İlkbaharın ılık meltemleri papatya ve lalelerin kokusunu taşıyordu şehrin buğulu dünyasına. Adeta kucaklaşmis hasret gideren bir çift gibi vuslatlarina ermişti. Sevgi sarkilarini söyleyen serçeler hayatın tüm acımasızlığına, dunyalari kararmış olan şu insan musveddelerine , oluk oluk nehir gibi akan kana ve kuşatılmış tüm ahlaksızlıklara rağmen halen dünyada sevgiyi yaşatabilme umudu ve ümidini kendilerine biçilen roller ile en iyi biçimde gösteriyordu...
Seher vakti henüz. Ortalık hala karanlık. Güneşin ilk ışıkları semayı kaplayan bu zifiri karanlığı yirtmaya çalışıyor doğu ufkunda. Gece, karanlik yorganini usulca kaldırmaya başlıyor dünya nin üzerinden. Hayata dair ne varsa onlar da yavaşca güne merhaba telaşina düşüyor... Gelenler de gidenler de aynı telasin içerisindeler.. Minarelerde yükselen ezanlar, evlerinden işlerine veya camiye giden insanlar, uykularindan uyanan tüm canlılar... Yıldızlar, ay, gezegenler... Hepsi bir telasin içerisindeler... Kendilerine vazife olarak verilen görevi ifa ediyorlar... Hem de hiç durmadan bıkmadan usanmadan..
Peki ya insanlar? Onlar da mi kendilerine verilen vazifeyi harfiyen yerine getiriyorlar? Yoksa getirdiklerini mi zannediyorlar? Eğer öyleyse İnsanlığın vay haline. Vay haline ki onlar kendilerinden bile bihaberdirler!
Yine böylesine derin bir tefekkür içine dalmış, temaşa ederken dunyayi ve insanları, yüreğine birşeyler dokunuvermisti. Sadece tefekkür etmiyordu kainatı. İnsanlığın sorunlarını tezekkür ediyor ve karşılaştığı gençlere yaşlılara bu sorunları hatırlatıyordu. Aynı zamanda tedebbur ediyordu. Sorunların sonunu da düşünüyor ve insanlara düşünmesi için elinden gelen gayreti yapıyordu.
Bir de taakkul ediyordu, adeta zihinleri yararak anlama çabası içerisindeydi. Anlamlı bir hayatın mücadelesini veriyor ve insanlara da bu mucadeleyi anlatıyor tebliğ ve davet ediyordu. Hiç bir insan müteal ve mükemmel bir varlık değildi; bunun bilincindeydi. Bu yüzden sadece bu yol üzerinde istikametini koruyarak müteal olma çabasını sürdürüyordu..
Fakat onun hayat mücadelesi sadece bunlar ile sınırlı olmamıştı. Eski hayatından bazen söz eder. Ve "cahiliye dönemim" der bu hayati için.
"Tıpkı Allah Resulü döneminde vahy ile buluşan Kuran Dostlarının vahy'den önce ki yaşadığı zaman gibi..
Allah tan bihaber yaşamak.. Tek bir olan, Ehad olan Yaratıcıya şerikler getirerek yaşamak..
Biliyorlardı aslında onlar da Allahın varlığını ama bu 'bilmek' marifetullah değildi. Tanımıyorlardı Allah'ı. Kimisi tanımak istemiyordu, işlerine gelmiyordu belki de. Hem onlara nasıl bir menfaat ve getiri sağlayacaktı ki 'la ilahe illallah' demek?
Oysa onların elleriyle yaptıkları onlarca putları vardı. Ve kendilerine çokça kazanç ve gelir sağlıyordu. Zor durumda kaldıklarında yahut acıktıklarında dahi işlerine yarıyordu. Neden vazgeçsinler ki?
Sadece tek bir Yaratıcıya inanmak da hem atalarının geleneklerinde yoktu ki? "Nerden çıktı şimdi bu yeniyetme adetler" demeye başladılar.
'Bizim kutsallarımızı, tüm gelenek ve göreneklerimizi adetlerimizi inanç değerlerimizi yerle bir eden bu yeni din de neyin nesi?'
Tarih boyunca var olan bir olgu yine tekerrür etmişti. Dine karşı 'din' olan İslam yeniden insanlığa bir umut olarak Hz. Peygamber vasıtasıyla tüm aleme mesajlar getirmişti.
