3.

657 52 24
                                    


*multimedya Onur ve Meriç*

Günler hızla akıp gitmişti. O günden sonra onur hakkında küçük çaplı bir araştırma yapmıştım. Adam hiç bir şekilde sosyal medya hesabı kullanmıyordu. Ne bir fotoğraf nede başka bir şey. Ama atladığım bir şey vardı. Onun ismini google amaca ya yazdığım zaman karşıma çıkan fotoğraflar beni dumura uğratmıştı. Lanet olası adam playboy un önde gideniydi. Milyon tane kızla çekilmiş fotoğrafları onun dilden dile dolaşan erkeklik gururunu okşamaktan başka bir boka yaramıyordu emindim.

O kadar çok gazetelere çıkmıştı ki benim bunları görmemiş olmam tam bir bilinmezlikti. Gerçekten salaktım, asalaktım ve tam bir aptaldım.

Bir sene boyunca insan hiç mi araştırma yapmazdı. Hiç mi internette adını aratmazdı. Aratmamıştım. Bunun, bana kaderin oynadığı büyük bir oyun olduğunu düşünüyordum. Nasıl gormezdim. Nasıl bu şekilde bilinçsizce davranabilirdim.

Üzerimdeki kıyafetleri son kez kontrol ederken tek düşündüğüm şey intikam alamaktı. Ama bir ay geçmesine rağmen onu görünce yüzüne salak gibi bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Öylece bakıp o bebek yüzü defalarca ezberime alıyordum. Evet, belki saçma olabilirdi. Ama biz onunla doğru düzgün ayrılmamıştık bile. Ona olan öfkem gün gün azalırken bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. O benim canımı yakmıştı . Ve ben bu güne kadar canımı yakan herkesin canını yakmıştım. Çünkü kimse benim canımı yakamazdı. Annem yoktu benim. Koruyacak bir ben vardım beni. Bu güne kadar benden daha değerli kimseyi görmemiştim o yüzden. Tüm isyanım kadereydi aslında. Çünkü yetimhanede öğrendiğim ilk şey kendimi kimseye ezdirmemek olmuştu. Ezdirmemiştim. Hakkımı sonuna kadar almıştım. Ama bu son olay bende ukte kalmayacaktı. Son bir senenin acısını çok büyük alacaktım.

Kendime son kez çeki düzen verip boydan aynamdan kendimi uzunca süzdum. Kızıl saçlarım ateş gibi parlarken yeşil gözlerim bende burdayım diye çığlıklar atıyordu. Hokka burnum doksan altmış doksan mankenlerin yüzlerine taş çıkarırdı. Uzun ve yerinde fiziğim kötü değildi ama bir manken kadar incede degildim. Üzerime giydigim turkuaz gomlegim ikinci bir deri gibi vücudumu sararken siyah eteğim diz üstünde bitiyordu. Boynuma taktığım ucunda siyah bir inci bulunan kolye onun bana aldığı hediyelerden bazılarıydı. Ve bu gün bu kolye ile ona neyi kaybettiğini gösterecektim. Kararlı ve istikrarlı bir şekilde evden çıktığımda yeni günün bana neler getireceği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Yoldan çevirdiğim taksiye binerken son kez bugün ki takvime göz attım. Yoğun çalışıyorduk ve telefon kulagımıza vakum misali yapışık duruyordu. Saat 10.30 da yapılacak olan toplantı ve daha sonrasında yoğun bir iş günü bekliyordu beni.

Yaklaşık yarım saat sonra leventteki büyük binanın önünde durduğumuzda kendime güzel bi dua etmeden inmedim arabadan.

Asfalt yolda ilerlerken omuzlarım dikti. Kapıya gösterdiğimiz kart ile içeriye girdim. Insanlar oradan oraya koştururken son hızla kapanan asansör görmem bir oldu. Tam ona yetişmek içim öne atılmıştım ki sertçe çarptığım beden ile geriye doğru savruldum. Sivri topuklu ayakkabılarımın büyük azizligine uğrayarak dengemi kaybettim ve yere düşüşe geçtim. Her şey beş saniye içerisinde olmuştu.

Belime sarılan sert kollar beni kendisine çekerken tanımadığım koca adamın omuzlarına tutunmuştum bile. Ağzımdan çıkan küçük çığlık insanların dikkatlerini üzerimize çekmişti.
Elimdeki bir kaç dosya yere saçılırken ben kendime gelmek için hızla doğrulmaya çalıştım.

"Önüne baksana! "

Kulaklarımı dolduran kalın ve bir o kadar erkeksi ses ürkmeme neden olsada çok fazla takılmadım. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm kara gözler ömrümde gördüğüm en güzel kara gözlerdi. Adam bana öylece bakarken benim tek düşündüğüm şey adamın çok yakışıklı olduğuydu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 02, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

PATRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin