1. BÖLÜM

45 8 10
                                    

Multimedya: Vlada.

Bölüm şarkısı: Kadebostany– Castle In The Snow  


Kim ister ki böyle bir hayat? O kadar acımasız, o kadar kötü. İnsan en iyi niyeti bile bazen kötü olabiliyor. Kim bilir? Bazen içimde '' Keşke hiç var olmasaydım,'' diye geçirmeden edemiyorum. Ama Allah'ın takdiri işte yaptıysa illa ki bir nedeni vardır. Aslında hayata hep olumlu bakmışımdır ama ne yazık ki olumsuzluklarla karşılaşıyorum. Ya da evrenin bana kötü oynadığı bir oyunudur. Bilemeyiz...

Daha yeni 18 yaşıma girmeme rağmen sanki 58'ime girmiş gibi hissediyorum. O kadar genç olup da kendimi yaşlı hissetmem zaten büyük bir ironiydi. Şuan lise 3'teyim, aslında 4 olması gerekiyordu ama ortaokulun ilk iki senesini yurtdışında okudum. Türkiye'de 6-7 yaşlarında şu lanet olası okula adım atıyorken yurtdışında 7-8 yaşlarında okula başlıyorlar. Keşke hep orada kalsaydım yemin ediyorum hayatım bok çukurundan farksız değil. Öyle diyorum ama benden daha kötüleri var. Kimilerin ailesi, kimilerin evi, kimilerin bir bacağı ya da kolu yok. Bazen bencillik yapıp sadece kendimi düşünüyordum.

