Vee üçüncü bölüm umarım beğenirsiniz bu bölüm geçiş bölümü gibi oldu beğeniler artarsa (ki umarım artar:) ) daha uzun bölümler paylaşmaya çalışacağım. Medyada Elisa'nın odası var.
Sabah bir ağlama sesiyle uyandım. "Bebecik?" dedim uykulu bir sesle. Bebecik anlamadığım bir kelime söyledi. +Acaba neden anlamadın? Hmm belki de söylediği şey bir kelime değildir ne dersin? - Aa ben de iç sesim nerede benim diyordum + Çok özlendin dediler geldim. -Ay bir git ya sabah sabah seninle uğraşamam + İyi be hıh. İç sesimle günlük kavgamı da ettikten sonra yatakta bir sağa bir sola yuvarlanan bebeciği de kucağıma alıp mutfağa geçtim. İkimize de kahvaltı hazırladıktan sonra masaya oturdum. Sonra fark ettim ki bebecik sandalyede oturamıyor peki tahmin edin ne yaptım, bebeciği masaya oturttum arkasına da birkaç kitap gibi dayanak olabilecek eşya koydum. Beraber kahvaltımızı ettikten sonra masayı toplarken aklıma yeni bir şey dank etti. Ben bebeciği işe giderken nereye bırakacaktım? İşe götürsem olmaz, arkadaşıma bıraksam o da olmaz ama belki... Bebeciğin de benim de hazır olduğumuzdan emin olduktan sonra çantaları da alıp evden çıktım ve yan eve doğru yürümeye başladım. Evin kapısına geldiğimde zile bastım. Kapıyı takım elbiseleriyle aşırı yakışıklı görünen bir varlık açınca ağzım bir karış açık kaldı. "Ağzını kapat da sinek girmesin." diyen bir adet acayip yakışıklı insan sayesinde düşüncelerimden sıyrıldım. "Şey.. ben sana bir şey sorma-" derken sözümü "Biliyorum çok yakışıklıyım ama senin kadar hızlısını ilk defa gördüm." diyerek kesti. İçimden 'Eminim daha hızlısını da görmüşsündür.' derken dışımdan "Ha-hayır öyle bir şey değil. Bugün ufaklığa bakar mısın? diye soracaktım" diyebildim bebeciği göstererek. "Sence yeterince işim yokmuş gibi mi görünüyorum?" dedi parmağıyla kıyafetini işaret ederek. "Yani bu hayır mı demek oluyor?" dediğimde "Zaten bana bir iyilik borcun var bence üsteleme." dedi. Yüzümü asıp "Peki" dedim ve arabama doğru ilerledim. Arabaya binip bebeciği de yanıma oturttum ve sürmeye başladım. Şirketten içeri girdiğimde herkes bana -daha doğrusu bebeciğe- şaşkın gözlerle bakıyordu. Asansörün önüne geldiğimde çağırma düğmesine bastım bu sırada Burçin de yanıma geldi. Bir bana baktı bir bebeciğe baktı sonra ağzı bir karış açık bir biçimde "B-bu be-bebek se-senin mi?" diye sordu. Bu sırada asansör geldi ve birlikte asansöre bindik. "Soruma bir yanıt bekliyorum? " dedi sorarcasına. "Hayır" dedim. Bu sırada asansörün kapısı açıldı. "İş çıkışında her şeyi anlatırım." diyip yerime geçtim. Bu sırada gözüme 'O' takıldı. Onun burada ne işi vardı? "Arkadaşlar bu şirketin sahibinin oğlu ve asıl müdürünüz geldi. Sizinle çalışmak güzeldi. Görüşürüz." dedi Ekrem Bey. Ne yani bu adam mı benim müdürüm olacaktı?
Arkadaşlar 'Bebecik' lakabını saçma bulabilirsiniz ama şöyle düşünün Elisa bir çizgi film karakteri tasarımcısı ister istemez o da biraz çocuklaşabiliyor ve lise-üniversite yıllarında çok çalışmaktan gençliğini tam yaşayamamış çocuk ruhlu (tam olarak değil ama içinde çocuk ruhunu barındıran diyelim biz ona) biri olarak yarattım ben onu. Bunu da açıklığa kavuşturduğumuza göre yorumlarınızı bekliyorum :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapımdaki Bebek
Teen FictionHayatını işine adamış olan Elisa'nın tüm hayatı kapısının önünde bulduğu tatlı bir bebekle altüst oluyor. Peki bu bebeğin sırrı ne?