Hayat, ne kadar da acımasız değil mi? Görünüşte kolay gibi, ama yaşayınca ne kadar zor olduğunu anlarsınız. Bazen mutluluğa bazen de üzüntüye yol acar. Ben, safım. Kandırılmış bir zavallının tekiyim. Doğar doğmaz sokağa bırakılan bir kızım. Bir yabancı aile tarafından alınmış 18 yaşıma kadar büyütülmüştüm. Daha sonrası, onlarda ölmüştü. Yalnızdım. Onların gerçek kızı olmasam da yine mallarının hepsi bana kaldı. Ama ben harcamak istemiyordum. Tek şey okumaktı. Neden diğer çocuklar gibi değilim. Diğerleri okumak için koşa koşa liselerine giderler. Ben ise yine yalnız kalıp boş boş hayaller kurup ağlayan bir kız olarak kalacaktım. Bir kaç gece sokaklarda yattım. Bir kaç kere de tecavüze uğramaktan kurtuldum. Hırsız yerine konuldum. Dilenci yaptılar beni. Hayat gerçekten çok zor. Yada benim kaderim böyle. Hiç kimsem yoktu benim. Belki ailem olmuştu ama onlar da benim gerçek ailem değillerdi.
Soğuk rüzgarın bedenimi ele geçirmesine izin vererek boş ve ıssız sokakta yürümeye devam ettim. Saçlarım rüzgardan dolayı arkaya savruluyordu. Bir ara bulup oraya çöktüm. Sırtımı soğuk duvara yaslayıp başımı geriye attım. Yalnızdım. Psikopat falan değildim. Hani dışarda kalanlar hep öyle falan olurlar ya. Değilim, kandırıldım. Bir kere değil bir çok kez. Hatta dilenci bile yaptırıldım. Artık alışmıştım. Aç kalmaya da, kandırılmaya da. Kimsem yoktu ki benim. Ben hep yalnızdım. Kafamı bacaklarımın üstüne koyup sessizce ağlamaya başladım. Omzumda bir el hissedince yine kandırılacağımı anlayıp yüzünü görmesem bile çıkıştım.
-git başımdan!
-şşş, sakin ol. Sana zarar vermek istemiyorum
Başımı yavaşça kaldırdım. Sarı saçlı, baya büyük bir saçlı en az 18 yaşında vardır. Ama çok yakışıklı. Böyle birisi niye beni kandırsın ki.
-ne istiyorsun?
-yardım etmek. Buraya dün taşındım ve dünden beri seni buralarda görüyorum. Evin yok mu?
Ailem. Ailem geldi aklıma. Onlar olsa beni korurdu değil mi? Beni çok severler di değil mi? Ağlarsam üzülürlerdi değil mi? Ağlamaktan artık gözlerim yanıyordu. Ve ikide bir kırpıştırıyordum.
-benim evim burası.
-nasıl?
-yine kandırılmaya dayanamam. Böyle kişiler çok gördüm. Hemde çok. Lütfen beni rahat bırak.
Diye çıkıştım. O şaşkınca bana bakarken ben arkamı dönüp yürümeye başladım. Ölmek istiyordum. Ama ölürsem cehenneme giderdim. En azından bunu öğrenmiştim. Utanıyordum. Insanların yüzüne bakamıyordum. O çocukla bile zar zor konuşmustum. Çok utanç biriydim. Ileride park bulup, rüzgardan sallanan sakıncalarına bindim. Üstümdeki ipincecik bir hırkaydı ve ben de hasta olmuştum. Çünkü sesim değişmişti. Sallanmaya başladım. Kimsesiz olmak çok kötü. Gerçekten. Ama insanları tanıyınca yalnızlık güzelleşiyor. Iyi insanlar bulmak zor bu devirde. Adımı söylemedim. Adım gece. Adımı beni sahiplenen annem koymus. Gece. Bir yıldız gibi parlak olmak isterdim. Ama gece gibi karanlığım. Üstümde bir ağırlık hissettim. Biraz başımı kaldırdığımda yine o çocuk olduğunu gördüm.
-üşümüşsündür.
-teşekkür ederim.
Dedim utançla. Yüzü masumdu. Kedi gibi. Acaba adı neydi? Banane ki? Belki buda beni kandıracak. Öyle bir tipi yoktu ama. Dış görünüşe bakmamak lazım.
-adın ne?
-gece.
-bende üzeyir.
-memnun olmak isterdim.
-nasıl?
-ne malum beni kandırmayacağın?
-sence bende öyle bir tip var mı?
Sessiz kaldım. Üstüme örtülen kabana daha çok sarıldım. Utanıyordum. Ve bu beni mahçup hale getiriyordu. Aklıma gelen şeyle üstümdeki kabanı üzeyir'in üstüne koydum.
-kirlenmesin, ben böyle iyiyim.
Gülümsedi. Üstüne koyduğum kabanı yine üstüme örttü.
-niye kirlensin?
-ne biliyim. Hani, sokaktayım ya.
-ben insan ayrımı yapmam.
-benden daha zor durumu olanlar var. Ben yine iyiyim. Git onlara yardım et.
-bak gece, sana yardım etmek istiyorum. İnan kötü bir niyetim yok. Gel evimde kal. Derdin varsa dinlerim.
-hayır, sağolun. Ama hiç bir şey olmamış gibi birde evinizde kalamam. Buna yüzsüzlük denir.
-ama senin yüzün var.
Yaptığı espriyle yüzümü buruşturdum.
-ihm, sen bir daha espri yapma.
Güldü. Bende güldüm. Çok güzel gülüyordu. Ilk baktığımda yabancı falan sandım ama türkmüş.
-bir daha gülsene
Diye bir şey kaçtı ağzımdan. Hemen elimle ağzımı kapatıp şaşkınca üzeyir'e baktım. Sırıtıyordu.
-ne gülüyorsun yhaa?
-kıpkırmızı olduğunun farkında mısın? Böyle çok tatlısın.
Bu sefer gülmüyordu. Pardon ama anırıyordu. Başımı öne eğdim. Utanamaktan nefret ederim. Üzeyir'in gülme sesleri gidince ona döndüm.
-pardon, dedi yine gülerek.
-bak gülersen giderim.
-tamam, dedi ama yine de gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Dişleri bembeyazdı.
-aç mısın?
-ha?
-karnın aç mı?.
Aslında çok aç'tım. Ama mahçup olmamak için;
-hayır, dedim.
-anlaşıldı.
Dedi ve gitti. Gitti...
Ama kabanı bende kalmıştı. Yine yalnız kalmıştım. Gözlerim dolmaya başladı. Neden? Neden bu kadar zor olmak zorundasın ey hayat!? Neden? Kabanını salıncağa bırakıp koşmaya başladım. Nereye gittigimi bilmiyordum ama artık daha fazla dayanamazdım. Utancımdan ölürdüm. Her zamanki gittiğim duvara çöküp ağlamaya başladım. Inanın insanları tanıyınca acı çekmek en güzel şey...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yalnız kuş #wattys 2015
ChickLitdünyadaki en kötü şeydi belkide yanlızlık. Onu ayakta tutan şey ise sadece gururu. Ama biliyordu saf birisiydi. herkesin parmağında oynayacak birisiydi. Kandırılmış tı bu saf kız. işte bu yüzden yalnızdı. safdı. ve bu onun gururuna yenik düşmesini s...