O Kadın

134 10 2
                                    

Soğuk kış rüzgârı kadınının süt beyazlığındaki açık omuzlarını yaladıktan sonra kadın, siyah kürk mantosunu nazikçe çekerek omuzlarının üstünü kapadı. Dışarıda kar yağmadan önceki puslu sabahlardan biri yaşanıyordu. Şafak henüz atmasına rağmen kadın dışarıda, yüreğini gölgeleyen soğuk havaya karşın mutluluğu bekliyordu, karamsar olmak ona göre değildi. O güzel yüzüne yakışan gülümsemesini her daim suratında mutsuz da olsa bir maske olarak taşımanın daha iyi olacağı kanaatindeydi.

Henüz yanaklarında gençliğin verdiği pembeliği taşımasına rağmen kadının içinde yaşlı bir ruh yaşıyordu. Gözleri gece kadar siyah, teni kar kadar beyazdı. Kadının bakışlarından etkilenmeyecek erkeğe henüz rastlanmamıştı. Gözleriyle bazı cümleleri somutlaştıran kadın aynı zamanda imansız bir erkeğe Tanrıyı hatırlatacak kadar güzel gülerdi.

O güldüğü zaman insanlara umut verirdi. Ama gülüşü adeta yeniden canlanan fani bir ruh gibi yaralıydı. Kadife teninde hiçbir leke olmaksızın yaşarken ruhu bir ceset kadar lekeli ve çürüktü. Kadının doğasından gelen bir soğukluk vardı. Dışarıdan bakılınca soğuk ve ciddi görünen kadının içinde nazik ve hoşgörülü aynı zamanda önyargısız bir insan yatardı.

Simsiyah saçları belini gölgelerken yumuşaklığı ta uzaklardan belli olur, insanda dokunma içgüdüsü uyandırırdı.

Kadın övülerek yaratılmıştı, yaşadıklarının aksine dışarıdan kıskanılacak kadar güzel bir hayatı varmış gibi görünürdü ama bu doğru değildi. Kadın çok acı çekmişti ve hala çekiyordu. Onun acısı yalnızlığından geliyordu, kadın doğduğundan beri yalnızdı. Kadın doğduğunda yalnızca annesinin güzelliğini değil, aynı zamanda ruhunu da almıştı.

Kadın, şiir gibiydi ama ona yaraşır şiir henüz yazılmamıştı. Herkes kendi liyakatine göre kadın için yazdığı şiirlerde bile onun güzelliğini ve etkileyiciliğini henüz cümleye dökememişlerdi. Kadın için söylenecek en güzel cümle yazılamıyor, onun için en güzeli yalnızca onu resmetmek oluyordu.

Bir sürü ressam kadını görünce külçelerle altın vadederek onu çizmeyi teklif etmişlerdi ama kadın öyle kibirsizdi ki sanatın sanat için yapılması gerektiğinin kanaatindeydi, bu nedenle maddi hiçbir şeyi kabul etmezdi sanat uğruna.

Kadının dişleri inci renginde, şekli ise elması andırmasına rağmen kadın asla kahkaha atmaz, sevincini ve mutluluğunu her zaman tebessümle geçiştirirdi. Onun kendine verdiği terbiyede asla kabalık yer almazdı. O her zaman kibardı ve her zaman yerine göre hareket ederdi.

Evli erkeklerin nicesi ona evli olmaların bakmadan elmas yüzük almışlardı ama kadın asla kabul etmemiş, her zaman hafif bir tebessüm göstererek onlara, ''en güzel kadın, sahip olduğunuzdur,'' demiştir.

Zamanı asla zayi etmezdi kadın. Günde yalnızca beş saatini uykuya ayırarak geri kalan zamanında çeşitli kitaplarla çalışırdı. Hep bilgiye açtı. Zürriyetini tanımamasına rağmen çok zeki insanlardan geldiği, pratik ve kıvrak zekâsından aşikârdı.

Kadın asla makyaj yapmazdı. Onun makyajı doğallıktı. Kan rengi dudakları zaten makyaj gerektirmezdi, kendiliğinden sürmeli gözleri ise bakanda hayranlık uyandırırdı.

Kadın iç karartacak kadar güzel, diğer kadınların kin besleyeceği kadar çekiciydi. Henüz genç yaşlarındayken de onun güzelliği çevresince anlaşılmış ve daha on üçündeyken bir evlenme teklifi almıştı ama onun bakımını üstlenen üvey ailesi buna şiddetle karşı çıkmış, onu istemeye gelen soylu adamı reddetmiş ve azarlayarak evden kapı dışarı etmişti.

Ruhunda asla habâset bulundurmazdı, öyle ki daha çocukken bahçelerindeki hayvanlarla dost, onlara akrandı. Daha bebekken ağlaması, bir kedi miyavlamasını andıracak kadar nazlıydı. O âbıhayatı cennetten içmiş bir melek gibi masum ve acib idi.

O KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin