'' ıslanmaktan korkmuyormusun , küçük kelebek ? ''
Yağmur , boğazımda düğümlenip sıkışan cılız sesime aldırmadan adeta canımdan söktüğü parçalarla dalga geçiyor gibiydi.
'' bu yanlızlıkla hala yaşıyor olabilmen ne mucize , kelebeğim. ''
Mutlumusun.
Peki Yanlız ?
veya güzel...
SEN BİR HİÇSİN.
KELEBEĞİN KANATLARINDAKİ UÇMASINA ENGEL OLAN BİR YÜKSÜN SADECE.
giderken siyah bir veda öpücüğü verebilirdin en azından kelebeğim.
Derin bir nefes ile yattığım yerden yükseldim.
Beni tutan ellerin yumuşaklığı beni mest ederken aynı Zamanda ürkütüyordu da. Gözlerimi açmama engel olan rüzgar tenimi iğneliyordu. Gözlerimi her açma deneyimimde vücudum cayır cayır yansada göz bebeklerim üşüyordu. Bende daha fazla uğraşmamaya karar verdim. Az önce ki rüyayı bilinçaltımdan silmeye gayret ediyordum. Gerçekten de bariz bir şekilde belli olacak kadar yanlızmıydım ?
Sırtım yumuşak bir yere değdi. Bu yumuşak yer okadarda rahat olmasa da deminki soğuk ve sert yerden daha rahattı. Biraz sıkışık olduğundan gözlerimi açmaya nekadar üşensem de arabada olduğumu anladım. Zaten biraz sonra duyulan gürültülü motor sesi de bu teorimi kesinliğe kavuşturmuştu.
Arabanın içi sıcaktı.
Klimayı açtığını anladım. Yağmur arabanın tavanına vururken kulak turmalayan bir gürültü çıkıyordu.
Acaba şuan kimin arabasındaydım. Veya nereye gidiyordum. Adımı dahi hatırlayamayacak kadar yorgundu beynim. Arabanın içi sıcak olmasına karşın ben hala titriyordum.
Bilincimin azda olsa yerine geldiğini anlayınca gözlerimi açmak istedim. Acaba nasıl bir manzara ile karşılaşacaktım ?
Göz kapaklarımın altında yağ yabakası oluşmuş olabilirdi çünkü gerçekten açamıyordum. Güç bela açtıktan sonra ileri doğru baktım. Gerçekten karanlık bir yoldaydık. Hatta yolu sadece içinde olduğumuz arabanın farları aydınlatıyordu. Yattığım yerde oturma pozisyonuna geldim. Belim okadar ağrıyordu ki anlatamam. Sanırım tutulmuş olmalıydı. Belimin acısıyla inledim. Ama motorun gürültülüsü ile sesimi duymamıştı. Bende binbir zorlukla oturduğum koltukta oturuşumu dikleştirdim. Ellerimi iki yana koydum. Acaba seslenmeli miydim? Ya ürküp dikkati dağılırsa. Kaza yapabilirdik. Geniş omuzlarından ve kısa saçlarından bu kişinin erkek olduğunu anladım. Sonunda seslenmeye karar verdim. Aklıma ilk gelen kelimeyi söyleyivermiştim işte.
" Merhaba? "
Sahiden, daha yaratıcı olamazmıydım.
Benim uyandığımı görünce elini üste doğru uzatıp arabanın içindeki lambayı yaktı. Etraf bi anda turunculaşınca gözlerimi kıstım. Aynaya baktım. Gülümsemişti.
" ışığı kapatırmısın ? "
Sesimin bukadar çaresiz çıktığına inanamıyordum.
" Tabii güzel bayan, kapatıyorum. Uyu istersen daha yolumuz var. "
Kibarlığı ses tonundan dahi anlaşılıyordu. Ses tınısı gerçekten de , 40 yıl boyunca konuşsa dinleyebileceğim türdendi.
