1.Bölüm - BOĞULMA ANI

14.6K 1K 384
                                    


MAVİ RÜYA

Yüreğini Isıtan Kişiyi Kaybettiğinde Yaz Sıcağında Bile Üşürsün...


Aylardan temmuzdu. Okul bitmiş, yaz gelmişti. Ve ben artık doktor sayılırdım.

Hem tıp fakültesinden mezun olmanın heyecanı, hem de tatilin başlamış olmasının verdiği keyifle Şarköy'e, yazlığımıza doğru yola çıkmıştım. Bindiğim otobüs ağır ağır İstanbul'dan Tekirdağ'a doğru ilerlerken şoför DVD'ye yabancı bir film koymuş, bazı yolcular onu seyrediyordu. Ben ise pencere kenarında olmanın da vermiş olduğu avantajla dışarıyı ve yer yer evlerin arasından görünen denizi seyrediyordum. Bazen kafamı çevirip otobüsün içine baktığımda hostes kızla göz göze geliyorduk. Üstelik göz göze geldiğimizde kafasını çevirmiyor aksine gözlerimin içine daha dikkatli bakıyordu sanki bir şeyler anlatmak istercesine.

Hostes yanıma gelip bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorduğunda 'hayır' cevabını verdim. Bu artık bakışlarını üzerimden çekmesi için yeterli bir cevaptı sanırım. Aslında güzel bir kızdı fakat giydiği üniformadan mı yoksa bana aşırı ilgi göstermesinden mi bilemiyorum ama bana çekici gelmemişti. Zaten hiç tanımadığı birine bu kadar ilgi gösteren bir kızı kendime yakın bulmam imkansızdı.

Bir söz görmüştüm sosyal medyada 'kadın dediğin İstanbul gibi olmalı fethi zor Fatih'i tek' işte bu söz benim aradığım kadının tüm özelliklerini tarif ediyordu adeta. Çünkü ben, benim peşimden koşacak kadını değil, beni peşinden koşturacak kadını arıyordum. Ama nedense karşıma İstanbul gibi değil de Irak gibi kadınlar çıkıyordu, yani toprakları sürekli birileri tarfından işgal edilen kadınlar... İşte bu yüzden kadınlardan Irak duruyordum. Ben zor kadınları seviyordum, çünkü kolay elde edilen şeylerden kolay vazgeçilir.

Yanıma aldığım 'Kürk Mantolu Madonna' kitabının rastgele bir sayafasını açtım. Maria'nın sözleri çıktı karşıma. 'Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sukutu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layığız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur!' Bu sözlerle her şeyin ne kdar geçici ne kadar boş olduğunu etkili bir biçimde dile getirmişti Maria Puder.

 Kitabı kapattım artık gelmek üzereydik. Şarköy'e yaklaştıkça kalp atışım hızlanmaya başlamıştı. Bu tatil bana çok iyi gelecekti. Çünkü son bir senedir çok fazla yıpratmıştı beni yaşadıklarım.

Otobüs garaja yanaştı. İçerisinde yazlık kıyafetlerimin, kitaplarımın ve umutlarımın olduğu bavulumu alıp indim. İner inmez burnuma deniz kokusu gelmişti ve beni kendime getirmişti. Deniz, kum, güneş ayaklarımın altındaydı. Bir de temiz hava vardı tabi ciğerlerime huzurla çektiğim. Her şey tam istediğim gibiydi yani... Bu şartlar altında çok mutlu olmam gerekiyordu ama değildim.

Yanıma bir ticari taksi yanaştı. Son ses roman havası çalıyordu arabada. "Abe kaynana ne yaptın bize ne yaptın bize ne yaptın bize, biz birbirimizi çok sevdik, kaçıyoz bize, kaçıyoz yarimle." Sağ eliyle müziğin sesini kıstı. Camdan sarkan sol elini yukarı kaldırıp bana selam verdi. "Oj geldin bea. Gideceğin yere götüreyim mi?" Konuşması hoşuma gitti. Hangi yöreye ait olursa olsun şiveli konuşmaları çok severim.

Mavi GözyaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin