Her şeyin bittiğini düşündüğüm anda bir el dokundu omzuma, hemen başımı suyun üzerine çıkardı. Oksijensizlikten ciğerlerim patlayacak gibiydi, başımı suyun üzerine çıkarında derin bir nefes aldım. "Ohhh." Biraz olsun kendime gelebilmiştim. Sonra kollarımdan tuttu ve benimle birlikte yavaş yavaş yüzmeye başladı. Elleri yumuşacıktı tıpkı bir kız eli gibi, ama bu bir kız olamaz çünkü hiçbir kız 1.80 boyundaki bir adamı boğulmaktan kurtarmaya için cesaret edemez.
Meğer hayattaki en değerli şey oksijenmiş. Üstelik bedava...
Sürekli aylar sonrasının, hatta yıllar sonrasının planlarını yaparken, hayaller kurarken saniyeler sonra hayata gözlerimi kapatabileceğimi hiç düşünememiştim. Sanki Azrail ile sözleşme yapmışım gibi, yıllarca yaşayacamın garantisi varmış gibi; güzel günlerin gelmesini beklemiştim hep. Meğerse yarın ölecekmişim gibi düşünüp yaşadığım anın değerini bilmem gerekiyormuş... Fakat bir çok yaşıtım gibi ben de gençliğime ve sağlıklı oluşuma güvenip, bana bir şey olmaz diye düşünmüştüm hep. İşte başımıza ne geliyorsa bana bir şey olmaz düşüncesi yüzünden geliyor.
Kendime karşı aşırı özgüvenim olmasaydı, bu kadar açılmazdım ve şimdi boğuluyor olmazdım. Şimdi anlıyorum her şeyin fazlası zarar, özgüvenin bile...
Düşünmeyi bırakıp hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladım. Onu zor durumda bırakmamak için kendimi serbest bıraktım. Sadece dengeyi sağlayabilmek için omzundan tuttum. Aksi takdirde ağırlığımla onu dibe çekebilirdim ve her ikimiz de boğulabilirdik. Benim yüzümden bir başkasının ölmesine izin veremezdim.
Artık dalgaların kucağında yalnız değildim. Cesur yürekli bir insan Hızır gibi yetişmişti ve beni kurtarmaya çalışıyordu.
Beni sırt üstü döndürdü ve koltuk altımdan tutup yüzmeye başladı. Biraz ilerledikten sonra nefes alışları hızlanmıştı. Çok yorulduğu belli oluyordu. Ama pes etmeye niyeti yok gibiydi. Ağır ağır ilerliyorduk ama ben hala gözlerimi açamıyordum.
"İmdaat yardım edin!" diye bağırdı. Gücü tükenmişti sanırım.
Kulaklarım suyla dolduğu için sesini net olarak duyamamıştım ama sanırım bu bir kız sesiydi. Acaba yanlış mı duydum diye gözlerimi açtım ve onu görmeye çalıştım, fakat sadece saçlarını görebildim. Uzun ve siyah saçlarını... Evet yanış duymamışım bu bir kız! Beni saran kollarına baktım, incecikti. Böylesine zayıf kollarıyla beni kurtarmaya çalışıyordu, cesaretine hayran kaldım.
Üstelik bitkin düşmüştü. Suyun üzerinde zor duruyordu. Ve kulaç atacak takati kalmamıştı.
"Beni bırak, yoksa her ikimiz birden boğulacağız!"
Hiç oralı olmadı. Benim için hayatını feda edecekti neredeyse. Böylesine iyi bir kızın ölmesi, üstelik benim yüzümden ölmesine vicdanım razı gelmedi. Onun kolunu bıraktım. Artık onu hiçbir şekilde tutmuyordum. Beni istediği an bıraksın ve kendisi tek başına yüzmeye devam etsin istedim. Fakat bırakmadı. Kolumdan tutuyor ve yüzmeye çalışıyordu. Aslında yüzmek değil çırpınmaktı onun yaptığı. Çünkü olduğumuz yerden bir santim bile ilerleyemiyorduk artık.
Kafamı kaldırdım. Kıyıya yaklaşmıştık biraz rahatladım. Derken bizi fark eden iki kişinin bize doğru yüzdüğünü gördüm...
"Ohh çok şükür!"
Gelen iki kişi ellerimden tutup kıyıya kadar çektiler beni. Çok mutluydum ama beni asıl mutlu eden şey; benim kurtulmam değil, kızın kurtulmasıydı.