" Nereye gidiyoruz ? "
Sesim onunkine karşın daha sinirli çıkmıştı. Sonuçta beni kaçırıyor bile olabilirdi.
" Bence uyumaya devam etmen ikimiz içinde daha güvenli olur. Tabii kaza yapmak istemiyorsan. "
Sakinliğini koruyordu.
Dediğini yaptım ve uyumaya çalıştım. Ama uyumak istemiyordum. Buyüzden sadece sessiz kaldım.
Rüyamı düşünmeye başladım.
Yanlızlık , benim içimi bir ağ gibi saran kanser gibi iğrenç bir hastalıktan başka bir şey değildi sanırım.
Yaklaşık 1 saat kadar süren bu yolculuğun ardından gayet modern bir evin önüne gelmiştik.
El frenini cekti ve benim kapımı açtı. Beni kucağına almaya yeltendiğinde elini tuttum. Elini tutunca gözlerimin içine baktı. Asıl amacım elini iktirmekti ama reflekslerim beynimden önce davranıpelini tutmuştu. Bende onun gözlerine bakmıştım. Gerçekten siyahın en koyu tonunu gözlerinde hissediyordum. Daha fazla bakmamaya özen gösterip gözlerimi ayırdım ve elini geri iktirdim. - bu nekadar zor ve istemediğim birşey olsada. -
Ses tonumu düzene soktum ve konuştum.
" Ş-ey. Ben yürüyebilirim. "
Tanrım bu kadar aciz olamazdım. Kekelemiştim!
Omuz silkerek elini tekrar uzattı.
"Pekâla."
Elinden destek alarak arabanın dar kapısından sıyrıldım. Dizlerim titriyordu. Şayet dizlerimin beni taşımayacağından emindim. Ama beni kucağına almasına izin vermeyecektim. Bukadar güçsüz olamazdım.
Bir adım atmayı denedim ama başarısız olmuştum. Onümdeki beden yere kapaklanmamı engellemişti. Şuan teknik olarak bana sarılıyordu diyebilirdim. Ve bende ona..
Çok güzel bir kokusu vardı.
Ah! Bunu düşünmemem gerekli ! Ne yapıyordum sahiden ?
" Beceremeyeceğini biliyordum. "
Dudakları yukarı kıvrıldı.
Beni kurtarıyordu.
Belkide kaçırıyordu ama ikiside benim için aynı sonucu doğuracaktı. Ölüm ? Berbat bir hayatın bende bırakacağı iğrenç kalıntılar ? İkiside aynı şey gibi gözüküyordu. Kendimi onun kollarına bıraktım. Çünkü dizlerim bu cefayı daha fazla kaldıramazdı. Beni güçlü kollarıyla kaldırdı. İstemsizce başım omzuna düşmüştü. Kollarında kendimi okadar masum hissediyordum ki ... Sanki beynim yıllık iznine çıkmış gibiydi. Kapıyı açmak için cebinde anahtarını aradı. Aslında gerçekten şaşırmıştım , böylesine bir villada kapıyı açacak bir hizmetçi olmalıydı. Değil mi ...
Kilolu olmadığıma hatta normal standartlarında altında bir kiloda olmama şükrettim çünkü anahtarı ararken beni tek elle tutmak zorunda kalmıştı. Ona yük olmak istemezdim.
Kapıyı açınca ayağıyla kapıyı itti ve beni siyah , deri koltuğa oturttu. Ağzım kurumuştu. Dudaklarımı yalama zahmetine girmediğim için dudaklarımın beyaz ve şişkin olduğunu hissedebilmem için aynaya bakmam gerekmiyordu. Kendisi ise ahşap merdivenlerden yukarı çıkmaya yeltendi ama önce bana ufak bir uyarıda bulunmaktan kaçınmadı.
" Burada kal. Etrafı karıştırma. Duşa gireceğim , çıkınca da sen girersin "
Kusursuz kısa bir cümle. Enfes.
Oturduğum yerden etrafa bakındım , eve deri ve ahşap hakimdi. Dış kapı direk salona açılıyordu. Hemen karşıda büyük mermer bir şömine , yerde tüylü beyaz bir halı , hemen karşısında siyah be kuş tüyünü aratmaz yumuşaklıkta deri , siyah koltuk takımı. Şöminenin iki yanında kitaplık ve içinde seçkin birsürü roman. Sanırım kibarlığı buladar kitap okumasından kaynaklanıyordu. Belkide bu romanları okumamamıştı. Ailesinden gelen bir kibarlıkta olabilirdi, belkide kibar bile değildi. Ben sadece kibar yanını görüyor olabilirdim. Beynimi turmalayan sorulardan kurtulmak için kafamı iki yana silkeledim. Tabiikide yerimde duramıyordum. Ayağa kalktım ve merdivenin korkuluklarına dayanarak ilerledim. Artık yürüyebiliyordum. Sıcak , vücudumu ele geçirirken dizlerimde sıcaktan etkilenerek gevşemiş ve rahatlamış olmalıydı. Şöminenin üstündeki resimlere baktım. Bir bebek resmi vardı. Hey , çocuğu olamazdı değilmi ?
Resmi elime aldım , çok tatlı bir kız çocuğuydu. Onu tutan güzel bir kadındı. Güzelliğ haricinde az çok bana benzettim. Siyah uzun saçları ve iri gözleri ile beni anımsatıyordu. Mavi gözlü ve siyah saçlı insanlar nadir olmasına rağmen bu kadın deniz mavisi gözlere ve simsiyah saçlara sahipti, tıpkı benim gibi.
" Sana etrafı karıştırmamanı söylemiştim. "
Arkamdan gelen ses ile irkildim.
Ona doğru dönünce çerçeveyi elimden çekti ve konuştu " sözlerimi dinlemen senin yararına olur "
Sesi sinirli değildi. Ama dalga geçer gibide değildi. Sadece biraz otoriter ve sakin di. Tabii ben ise gözlerimi dahi kırpamayacak bir konumda ona bakıyordum.
Ondan korkmuyordum.
Beline beyaz bir havlu sermişti , üst kısmını söylemem gerekmiyordu sanırım. Kaslarını bana sergiliyordu. Dünyanın 8. Güzelliği gibi önümde dıran kaslarını şöyle bir süzdükten sonra yutkundum.
" Bence giyinmelisin. "
Gözlerimi elimle kapattım.
Bu çocukça hareketime güldüğünü duymuştum. Gülüşünü kaçırmayı istemezdim. Ama kasları sayesinde kızarmak ta istemediğim birşey di.
" Niye , etkilendinmi ? "
Ona şaşkınlıkla baktım. Busırada ellerimi de indirmiştim.
" Hayır , bayım. Sadece evde bir bayan varken böyle dolaşman hoş değil. "
Omuz silkti ve kenara çekildi.
" Banyo yukarıda , sağda. "
Yukarı doğru yürürken çıplak ayaklarım ahşap merdivende cılız sesler bırakıyordu. Merdivenleri çıktıktan sonra sağdaki banyoya girdim. Şık bir küvet ve önünde de büyük bir boy aynası. Duş alırken kendini izleyebilirdin. Bir insan neden böyle bir ayna yaptırsın ki diye düşünmedende edemedim tabii. Aynaya bakınca gördüüm görüntü midemi bulandırmaya yetti. Saçlarım ıslak ve önüme dökülmüş , gözlerim şişmiş , dudağımın kenarında kan vardı , üzerimdeki saten beyaz gecelik kirden siyahlaşmış ve yırtık yırtık olmuştu , geceliğimin örtemediği kısımlar kirden simsiyah olmuştu , çıplak ayaklarım koşmaktan tahriş olmuştu. Bana ne olmuştu ki ? Hangi kuvvet beni bukadar iğrenç hale getirebilmişti ?
