sadderdaze 🌼

3.1K 70 6
                                    

Nov 19, 1923   

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nov 19, 1923
 
 

Tenini yalayıp geçen rüzgara karşıtın, bir eliyle palto'sunun yakalarından tutarak çekiştirdi ve havalanan saçlarının alnına serpilmesine izin verdi. Hızlı adımları, iki saatlik yolun sonunda tükenmişlik hissiyle yavaşlamıştı. Dikelmeye başlayan yolun zayıf bacaklarını zorlamasına karşı son gücüyle devam ediyordu. Ayakkabıları, yağmur sonrası tamamen çamurla dönüşmüş toprak yüzünden eski beyazlığını yitirmişti bile.

Görüş alanına giren kilise ile birlikte, bedenini esir alan beş saniyelik donmayı silkelenerek yok etti. Islanıp, kurumuş saçları yüzünden soğuktan titreyen bedenini es geçti. Ayakları işlevini tekrar kazandığında, koca kiliseye taraf hızla koşmaya başlamıştı. Bağıran insanların sesleri ve küfürler, kulaklarını zorlayarak işittiriyorlardı kendilerini ona. Ellerini kulaklarına kapamak istese de, paltosunun altına gizlediği ve sağ kolunu siper ederek koruma altına aldığı kemanını bırakamayacağı için bunu yapmadı.

Yaklaşık 40-45 kişiden oluşan insan topluluğu, elindeki meşaleleri havaya kaldırmış, kilisenin girişinde duruyorlardı. Küfürler, lanetler ve akla gelinmeyecek sözler dudaklarından hışıma dökülüyor, avlanmaya hazır bir aslan kadar korkutucu görünüyorlardı.

Uzun çocuk hızla onların arasına karıştı. Kilisenin bağlı kapısının önündeki insanlar geri çekilmiş, içeriye girmek için başka bir yol arıyorlardı. Kimse birbirini görmüyor, duymuyor ve önemsemiyordu. Tek istedikleri, insanlıktan çıkmış, aç ruhlarını doyurmaktı.

Cumartesiydi. Evet, bu sıradan gün'ün artık önemli olacaktı. Bugün cumartesiydi. Park Jimin'in, Jeon Jungkook'a her zaman olduğu gibi, içi sevgi sözcükleri ile donanmış olan mektubunu gönderdiği gündü, bugün. Lakin son mektubunda aşk dolu cümleler yoktu, Jimin'in.

'Onlar bir erkeği sevdiğimi öğrendiler, Jungkook' yazıyordu mektupta 'kilisede gizlendim, umarım beni bulmazlar' diye devam ediyordu. Ve 'Sanırım beni öldürecekler. Seni her zaman seveceğimi bil olur mu?' Diye bitiyordu.

Jungkook, kapalı kapının önüne geldiğinde, paltosunun içine gizlettiği kemanını kavradı hızla ve omuzuna koyarak, başını pürüzsüz yüzeye yasladı. Gözyaşları tane tane süzülüyordu yanaklarından. Yayı, sıkı bir şekilde tuttu ve derin bir nefes alarak teller üzerinde haraket ettirmeye başladı.

İnsanların bağırışları arasında kalan kemanın cılız sesi, sadece tek bir kişiye ulaşmıştı. Park Jimin, duyduğu tanıdık müzik sesi ile çöktüğü yerden hızla kaltı ve minik ellerini kapıya koyup, kulağını tahtaya yasladı. Günlerdir kurumayan gözlerinden yaşlar tekrar dökülmeye başladı. Aynı zamanda, kilisenin arka taraflarından birisi 'başka bir kapı var' diye bağırmış ve herkesin hızla oraya yönelmesine neden olmuştu.

