Herkese merhaba! İlk bölüm geldi. Hikayenin sonundaki cümleler gelecek bölümden kesitler. Gerçi kesit değil de cümle. Herneyse... iyi okumalar!
(Medya Ateş'in küçüklüğü)Sonbaharın geldiğini anlatan sarılaşmış kırlarda koşuyordu küçük kız.Üstünde sarı renkli keten elbisesi vardı.Bayırdan aşağı ayaklarını ,sarı çimlere sürterek indi.Ellerindeki çeşit çeşit farklı ve renkli çiçekleri kırmamanın çabasındaydı.Çam ağaçların arasından koşarak yol izini takip etti.Çam ormanına ne zaman girse burnuna çam sakızının kokusu dolardı.Sonunda çam ormanının sonuna geldiğinde yokuş aşağıdaki çadırlara baktı.Çadırla soluk renklerle farklı farklı ovanın üstüne düzensiz dizilmişti.Aşağı inen çimenli yeri ezerek toprak olmuş yolun izini takip ederek indi.Çadırların en büyüğü olan mavi çadıra girdi.
''Anne! Bak!'' İçeride yorgan dikmekle meşgul olan annesi, kafasını yorgandan kaldırıp iki yandan sarı saçlarını örmüş kızına baktı.Ellerindeki rengarenk canlı çiçekleri görünce gülümsedi.
Küçük kız annesinin yanında giderek yanaklarına sulu öpücükler kondurdu.Kollarını annesine dolayarak kıkırdadı.
''Anne bak bu çiçeği çok sevdim.'' diye annesinden ayrılarak kırmızı,üstten aşağı doğru dizilmiş çiçeği öbür çiçeklerden ayırarak gösterdi.Annesinin güler yüzü bir anda soldu.
''Su,o çiçeği nereden aldın?'' o kadar ciddi sormuştu ki küçük kızın ürkmesine sebep oldu.
''Çam ormanının arkasındaki bayırın üstünden aldım anneciğim.'' son kelimesi annesinin ciddi yüzünün yumuşamasına sebep oldu.Şefkatli sesiyle kızını uyardı.
''Bir daha oralara gitme kızım.Çok uzaklara gitme.Tamam mı canım kızım?'' Küçük kız okyanusu andıran parlak mavi gözleriyle annesine baktı ve sarıldı.
''Tamam anneciğim.''Annesinin yanaklarını öptü.Ama bilmiyordu küçük kız,annesini son kez öptüğünü...
**********
Gecenin karanlığı siyah örtü olmuş ,üstüne küçük parlak cisimler rastgele dizilmişti.Karanlığı aydınlatan milyonlarda küçük beyaz noktalar adeta kendine hayran ediyordu.
Çadırlarda uyuyan insanların yanında rüzgarın dansı ve çekirgelerin melodisi huzur vericiydi.Nemli ve ılık hava rahat nefes alıp verdiriyor insanın içini yumuşacık ediyordu.Fakat bu huzur uzun sürmedi.Atlılar bütün çadırların etrafını sarmış bütün çadırlara ateş ediyorlardı.Ateş kabilesiydi bunlar.Su kabilesine savaş açıyordu.Zaten asırlardır süren bu savaş bir türlü sona ermemişti.
Savaşın temeli elementlere dayanıyordu.
'Hava,Toprak,Ateş ve Su'
Efsaneye göre ssırlar önce Ateş ve Su isimli birbirine aşık çift varmış.Her ne olduysa ikisi birden düşman olup savaş açmışlar.Bu savaş gittikçe yayılıp Ateş ve Su kabilesi birbirine düşman olmuş.Beraber yaşayamadıklarını anlayıp aralarında sınır çizdiler.Çam Ormanının 1 kilometre ilerisinde.Ateş ve Su kabilesinin sınırında Ateş çiçekleri olur.Sınır da buradan anlaşılırdı.
Çadırlarda gittikçe yayılan alevler Su halkının uyanıp telaşlanmasına sebep oldu.
Su, ateş kokusundan gözlerini açıp çadırın içindeki siyah dumandan öksürdü.Çadırın çıkışına gidip hemen çıkıverdi.Etrafı saran alevler gözlerini kamaştırmıştı.Etrafta çığlık çığlığa kaçışan telaşlı insanları şaşkınlıkla gözetliyordu.Atlıların üstündeki kızıl saçlı çocuk dikkatini çekti.Yanındaki atlı babası olmalıydı ki öğütler yağdırıp duruyordu.Az da olsa duyabilmişti dediklerini.
''Bana bak oğul! Su kabilesi bizim düşmanımız! Bak yaptığımıza, bunları ben de istemiyorum ama zorundayız!Hadi devam et!'' diyerek atıyla ayrıldı.Kırmızı saçlı çocuk etrafa ne yapacağını bilmeden bakıyordu.Etrafa bakınırken küçük kızın üstünde takılı kaldı gözleri.Kaşlarını kaldırmış büyük buz rengi gözleriyle ona bakıyordu.Küçük kız telaşlanıp çadırın içine girdi.Koşuşturmaya başladı.
''Anne! Anne neredesin? Anne yardım et!'' Omzuna dokunan elle irkilip çığlık attı.Arkasına döndüğünde annesinin dumandan siyahlaşmış yüzünü ,öksürükler içinde kaldığını gördü.Annesinin elini çekiştirerek çadırın dışına çıkardı.
Nefes alışverişleri düzene girince çadırın içine daldı.Dışarıda tek kalınca telaşlandı.Annesi neden onu tek bırakıp içeri girmişti? Babası,babası yoktu.İçeride kalmış olmalıydı,annesi de babasını kurtaracaktı.Dört gözle çadırın kapısını gözerken kolundan tutulan iri elle havaya kalktı. Bir tane atlı kolundan tutmuş havada tutuyor ve atıyla gidiyordu. Çaresizce çığlık atı küçük kız. Kimse duymasa da çığlıklarıyla boğuştu.
''Anne!!!'' kimse duymadı o cılız sesini.Çığlıkların arasında kaybolmuştu ince sesi.Sürekli çırpınıp duruyor,havada debeleniyordu.
Boynunu arkasın zor da olsa birazcık çevirdi.Çadırların alevler içinde göz kamaştırdığını gördü.Ve çaresizce çığlık atan Su kabilesini...
***********
* ''Görüşürüz Okyanus gözlü!''
* ''Gözlerim acıyor!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su
AdventureAteş. Suya karşı savaşları yüzyıllardır sürüyor ve antlaşma yapılmıyordu. Ateş, içindeki ateşi daha da alevlendiriyor;Su içindeki okyanusu püskürtüyordu. Ateş suya giderse söner,su ateşe giderse buharlaşır. Peki ya ateş ve su aşkı nasıl olacak? İkis...