Hiçbirşey hatırlamıyordum çıkınca ondan ayrıntıları ile anlatmasını isteyeceğime karar verdim. Küveti doldurmak için suyu açtım , küvet dolarken bende geceliğimi çıkardım ve saçlarımı geriye attım. Aynaya baktım. Mavi gözlerimdeki okyanusun derinliklerinde saklı olan sırlar , her geçen gün canımı acıtmaktan geri kalmıyordu. Dudaklarımın yanındaki kan , içimdeki acıyı simgeliyordu. Saçlarım, beyaz tenimden kabaran köprücük kemiklerime tel tel döküldüğünde aynaya tekrar baktım.
gözlerimden taşan damlalar dusaklarımı ıslatmaya başladığında ağlamaya başladığımı anladım. Aslında hisssizdim. Ağladımı bile farkedemeyecek kadar hissiz. Gözlerimi kemikli ellerimle sildim. Küvete girdim. Ilık suya girdikten sonra suyu kapadım.
***
Gerçekten iyi bir duş aldıktan sonra benim için koyduğu bornoza sarındım.
Kendime aynadan baktığımda gerçektende temiz gözüküyordum. Uzun zamandır ilk defa temizdim sanırım. Duştan çıktım ve salona indim orada olmalıydı. Merdivenleri yavaşça inerken onu izledim , sandviç hazırlıyordu. Arkasından yavaşça yaklaştım. Onun taktiğini kullanıyordum. " yardım edilecek birşeyler var mı ? " benim aksime irkilmemişti. Başını iki yana salladı ve hazırladıklarını bir tepsiye koydu.
" Sandviçler hazır ! " son heceye gerksizce vurgu yapmıştı. Onun peşinden masaya gittim. Sandviçimi önüme koydu. "içecek ne istersin ? " bana doğrulttuğu soruyu " Hiçbirşey " diye yanıtladım. Yemek yerken birşey içmezdim.
Sandviçini yudumluyordu. Kendine kırmızı bir şarap koymuştu. Sandviç ve kırmızı şarap mı ? Nasıl bir ironiydi bu ?
" Sen ciddi misin ? "
Aslında sesli düşünmeyecektim.
" Ne konuda ? "
dudaklarımı birbirine bastırdım.
" Kırmızı şarap ve sandviç iyi bir dost olabilir mi sence ? "
Bana baktı ve ayağa kalktı. Yanımdaki sandalyeye oturdu. Bir süre baktıktan sonra elini siyah saçlarımda gezdirdi. Üzerimde sadece bir havlu vardı ama saçlarım salık ve ıslaktı.
Elleri saçlarımdayken bana biraz daha yakındı.
" Peki... Bu koku , bu saçlar ve bu mavi gözler iyi bir dost olabilir mi ? "
Sadece yutkundum. Bir insan hiç çaba göstermediği halde bukadar çekici nasıl konuşabilirdi ki.
" Hala nefes alabildiğime göre , olabilir "
" Cevabı kendin verdin "
Tatmin olmuş gülümsemesiyle yerine geçti. Beni kırmıyordu , alay etmiyordu , ya da herneyse. Ama beni gerçek anlamda sinir edebilecek sakinlikte ve kibarlıktaydı. Kibar olması gerçektende kibar olduğu anlamına gelmiyordu. Korkmamam içinde yapıyor olabilirdi. İçime düşürdüğüm korkularla önümdeki tabağı ona doğru iktirdim.
" Aç değilim , teşekkürler. "
Ne ? Ne dedim ben ? Aç değil miyim !
Midemin beynime küfrettiğine eminim.
" Peki sen bilirsin. "
Arkama yaslandım ve onu izledim.
Yemeğini iştahla yerken arada birde şarabını yudumluyordu. Büyük ısırıklar aldığı sandvicini çabucak bitirdi.