Benim sadece annemle babam ayrılıp kendilerini başka bir yaşam tarzı oluşturdular. Ne güzel ama Vlada zaten kim ki burada? Kendimi dünyaya fazlalık gibi hissediyorum. Ya tamam anlıyorum aslında anlamıyorum neyse ayrılmak isteyebilirsiniz anlaşamamış olabilirsiniz ne bileyim en azından ben büyüyüp ayrılsaydınız. Benim için buna katlanabilirlerdi. Daha 3 yaşımda babasız kaldım cidden ben bile kendime acıyorken millet ne yapsın arkadaş? En son 5 ya da 6 yaşımdayken görmüştüm babamı. Onca sene geçti pek hatırlamıyorum. Ama yanında sevgilisi ya da karısı vardı. İşte bunu hiç unutmuyorum, unutamıyorum. Ben bunları düşünürken popom titremeye başladı, telefonum çalıyordu yanlış anlamayın. Zaten başka bir şey ne olabilirdi ki? Elimle pantolonumun arka cebimdeki telefonu alıp kim aradığını baktım. O arıyordu annemden sonra en değerli kişi. Mira dünyada çok az rastladığım bir arkadaştır, dosttur, kardeştir ve benden bir yaş küçük olmasına rağmen yeri geldiğinde bir abladır. Daha fazla onu kızdırmadan yeşil tuşuna basıp yana kaydırdım.
''Efendim Mirocan,'' Miraya 'Mirocan' dememe çok kızardı ve kızınca kıpkırmızı oluyordu saçlarıyla güzel uyum sağlıyordu.
''Vlada, bak o ' Mirocan ' dediğin ağzını yüzünü kırarım. Adam ol!'' O kadar çok bağırmıştı ki sokakta geçen amcalar bana bakmıştı ve tabi doğal olarak bende rezil olmuştum. Ah Mira şuan yanımda olsaydın çok fena yapardım seni.
'' Niye bağırıyorsun? Çok şükür duyabileceğim bir kulağım var. Sar etmek istiyorsan o farklı. Her neyse sen niye aramıştın beni? Yoksa okula gelmeyecek misin? Valla evine gelip seni 32 yerinden bıçaklayıp sonra seni öldürürüm. ''
'' Salak mısın sen? Birincisi okula geliyorum zaten şuan okuldayım, ikincisi beni 32 yerimden bıçaklasan zaten ölüyorum nasıl tekrarda öldüreceksin anlatsana biraz? '' Bu kızın böyle bir zekaya sahip olmasına şaşırıyorum.
'' Öf! Konuyu değiştirme be niçin aramıştın söyle çabuk.'' İyice sabırsızlanmıştım. Acaba okulda kavga falan mı etmişti ama bensiz cüret edemezdi. Bir an kendimi kabadayı olarak gördüm. Keşke hiç görmeseydi.
'' Kanka şey, hani senin ilkokulda seven bir çocuk vardı ya Polat mı Poyraz mı ne o bizim okula hatta daha kötüsü bizim sınıfa gelmiş .''
İlk ne dediğini idrak etmeye çalıştım daha sonra vücuduma ufak bir şok dalgası, ufak bir dünyadan kopuşum ve ufak bir ölüm tehlikesi geçirdim. Mira'ya cevap vermediğimi aklıma geldiğinde hemen telefona döndüm.
''Mira senin ağzın hiç mi hayırlı bir şey söylemez geri zekalı. Kapat Allah'ın cezası sabah sabah küfür ettireceksin, 5 dakikaya okuldayım. Hadi görüşürüz,'' der demez suratına kapatan ben olmuştum. Çünkü neden kapatmayayım? Telefonumu yerine koyduktan sonra bu sefer sırt çantamın en ön kısmına koymuştum sonuçta koşacaktım 'İPhone'numu' yerlerde görmeye dayanamazdım henüz buna hazır değilim. İPhone bu, odun değil. Koşmayı çoktan başlamıştım. Yemin ediyorum bana deseler bir gün okul için koşacaksın diye bununla dalga geçerdim hem de öyle böyle değil. Hadi öldürün beni. Tabi ki de şaka ne olursa olsun yaşamak istiyorum. Açıkçası ölümden korkuyordum. Hey, kim korkmaz ki? Ah bir de Poyraz denen manyakla uğraşacaktım, Allah'ım sen beni neyle sınıyorsun?
İlkokul 7. sınıfın sonlarında Poyraz yanıma gelip beni okulun arkasına götürmüştü tabii ben saf gibi gitmiştim. Sonra başlamaz mı ''Ben seni deliler gibi seviyorum,'' yok ''Seni hiç unutmayacağım,'' yok ''Benimle çıkarsan çok mutlu olacağız,''diye. Tabii ben çok şaşırmıştım onu kardeş olarak görüyordum aynı şekilde onun da beni öyle görmesini umuyorken bana bunları söylemişti. Bir keresinde annemle AVM'ye gitmiştik, daha sonra bir mağazaya girmiştik annem kendine bir şeyler bakıyorken bende telefonda arkadaşlarımla mesajlaşıyordum. Yanımdan birisi geçerken refleks olarak başımı kaldırıp kim olduğuna baktım, tanımıyordum. Ama hemen önüme Poyraz ve babası dikilmişti. Poyraz'ın bana o iğrenç bakışlarını ve o yüzüne yakışmayan piç sırıtışını gönderip mağazanın üst katına çıkmışlardı. Ve o günden sonra cidden şansım olduğunu inanmamıştım.
Ve Kayahan Koleji. Okulun sahibinin oğlunun adı. Evet, saçma bir cümle oldu. Yakışıklıydı, hem de fazlasıyla. Annesiyle babası bunu yapmak için kaç ay düşündüler diye düşünmüyor da değilim. Beyaz tenliydi benim aksine, biçimli kaşları ve dolgun dudakları aslında o kadar da dolgun değildi ama ince de değildi tam ona yakışacak bir dudak şekliydi. O kadar kusursuz bir yüzü vardı ki kızların bile kıskandıracak tipteydi. Erkekleri düşünemiyorum bile. Çok zengin olmasına rağmen zenginlerle takılmıyor aksine benim gibi burslu arkadaşla takılıyor. Sanırsam çocuğun adı Can'dı.
Bir keresinde Mira onu kanlar içine bırakana kadar kesmişti. Çocuğu öyle bir süzüyordu ki ağzındaki salyaları kenardan akıyordu. Bunu dememiş sayın eğer Mira'nın kulağına giderse hiç hoş olmazdı. Hele benim için. Okulun yarısından fazla Kayahan'nın peşinde ama duyduğum kadarıyla kimsenin suratına bakmıyor, ah tabii yatakta bakıyor okulda tanımamazlıktan geliyordu. Kızlara da yazık ama fazla aptallar. Tamam bende o kadar masum değilim ama asla bir erkekle olmadım, olmam da. 18 yaşımda olabilirim ama her boku yapacağımı da anlamına gelmiyor.
O sıra koridorda koşarken bir çocukla çarpışmıştım. Resmen kafam, gözüm dağılmıştı. Ama filmlerde, kitaplarda öyle olmuyordu ki kız kitapları düşürüyordu yakışıklı çocuk da kıza kitapları toplamasına yardım ediyordu. 'Vlada kendine gel sen gerçek dünyadasın filmlerde ya da kitaplarda değil.' diyen iç sesime hak vermiştim. Neyse ki elimde kitap falan yoktu hepsi sırt çantamın içindeydi. Çocuk bana bakıp göz kırpmıştı.
''Hiç değişmemişsin Vlada, hala aynı güzellik, hala aynı saflık,'' dediğinde yine vücuduma bir şok dalgası yemiştim. İki olmuştu bu eğer bir tane daha gelecekse önceden haber verilsin gerçekten hazırlıksız yakalanıyordum. Değişmişti az ya da çok bilmiyorum ama değişmişti, hala esmerdi ve saçlarını eskisi gibi yan yatırmamış dik yapmıştı ona ayrı bir hava veriyordu ama gözümde hala yakışıklı gelmiyordu. Cidden tuhaftım hem de fazlasıyla. Zar zor kendimi toparlayıp sırtımı dikleştirmiştim.
''Sen... Senin burada ne işin var? '' bağırmamıştım ama cümlemde sitem bağırıyordu. Suratına iğrenç bir sırıtış koyup aramızda olan mesafeyi kapattı. Sırıtışı hala aynıydı mide bulandırıcıydı.
''Ne oldu güzelim? Beni gördüğüne sevinemedin mi? Ben seni çok özledim ama biricik aşkım.'' 'Biricik aşkım' kelimelerinin üstüne basa basa söylemişti. Hastaydı hem de ruh hastasıydı. Tam elini yüzüme koyacakken geri çekildim. Yüzüme pek gerçekçi olmayan alaylı bir sırıtış yerleştirip,
''Tabi ki de seni özlemedim, ölürüm de özlemem senin gibi bir ruh hastasını. Beni de rahat bırak şimdi çekil önümden sınıfıma gideyim.'' sonra aynı sınıfta olduğumuzu hatırladım ve sabır dilercesine ellerimi kaldırdım.
''Hay, hay güzelim nasıl olsa aynı sınıftayız. Benimle cehennemli günlere hoş geldin Vlada.''
Bir an 'Burası Bağcılar welcome to cehennem.' diyecek diye korkmuştum.
''Hastasın oğlum sen. Seni acilen bir psikoloğa görünmen lazım. Zavallının tekisin başka bir şey değilsin,'' der demez sınıfıma doğru koşmaya başladım. Ondan en son oldukça korkunç ve bir o kadar da iğrenç kahkahasını duymuştum.

