BÖLÜM 1 - Her Şeyin Bittiği Yer
Şans. Kader. Tesadüf.
Dünyada insanların inandığı üç şey... Başlarına gelenlere isim koydukları şeyler...
Ben kadere inanmayı seçiyorum. Yaptığım seçimler beni bugüne getirdi çünkü.
Pişman mıyım? Hayır.
Üzgün müyüm? Evet.
Canım yanıyor mu? Kesinlikle.
Bir daha olsa, bir daha aynı şeyleri yaparım. Yaşadığım şeyler, çektiğim acıya değerdi. Garip hayat felsefelerim var mesela. Onlardan biri de: Yaşanmadı diye üzülmektense, en azından şansımı denedim diyebilmektir, ne kadar acı verse de.
Şimdi yaşadıklarıma hangi ismi versem diye düşünmeden edemiyorum. Kaderimi yaşarken şans beni bulup tesadüfün içine mi etmişim, bilemiyorum. Çok şey yaşadım diyemem ama çok olay geçti başımdan. O kadar karışık ki zihnim. Ne düşünmem gerek onu bile bilmiyorum. Sadece kendimi bildim bileli olduğum yolda ilerliyorum. Kadere bağlandığım, inandığım konusunda.
İşte, şimdi bulunduğum yer benim seçimlerimle geldiğim yer. Benim kaderim...
Toprak kokuyor hava, yağmur kokuyor. Ama bir türlü sevdiğim kokmuyor bugün. Galiba hala idrak edemeyen hücrelerim onun kokusunu almak için savaşıyorlar. Bir iki adım yaklaşıyorum ona ama yok. O çok sevdiğim, dünyanın parasını döküp aldığı Calvin Klein markalı baharat ve deniz kokusu üzerine sigara kokusu sinen teninden artık o muhteşem koku yayılmıyor. Hala toprak, hala yağmur kokuyor.
Yağmur hızını arttırıp beni ve etrafımdakileri iç çamaşırlarımıza kadar ıslatırken haziran ayında hele de İzmir 'de böylesine bir yağmurun nasıl olabileceğini bilemiyorduk ama açıkçası, umurumda değildi. Son beş saattir artık benden bağımsız akan gözyaşlarımı saklıyordu ya önemli olan buydu.
Herkes için normal bir gündeydik. Hiçbir şey anlam ifade etmeyen bir gün... Ama artık bana çok şey ifade ediyordu. Haziran. Haziran 'ın 17 'si. Artık bugünden sonraki günlerim kabus gibi geçecekti. Kimse anlamıyordu işte.
Bir toprak daha attılar sevdiceğimin üstüne. Ben ve onu delicesine özleyen hücrelerim hala onun artık olmadığını idrak edemiyorlardı. İnanmıyorlardı işte. Olmadığına, olamayacağına... Nefes alamıyordum. Ciğerlerime çektiğim her nefes sanki zehirdi. Bir şeyler gidiyordu işte yaşamam için ama ruhum önemsemiyordu. Halbuki, dün gece onun haberini aldığımdan beri bir ruhumun olduğunu hatta bir ruhumun kaldığını bile sanmıyordum. Ama bir parça hala tutunuyormuş içimde.
İçim yanıyordu. Küçücük bedenimde öyle bir yangın vardı ki, koca bir okyanusu dökseler içime sönmeyecekti ateşim. Serinlerdim belki bir nebze ama bu ateşi daha da büyütmekten başka bir işe yaramazdı. Çok acıyordu canım, bedenim, ruhum... Hangisinin daha çok acıdığını ayırt edemiyordum. Ruhum felç geçirmiş gibiydi ya da komaydı emin değilim. İnsanlara cevap veriyordum, hareket ediyordum ama... Aması yok çünkü devamı yoktu. Cevaplarım ve hareketlerim robotmuş gibiydi. Sadece refleks olarak yapıyordum. Ruhum bir şey hissedemiyordu.
İçimde çığlık atan bir beden vardı. Bir odaya kapatılmış ufak bir kız. Bağırıyordu, haykırıyordu, çığırıyordu boğazı yırtılırcasına. Tüm odanın içindekileri parçalamıştı. Gözyaşları kurumuş, bedeni yorulmuştu ama hala devam ediyordu. Bazense yere cenin pozisyonunda yatıp titriyordu. Ama sonra kalkıp tekrar devam ediyordu. Biliyordu bunları yapınca acısı geçmeyecekti ama elden gelen yoktu. Ya sessizce durup o acıyla kafayı yiyecekti ya da dışarı vuracaktı acısını. İçimdeki ufak kız bunları yaparken ben sessizce kafayı yemeyi bekliyordum. Çünkü içimdeki güçlü kızla dışımdaki sessiz kız arasında çok fark vardı. Kalbim kırıktı, ruhum parçalanmıştı ve hayat bana son kazığını atmıştı. Devam edecek gücüm yoktu. Artık elimden tutan yoktu. Artık bana inanan son insan gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize Oyunu
Teen FictionHer şey sadece bir oyunla başladı. Sonunun mutlu, aşkla biteceğini düşündüğümüz bir oyundu sadece. Ama işler hiç düşündüğümüz gibi gitmedi. İntikam mucizeye, mucize intikama dönüştü. İntikam hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı. İntikam hiç bu kadar k...