Yemediğim tabağımı önümde aldı ve kendi tabağı ve şarabını tepsiye koyup mutfak bangosunun üstüne koydu. Benim sandviçimi ayağıyla açtığı çöpe attı. Sandviçim gözlerimin önünde çöpe gitmişti. Üstelik te altı boş bir sinir yüzünden. Acıyla yerimde kıvrandım.
" kıyafetlerin yukarıda , benimle gel. "
Onunla yukarıya çıktım.
Odasına geldiğimizde o bana kıyafet çıkarırken bende biraz odayı incelemiştim. Siyah beyaz ve gri tonlarında bir odası vardı. Yatağında dağınık duran çarşafları saten ve siyahtı. Odada onun kokusu hakimdi , hafif erkeksi , birazda tatlı. Dolabı beyazdı yerde tütlü siyah bir halı vardı. Yatak başlığı demirden ve beyazdı. Yatağının yanındaki duvarda komple boydan boya pencere vardı. Odasına bakmayı sürdürürken o ise elindeki kıyafetleri bana uzattı. Elindekileri aldıktan sonra inceledim. Bir şort , bir tişört. Kilot ? Vermemişti.
Başımı biraz öne eğerek konuştum,
" Şey vermemişsin. "
Güldü.
" Ney vermemişim ? "
" Of işte şey. " kıpkırmızı olmuştum.
Elinde tuttuğu kiloduda bana uzattı.
Tuvalete gittim ve giyindim.
Aşşağı indiğimde deri koltukta bedenini yayarak kitap okuyordu. daha önce her firsatta , her küçük kaçamakta kitap okuyan birini görmemiştim. Ya televizyon izler , ya da boş boş otururlardı. Onun yanında bu kadar az kalmama rağmen kişilik analizi yapabilmiştim. Kültürlü , saygılı ve gayet kibar. En azından bana karşı. Onun irkilmemesine dikkat ederek yanına geçtim ve oturdum. Elindeki kitabı kapatıp yüzüme baktı. Altında bir şort , üstünde ise hiçbirşey yoktu.
" Anlıyorum ki , üstüne birşey giymemekte ısrarcısın. "
Diye imalı bir şekilde baktım.
" Anlıyorum ki , biraz agresifsin. "
Benim aksime birazdaha az imalıydı.
Bana bile bakmamıştı. Açık olmayan televizyona bakıyordu.
Ona biraz daha sıkı bakınca kafasını bana çevirdi.
O oturuşunu düzelttiğinde konuşmaya hazır olduğunu anladım. Küçük sehpanın üzerinde kristal bardakta biraz viski vardı.
" Anlat. Neden buradayım ? "
Viskiyi kafama diktim.
İğrenç tat ile yüzümü buruşturmamaya özen gösterdim. Onun karşısında pısırık ve korkak gözükmek istemiyordum. Viskiyi tuttuğum elimle ağzımı sildim. Bana garip bir şekilde baktı. Viskiyi elimden almak için yanıma yanaştı. Kendime doğru kırdığım bacaklarımın birni tuttu ve koltuğa doğru uzattı. Üzerime doğru çıktı ve kulağıma nefesini üfledi.
" Eğer bir daha alkol aldığını görürsem..."
Kulak mememi dişlerinin arasına aldı.
Saç diplerimden ayak parmak uçlarıma kadar öyle büyük bir elektrik akımı oluşmuştuki büyük bir nefes verip gözlerimi kapattım.
" Sadece bununla kalmam. " diye lafını devam ettirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zeynep
Teen FictionTeni , tenime yakışamayacak güzellikteydi. Nefesi nefesimle uyum içinde kıvrılıyorken, Dudaklarımız adeta dans ediyordu. Ellerim hiç olmayacak kadar masum , gözlerim bir acıyı hissedemeyecek kadar kırılgan... Benim adım Zeynep. İşte bu da benim hika...