Sınıfa girdiğimde Mira'nın o kırmızı renkli saçlarını arıyordum. Okulun en değişik tipiydi Mira. Müdür ve bir çok öğretmen bundan çok şikayetçiydi ama bunları umursamıyordu bile. Tam bir Tumblr kızıydı benim aksime, Merve'nin yerinde olsaydım asla benim gibi bir kızla takılmazdım. Ezik değildim, popüler de değildim. Ama Merve hem popüler, hem havalı, hem de güzel bir kızdı. Sınıfı şöyle bir Selena edasıyla gözlerimle taradıktan sonra onu en arka tarafta bir kızla konuşurken görmüştüm tabii o beni fark etmemişti bile. Hemen onuna yanına gidip elime omzuna dokunup bana bakmasını sağladım.
''Kanka seni öldürmemem için bir neden söyle.'' diye söylenmeye başladım. Suratıma bakıp omuzlarını silkti. 'Şuan seni takmıyorum' havasındaydı. Ve birisi bana karşı omuz silkmesine sinir oluyordum. Çok itici bir hareketti en azından bana öyle geliyordu.
'' Bir neden.''Evet bunu söyleyen kırmızı saçlı canım arkadaşım Mira. Bu esprileri en son 7-8 sınıfında duymuştum. İğrençti.
''Beni deli ediyorsun Mira neyse başıma bir bela geldi zaten. Nasıl kurtulacağım ya? ''
'' Ve o bela tam arkanda. '' Poyraz'ın o mide bulandırıcı sesini tanımıştım. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım ve aldığım nefesi seslice dışarıya çıkmasına izin vermiştim. Ona bakmadan kendi sırama oturup kaş göz hareketleriyle Mira'nın yanıma gelmesini işaret etmişti. Tabii zeki arkadaşım beni anlayıp hemen gelmişti.
'' Niye arkamda olduğunu söylemedin Mirocan. '' Bunu hem kızarak hem dalgaya vurarak söylemiştim bir manyak için en yakınıma kızmayacaktım tabii ki de.
'' Ne bileyim ya birden çıktı o da zaten sen konuşmaya başladın. O değil de bu çocuk fena bela olacağına benziyor,'' Ah süper arkadaşım çok güzel teselli ederde Allah'ın kafiri.
''Neyse kanka öldürecek ya da tecavüz edecek hali yok ya en fazla laf falan sokar,'' Beni onaylar şekilde kafasını sallamıştı. O sırada sevgili biyoloji öğretmenimiz sınıfa girmişti. İlk ders biyoloji mi olurmuş ya, resmen işkence çekiyorduk.
''Günaydın çocuklar, oturabilirsiniz, '' der demez ben çoktan oturmuştum bile. Mira zaten oturuyordu yeni yaptırdığı siyah gül şeklindeki dövmesine bakıyordu. Allah'tan uzun kollu giyiyordu ki dövmeleri ortaya çıkmıyordu çıksa bile umursayacağı yoktu hanımefendinin. Hoca ders anlatmaya başladığı andan itibaren ya uyuyordum ya da telefonumdan şarkı dinliyordum. Aralıksız geçen 40 dakika sonunda zil çalmış herkes teneffüse çıkmıştı Poyraz da dahil. Zaten şu sırada sanki diken üstünde duruyormuşum gibi oluyorum.

**
Son ders bitmişti bile, Mira ile çantalarımızı toparlayıp sınıftan çıkmıştık. Poyraz bana o cümleyi kurduktan sonra ders dışında hiç gözüme görünmedi. Bunun sonu hayra alamet değildi. Okulun bahçesinde Mira'yla veda ettikten sonra o servise binip gitmişti. Benim evim okula yakın olduğu için yürüyerek gidiyordum. Arada Kayahan'la karşılaşıyordum. Tabii çocuk beni hiç fark etmiyordu ve bu canımı çok sıkıyordu. Oysaki onunla aynı okuldaydık nasıl fark etmez beni. Neden canımın sıktığını da bir anlam veremiyordum. Sanki platoniğim anasını satayım.

İMKANSIZIN İÇİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin