Arkadaşımın ısrarıyla 2. Bölümü de yayımladım :D Uzun uzun okuyun. İyi okumalar!
Küçük kızı yaşadıkları çadırlara getirmişlerdi. Yerin dibine doğru eşelenmiş büyük çukurun üstüne kamışları kare şeklinde yapıp parmaklık oluşturmuşlardı. Kilidi de vardı. Küçük kızı, iri adam fırlatıverdi çukurun parmaklığını açıp. Kamış parmaklığı kapatıp kitledi.
Küçük kız zorlukla ayağa ayağa kalkıp üstünü silkeledi. Parmaklıkların ardından dışarıdaki çadırlara baktı. Endişeyle etrafı süzerken parmaklığın öbür ucuna hızla biri yapıştığında olduğu yerde zıplayıp sırtüstü geriye düştü.
Parmaklığın öbür ucundaki kişiye baktı.Bu kızıl saçlı çocuktu.Gözlerini iri iri açmış ve dilini çıkarmış bir şekilde parmaklığa yapışmış kıza bakıyordu.
"Merhaba! Senin ismin ne? Sen Su kabilesinde gördüğüm kızsın.Neden seni buraya aldılar ki? Hey! Hala konuşmadın?"
O kadar hızlı ve heyecanlı konuşmuştu ki kız şaşkınlıkla bakakalmıştı.Kızıl saçlı çocuk gözlerini iri iri açmış dudaklarını birbirine bastırarak cevabını bekliyordu.
Kız tam konuşmak için dudaklarını aralamışken kızıl saçlı çocuğun arka boynundan iri el tutup kaldırdı. Kabilesinde alevler arasında çocuğa öğüt verirken görmüştü bu adamı. 'Oğul' demişti. Babası olmalıydı.
"Ateş! Kaç kere daha diyeceğim tutsaklarla konuşmayacaksın diye?"
"Ama o benim gibi çocuk baba."
İri yapılı adamın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Sonra toparlandı.
"Çocuk veya yaşlı farketmez.Konuşmayacaksın."
Kesin ve biraz sinirli bir şekilde söylemişti. Aşağı indirip iri ellerini çocuğun üzerinden çekti.Adam arkasını dönüp yürümeye başladığında çocuk dilini uzatıp gözlerini kıstı ve komik hareketler yaptı. Bunun komikliğine kız dayanamayıp kahkahalar attı. Şaşkınlıkla gözlerini açıp okyanus gözlü kıza baktı çocuk. Sırıtıp yeniden parmaklığa hızla yapışıp küçük parmaklarını parmaklıklara dolayınca kız yine korkup yere düştü.
Bu sefer kahkaha atma sırası kızıl saçlı çocuktaydı.
"Adını hala söylemedin güneş kafa"
Güneş kafa demesi biraz garibine gitmişti kızın. Adını söylemeye karar verdi.
"Adım su, ateş kafa" diyip kıkırdadı.
"İsmin zaten ateş" deyip iri gözleriyle kıza baktı.
Kız zaten biliyordu ismini. Az önce söylemişti. Ateş,isminin seslendirdiği duyunca sesin geldiği tarafa baktı. Kıza döndü.
"Görüşürüz okyanus gözlü." Koşarak oradan ayrıldı. Tek başına kalmıştı şimdi küçük ve rutubet kokan yerde.
**********
Kapının açılma sesiyle gözlerini araladı kız.Daha kalkmadan iri adam içeri girip kızı kolundan tutup dışarı sürükledi. Rutubet kokan yerden çıkınca biraz oksijen soluyunca rahatladı. Ardından içini korku ve endişe kapladı.
Büyük bir çadırın içine girdiler. Önünde 2 basamaklı merdiven ve merdivenin ardında süslü,altın işlemeli ve bazı oymalar kırmızı renkliydi. Oymalarım bazıları ateş figüründen oluşuyordu. Değerli tahtın üzerinde oturan iri yapılı adama baktı. Ateş'in babasıydı bu.
"Söyle bakalım küçük" dedi. Kalın ve tok sesi çadırın içinde insanın tüylerini ürpertiyordu.
"Baban kimdir?" Sorduğu soruya büyük gözleriyle iri adama baktı bir kez daha. Buğdayı andıran kipriklerin arasından okyanus mavisi gözlerinde korku vardı. Cevabı vermek için çilek rengi dudaklarını araladı Su.
" Aras Deniz" dedi ince sesiyle. Adamın kızıl kahverengi kaşları havyar kalktı. Gözlerini daha net gördü. Sürekli çatık olan kaşlarından göz çukuruna gölge düşüyor ve göz rengini seçmekte zorluk çekiliyordu.
Göz rengi yosun yeşiliydi. Saçları kaşlarıyla aynı renkteydi. Biraz göbeği vardı ve giydiği kıyafetler belli ediyordu.Elleri biraz ince ve uzundu. İşaret parmağında ateşi andıran kırmızı renkli kalın yüzük vardı. Orta parmağında ise siyah yüzüğün içinde ateşin simgesi vardı.
Şimdi farketmişti, Babasında da aynı yüzükler vardı ama değişikti. Kırmızı yerine mavi, ateş simgesi yerine mavi renkli suyun simgesi vardı.
"Fazla inceledin. Demek sen Aras'ın kızısın. Adın ne küçük?" Sürekli küçük demesi sinirini bozda da sesini çıkarmadı.
"Su" dedi.
"Sadece Su mu? Başka ismin yok mu?" Hayır anlamında kafasını iki yana salladı. Savrulan sarı yumuşak saçları yüzüne çarptığında gıdıklandı.
"Ulaş!" Diye seslendi. Çadırın kapısından alelacele genç biri girdi.
"Buyrun efendim?"
"Kızı önceden bahsettiğim yere götür." Dedi emirle.
"Tamam efendim" dedi. Ardından Su'ya beni takip et işareti yapıp çadırdan çıktı. Kız minik adamlarıyla takip etmeye başladı.
Minicik bir çadırlardan birine gelince içeri girdiler.
"Bir süreliğine burada kalacaksın. İdare et. Sabah 8 de ve akşam 8 de yemekler hazır oluyor. Ona göre ayarla kendini." Tamam anlamında kafasını sallamakla yetindi.
Adam çıktığında bir süre etrafı inceledi. Kenarda yatak vardı ve yatağın yanında küçük tahta dolap vardı. Tahta dolabın üstündeki ağaçtan kaynaklanan ovalardan şekilli dalgalara baktı. Hep ilgisini çekmişti. Neden ağacın içinde bu oval desenler vardı?
Annesini özlemişti. 'Beni o rutubet kokan hücreden çıkarılıp buraya getirdilerse eğer gece herkes uyurken kaçabilirim.' Diye düşündü. Yapabilir miydi gerçekten? Kaçabilecek kadar var mıydı cesareti?
"Yemek hazır Okyanus gözlüü! " şaşkınca çadırın kapısına baktı. Hangi ara içeri girmişti? Duymamamıştı da içeri girdiğini. Hala bakmaya devam ediyorken Ateş'in yüzünün önünde elini salladığını farkedip irkildi.
"Sonunda ayılabildin. Hadi gel yemek yediğimiz alanı göstereceğim çok güzel bir yer. Gelmiyorsun hala ama?!" Dediğinde Ateş, Su'yun elini tutup dışarı çıkaracaktı ki Ateş'in eli Su'yun elini tuttuğunda yanar gibi ses çıkarmıştı .Su korkup hemen elini çekti.Sanki ateşin üzerindeki kazana su döktüklerinde 'pıss' diye çıkan ses gibiydi.Ateş şaşkıca Su'ya baktı.Su da onun kadar şaşkındı.Neydi şimdi bu?
''Galiba ben su ,sen de ateş olduğun için oldu?'' diye açıklama yaptı Su. Ateş, ince ve biçilmiş gibi görünen kaşlarını kaldırdı.
''Olabilir. Hadi o zaman ben çok acıktım! Yemek yenilen yerleri göstereceğim sana gel hadi.'' diyerek kapıyı açtı.Ne hiperaktif bir çocuktu böyle? Su kapıdan çıkıp Ateş'i takip etti.Bazen Ateş çok hızlı yürüdüğü için Su koşrak zorunda kalıyordu.
Yemek sofrasının kurulduğu yere geldiler.Kabilenin tam ortasına kurulmuştu. tahta masalar birleştirilip uzunca öbür tarafa gidiyordu.Geniş Sofranın etrafında ki ağaçlara renkli renkli fener lambalara hayran hayran bakarken Ateş'in seslendiğini duydu.
''Gel bak ne göstereceğim sana!'' Hoplaya zıplaya gidiyordu. Tam arkasından giderken çadıra girerken Ateş'i birisi engelledi.Su arkasından gittiği için Ateş'in sırtına yapıştı.Ah! Yine o ses!
''Pısss!'' Su hemen toparlandı.Ateş'i durduran kişiye baktı. Kısa ve tombul bir kadın duruyordu.Kafasına taktığı aşçı şapkasından aşçı olduğunu anladı.Şapkanın içinden birkaç tane kızıl kahve saç telleri ıslaktı.Terlemişti anlaşılan.
''Dur bakalım Ateş! İçeriye kaç kere girmemen gerektiğini söyledim.Ayrıca bu kız kim? Ve saçları sarı.Bizim kabileden değil bu kız.''
''Su kabilesinden o kız. İsmi Su. Bir süre bizde kalacak diye biliyorum.''diye açıklama yaptı Ateş. Biraz şaşırmış gibi Su'ya baktı kadın.Sonra gülümsedi.
''Yemek yemek için yer bulun hadi.İçeri girmemeniz gerekiyor.''Ateş puflayarak masalara ilerledi...
Yemek bittikten sonra eğlenceler düzenlediler.Son olarak odunları yere yığdılar.Su ilk önce ne olduğunu anlayamadı. Bir çok kişi etrafında toplandı.Ateş de gidince peşinden gitti.Ateş'in kuyruğu gibiydi. Kabileyi bilmiyordu tabi, tabi peşinden gidecek!
Odunların içinden birden büyük alev çıkınca küçük çaplı bir çığlık attı.Etrafındakiler ona bakarken Su ise sadece gözlerini düşünüyordu. Gözleri yanar gibi olmuştu. Ellerini gözlerine siper etti. Sonra da ovmaya başladı.Canı çok yanıyordu,daha önce böyle bir şey olmamıştı.
''Acıyor!'' diye bağırdı. Gözlerindeki acı git gide artarken yere çömelip gözyaşları arasında hıçkırıklarıyla beraber gözlerini ovmaya devam etti. Ateş'in sesini duydu sonra.
''Su! İyi misin ne oldu?'' Gözlerini açamadı.
''Gözlerim-hıçkırık- acıyor!'' Etrafına herkesin toplandığına emindi.Buraya doğru gelen gür sesi tanıdı.Ateş'in babası.
''Neler oluyor burda?!''
**************
* ''Gözlerindeki Okyanus neden ağladı?''
*''Saçların Güneş'e benziyor.Göz alıcı ve parlak.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su
PrzygodoweAteş. Suya karşı savaşları yüzyıllardır sürüyor ve antlaşma yapılmıyordu. Ateş, içindeki ateşi daha da alevlendiriyor;Su içindeki okyanusu püskürtüyordu. Ateş suya giderse söner,su ateşe giderse buharlaşır. Peki ya ateş ve su aşkı nasıl olacak? İkis...