Öyle ki Hayatın her alanında söz sahibi bir din. Siyasetten ekonomiye medeni hukukdan insan ilişkilerine kadar bir çok konuda kapsayıcı bir kitap olan Kur'an. Hemen hemen her konuda soyleyecek sözü olan bir Kitab bu.
Kur'an sız yaşamak niye yaşadığını bilmeden yaşamaktır.
Anlamsız yaşamaktır. Yaşadığını zannetmektir. Bu yüzdendir ki anlamsız gelir hayat kimilerine. Bunalımlar ve depresyonlar ensesinden ayrılmaz. Psikolojik travmalar hastalıklar insanların kaçınılmaz problemleri olur. Ve belki de intihar... Kimisi mazoşist kimisi sadist vs. Her geçen gün artan vakaların sonu gelmez olur."...Bu düşünceler içerisindeyken Zihninden bir film şeridi gibi geçiyor şimdi hayati.. Nerden nereye diye...
......
3 yıl önceİki elini başının arasına almış düşünüyordu yine. Kararsız bir kişiliğe sahip olduğuna mi yakinsın dengesiz tavırlarına mi yoksa neden diğerleri gibi normal olmadığına mi?
Kendisi de bilmiyordu neyden yakinacagina, belki de hepsinden yakinmaliydi.
Eğitim hayatı da sıkıntılar ve dağdağalar içerisindeydi. Lise yılları sırasında yaşadıklarıni bir yandan kayıp zaman olarak bir yandan da hidayetine gidecek bir yol gibi görecekti. Kapkara bulutların masmavi semayı kapatması gibi zihni de yüreği de zillet ve karanlıklar içerisindeydi. Hayata dair hiç bir beklentisi kalmamıştı. Hiç bir ümidi de. Yaşam ona izdirap, aldığı her nefes acısına acı katan bir şeydi. Tanimlayamiyordu da kendisi bu karmaşık ruh halini. "18 inde bir gencin ne kadar sorunu ve derdi olabilir ki" demeyin. Bütün dünyanın ağırlığını sırtında taşıyacak kadar yük vardır belki de üzerinde. Küçücük dünyasinda ne kadar da yalnız ve zavallı oysa ki. İçtiği sigara da artık anlamıyordu onu. Alkol içindeki zehri kurutamiyordu artık. Biliyordu o da bunlarin ona hiç bir faydası olmadığını. Bir kere başlamıştı. "psikolojik rahatlama" diyordu. Oysa psikolojik kandırma dan başka birşey değildi. Anti depresanlar ve anksiyete ilaçları hiç birisi kesmiyordu içinde kopan fırtınalari. Hep boyle anlamsiz mi olacaktı bu hayat? Hep mutsuz hep kederli mi olacaktım diyordu içinden. Zaten hep içinden konuşurdu. kendi kendine bazen saatlerce kendiyle dertleştiği olurdu. Tramvayda veya vapurda görenler deli sanıyordu hatta. Bi ara dalıp gidiyor sonra birden uyaniveriyordu. Çok defa ineceği yeri kaçırıyordu.
Yine bir akşam okul çıkışı öğrenci yurduna dönerken durağı kaçırmış yürüyemeye başlamışti. Başını bükmüs mazlum bir çocuk gibi kaldırımdan gidiyordu. Şubat in soğuğu iliklerine kadar işlemiş olmalı ki titreye titreye ilerliyordu. Karşıdan kim gelirse gelsin dikkatini çekmiyordu. Hızlı hızlı yürüyen, şehrin telaşina kapılan insanlar.. Her hafta farklı farklı küçük ev aletleri satan seyyar satıcılar... Simitciler.. Camiden dagilan cemaat.. Hepsi sanki kendisi gibi edilgen bir nesne gibi. Sanki hic yoklar...
Ama bu gün başka şeyler olacaktı. Birileri var olacaktı bu hayatta..
Birileri Onu farkedecekti.
Bir insan olduğunu hatırlatacaktı..
İnsanı insan yapan meziyetleri insanin yaratılış gayesini nerden geldiğini ve nereye gideceğini.. İşte tüm bu sorularına bazı cevaplar alacaktı...Kışın beyaz örtüsü yerini yavaş yavaş yeşile bırakırken, liseli gençler ilk aşklarının heyecanlarini küçük yureklerinde taşımaya başlarken kuşlar en güzel nağmelerini dünyaya haykırırken O, dunyasında gerçekleşecek devrimin ayak seslerine kulak verecekti.