Minik kalbi korkuyla sızladı, Jimin'in. Elleri titreyerek kapının yuvarkak kulpuna gitti ve demir kilidi açtıktan sonra onu kendisine doğru çekti. Jungkook'un gözleri, sevdiği çocuğun perişan olmuş halini gördüğü an elindeki kemanı yere bırakmış ve küçük bedeni sarmalamıştı. Kilisenin arka kapısı gürültüyle açıldığında, Jungkook telaşla diğer çocuğun elini kavradı ve onu geldiği yola doğru çekiştirmeye başladı.

Jimin, istemiyordu. Herkesin kendisini aradığını ve eninde sonunda bulacaklarını biliyordu. Ayaklarını sert bir şekilde yere basıp, onu çekiştiren çocuğa karşı geldi "git." Diye fısıldadı "git, Jungkook. Karış onların arasına."

"Sevgilim.." diye fısıldadı, diğer çocuk "aklını mı yitirdin? Neler diyorsun böyle? Seni asla bırakmam!"

Kendi elleri arasında kaybolmaya yüz tutan minik eli daha kuvvetli tuttu. Jimin, kafasını olumsuz anlamda salladı, hızla. Gözyaşları yanağından çenesine doğru süzülüyordu. Minik burnu kızarmıştı ve kırmızı dudakları soğuktan çatlamıştı. Yine de çok güzeldi. Yine de Jungkook'un güzeller güzeli sevdiceğiydi.

"Git, Jungkook. Sen de benimle gelirsen bana kim şarkı söyler? Kim keman çalır? Gitmezsen hakkımı helal etmem. Küserim, r-rüyalarına bile gelmem hiç."

Jungkook, avucunu dudaklarına bastırıp, genzini yakan hıçkırıkların önünü kesti. "Hayır!" Dedi "hayır! Gitmiyorum! Biz mutlu olacağız, Jimin. Gel benimle, kurtulalım, gidelim buralardan."

Kısa olan, kendisini çekiştirmeye çalışan çocuğun ellerini kavradı. Dudaklarını, soğuktan buz kesmiş ellere bastırdı, ardından yanağını oraya yaslayarak hıçkırıklarını dinirmeye çalıştı. Jungkook, minik bedeni hızla sarıp, yüzünü cennet kokan saçlara gömdü.

İnsan adı altında yer edinmiş canavarlar, arka kapıyı kırmaya yüz tutmuşlardı bile. Jimin, hızla geri çekildi ve uzun çocuğun göğsünden itekledi "git hadi!" Dedi "aralarına karış, hadi!" Jungkook kafasını olumsuz anlamda salladı tekrar "seni kaybedemem. Bunu izleyemem!"

Arka kapının kırılma sesi geldiğinde, güzel çocuk sevgilisinin ayaklarına çöktü hızla ve ellerini tutan büyük elleri kendi omuzuna koydu. Ayak sesleri onlara doğru yaklaşırken, Jungkook hiçbir şeye anlam verememiş, donup kalmıştı.

"Bırak beni yalvarırım!" Diye bağırdı, Jimin "Gitmeme izin ver!"

"Orada! Onu yakalamış bu çocuk!"

Ardından onlarca insan, Jimin'in üzerine yürümüştü. Jungkook, uğultuya dönen sesler ve bulanıklaşan görüntü karşısında, bedeninin hakimiyetini yitirmişti. Ayaklarına kapanan sevgilisinin birkaç insan tarafından kendisinden uzaklaştırıldığını fark ettiğinde, onu tutmak için elini uzattı. Omuzunu kavrayan ve onu öven insalara donuk bir şekilde baktı. Jimin'in iki kat olmuş ve yerde kanlar içerisinde yatan bedenini görmesi ile birlikte dizleri üzerine çökmüştü.

Tarihler, on dokuz kasım, bin dokuz yüz seksen üçü gösteriyordu. Yaklaşık 45 kişiden oluşan bir topluluk, Park Jimin'i öldürmüş ve kilisenin önünde terk edip gitmişti. Tek suçu sevmekti. Tek suçu, bu şekilde doğulmuş olmasıydı.

Jeon Jungkook'tan ise bir daha haber alınamadı.

  

SON

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 17, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sadderdaze 🌼 jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin