RomanceMeriç köse bir sene önce tanıdığı yakışıklı adama aşık olmuştu. Aylar sonra sevdiği adam, çalıştığı şirketin patronu olarak karşısına çıktığında, aslında her şeyin yalandan ibaret olduğunu öğrendi. Sonra ne mi? oldu ?