"Emre'ye geri dön!"
Hızlı adımlarla odasına ilerlerken Selin'in kulaklarında çınlıyordu Ali'nin son sözü. Yalnız olmaya ve bunu düşünmeye ihtiyacı vardı. Artık birbirlerinin canını acıtmamak için atıldıkları bu cesaret oyunu Selin'in annesi ve babası ile ilgili o acı gerçeği öğrenmesine sebep olmuştu. Rüzgara fısıldarlarken acılarını, Selin Ali olmuştu, Ali de Selin. Ali'nin itirafı ise çok sürpriz olmamıştı esasında, Haluk o tokadı attığından ve Selin o sahilde Ali'nin gözyaşlarını sildiğinden beri hissediyordu sırtının babası ile ilgili olduğunu. Sessizce beklemişti bunu söylemeye hazır olmasını ve biliyordu ki yine hazır olduğunda daha fazlasını da anlatacaktı. Ali'nin sırtını gördüğünde hissettikleri aklına geldi birden. Gözlerinin dolmasını engelleyememişti, hele ki göz göze geldikleri o an. Ali'nin gözleri gözlerindeyken kalbi kırık o küçük çocuk seslenmişti sanki kulağına "Çok yalnızım, gel kurtar beni buradan" diye. Nasıl zorlanmıştı umursamıyor gibi davranmak için ertesi gün. Selin unutmak istermiş gibi kafasını salladı, şimdiye odaklanmalıydı. Ne demişti Ali? "Eğer oyuna başlarsak bunu bitiren ben olmam". Çok da derinlere gizleyemediği siniri su yüzüne çıkmaya başlamıştı bile. Dün gece yıldızların altına uzandıklarında tüm cesaretini toplayarak konuyu oraya getirmek için nasıl zorlandığını Ali bilmiyordu tabi. Tuğçe'nin telefonu ile kesilmeseydi sözleri yüzleşmelerine ramak kalmıştı. Kalp atışlarının tekrar hızlandığını hissetti, gerçekten o anda telefon çalmasıydı ne olacaktı ki. Ali'ye kafasındaki soru işaretini sorsaydı, Ali de "Evet doğruydu sana aşığım" mı diyecekti? Ayık kafa Ali'nin bunu söylediğini hayal etmek bile yerinden fırlamasına yetti Selin'in. Bunun gerçek olmasını istiyor muydu? Bunu duysa ne cevap verecekti? Aynı hızla yatağa geri düşerken derin bir "Offff" çekti. Bu evden, Ali'den, Emre'den, annesinden biraz uzak kalmaya ihtiyacı vardı. Ani bir kararla dolabını açtı ve birkaç parça eşyasını içine tıkıştırdı. Ne koyduğuna bakmıyordu bile, şu anda kreasyon yapacak hali hiç yoktu. Toplanması bittikten sonra Nazlı'nın odasına gitti. İçeri girdiğinde Nazlı gözündeki yaşları siliyordu.
Selin: Nasılsın?
Nazlı: Nasıl görünüyorum?
Selin: Bayat ekmekli kumru yemiş gibi.Nazlı gülümsemesine engel olamadı.
Nazlı: Şu anda bile beni güldürmeyi nasıl başarıyorsun.
Selin: Nazlı...
Nazlı: Sen bir şey isteyeceksin belli...ama ben hiç havamda değilim
Selin: İzmir'e mi gitsek bir iki günlüğüne...?
İzmir lafını duyunca gözleri parladı Nazlı'nın. Çok özlemişti ve uzaklaşmaya çok ihtiyacı vardı ama teklifin Selin'den gelmesi şaşırtmıştı onu.Nazlı: Sen ve İzmir'e gitmek....Kızım uçurumdan ben düştüm ama senin kafa sarsıldı galiba.
Selin: Ya tamam, sonuçta benim de memleketim arada özlüyorum yani.
Nazlı: Ben de çok özledim...Gidelim be Selin. Bana da iyi gelir...
Selin: Aynen. Hem biraz da o uyuz bohem prens hasret çeksin bakalım.
Nazlı: Ya bırak...kafası rahatlar onun da Melisa'sına bakar. E nerede kalıcaz? Annemden nasıl izin alıcaz?
Selin: Ya benim Hande yok mu okuldan...onun teyzesinin pansiyonu var ya Alaçatı'da oraya gideriz hem sezon sonu boştur. Ben hallederim onu, uçak biletini de alandan alırız. Sen annemi ara sonra da toparlan hadi.
Yarım saat sonra Nazlı ve Selin havaalanına doğru yoldalardı. Arka koltukta ikisi de kendi düşüncelerine dalmıştı. Anneleri kolay ikna olmuştu. Hatta sevinmişti bile kafaları biraz dağılacak son olanlardan sonra diye. Peri'yi de yanlarına vermek istemişlerdi ama Peri gelmek istememişti. Selin bu kadar kolay hallolmasına sevinmişti her şeyin. İkisine de iyi gelecekti İzmir. Nazlı'nın arada sırada gözleri doluyordu ama büyük mücadele veriyordu gözyaşlarıyla. Uzanıp elini tuttu ikizinin;Selin: Kızım dedi, bu çikolara ezdirmiycez kendimizi. Gücümüzü toplayıp geri döndüğümüzde Melisa'nın da o bohem prensin de çekecekleri var elimizden. Sen Tuğçe'nin kafasını salataya soktun ya ben de o Melisa'yı...
Nazlı: Napıcaksın?
Selin: Soslu makarna düşünüyorum ya...yüzüne renk gelir sarı çiyanın.
Türlü plan ve kahkahalarla devam ettiler yollarına...
Aynı anlarda Emre ve Ali, Emre'nin evinde havuz kenarında oturmuşlardı. Ali'nin kendisi orada aklı Selin'deydi her zamanki gibi.
