Bu başlığı görünce sanmayın ki Yaşar Kemal'in fiziken benzeri benim komşum oldu. Bu başka, biraz yalnızlıkla ilgili bir benzerlik. Ben daha küçükken, İzmir'deyken üst katımızda yaşlı bir çift, yalnız yaşarlardı. Yaşlı adamın bir sağlık sorunu olsa gerek, sürekli pencerenin önündeydi, hayatla tek bağlantısı vardı, o da pencereydi ve ben, okuldan her gelişimde ona el sallardım, o da yürekten çok yürekten gülümserdi. O zamanlar anlardım yalnızlığın nasıl da zor olduğunu ve bir el sallamanın bir insanı nasıl da hayata bağlayabileceğini.
Bugünlerde İstanbul'da benzer bir hikayeye tanık oluyorum. Karşı apartmanda aksi, yaşlı bir kadın. Yeni öğrendim, bir başına yaşıyormuş. Her sabah, ki saat fark etmez onu pencerede görüyorum. Sabahın beş buçuğunda bile orada. Onun da tıpkı İzmir'deki yaşlı adam gibi hayatla tek bağlantısı pencere. Ben ki yalnızlığın insanı nasıl da hüzünlendirebileceğini artık çok daha iyi bilen biri olarak, kadını hep izliyorum. O, fark etmiyor onu izlediğimi. Sokakta oynayan çocuklara, gelip geçenlere uzun uzun film seyreder gibi bakıyor, bazen meraklı gözlerle ayağa kalkıp bakıyor. Onu uzun süre izlememiş olanlar, aksi ifadesinin hiç değişmediğini iddia edebilirler ama ben bazen görüyorum yüz ifadesinin altında hafif bir yumuşama olduğunu.
Dün akşamüstü kadın elinde makas, grileşmiş saçlarını pencerenin önünde hunharca kesti ve sokağa attı, gerçekten bunu gördüm. Hayır hayır akıl sağlığı ile ilgili bir sorun yok, eminim. Sokaktan geçenler sağolsunlar, acayip acayip bakışların insanı nasıl da yürekten yaraladığını bilmiyor olsa gerek, acayip acayip kadına baktılar. Nıç nıç sesleri arasında yaşlı kadını bir ben anladım galiba. Evet yalnızlık, yalnızlığın yüreğe koyduğu hüzün insana bunu yaptırabilir. Yoksa, biz nasıl açıklayabiliriz ki, akıl sağlığı yerinde olan bir kadının grileşmiş saçlarını hunharca kesip sokağa atmasını.
Yaşlı, aksi bir kadın; karşı apartmanda yalnız yaşıyormuş ve ben onun yalnız yaşadığını yeni öğreniyorum. Ona yemek götürmekten öte bir şeyler yapmam gerekiyor, kadının yemekle ilgili derdi yok zaten. Mesela, ona Yaşar Kemal'i ve Thilda'yı anlatsam, anlattıklarımla o acayip acayip bakışları hafızasından sildirtsem. Ona desem ki, biliyor musun, Yaşar Kemal 50 yıllık eşi Thilda'yı kaybettiğinde ona "korkma sevgilim, biz namuslu bir hayat yaşadık" dedi ve bunu söyleyen Yaşar Kemal çok kısa bir süre sonra evlendi. Çünkü, ona da otuzlu yumurtanın otuz günde bitmesi, kahvaltıda "sana da çay doldurayım mı" diyen birisinin olmaması tıpkı senin gibi ağır geldi. Sen de grileşmiş saçlarını hunharca kesip sokağa attın ya, Yaşar Kemal'in yaşadığı yalnızlığın başka bir versiyonunu yaşadın. Yoksa biz nasıl açıklayacağız ki, bu müthiş anlamlı cümleyi kuran Usta'nın 50 yıllık eşinin ardından kısa bir süre sonra evlenmesini, değil mi?(Ki, burada 50 yılı azımsamayalım, gitme hakkı tanınmış bir ilişkide kalıp elli yılı geçirmekten bahsediyoruz. Mecburiyete dayanmayan, gitme hakkı tanınmış ilişkide elli yıl az mı?) Olur da yaşlı kadın Yaşar Kemal'i bilmezse, ki bilmeme olasılığı fazlasıyla yüksek, o zaman yapacağım az tuzlu yemeği veririm. Mesele yürekteki yalnızlığı paylaşmak ya, her türlü anlar kapısına neden gittiğimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Yaşlı Karşı Komşum Tıpkı Yaşar Kemal
Cerita PendekSevgili okur ; bu bir denemedir.