AZRAİL' İN ANLAŞMALI HOCASI

532 142 30
                                    

Kimse eksik veya fazla değil hayatımızda...

Bir hiç gelmeyenler var, bir de gitmeyi bilmeyenler...


Aşk mıdır insanı hiç ummadığı bir zamanda gelip bulan? Yoksa biz miyiz aşkın ta kendisi ki, hiç umulmadık bir zamanda birbirimizin olan. Hayat kargaşasında tutunabilecek bir dal arar yüreğimiz, bu yüzden mi sen veya ben değil de, biziz? Konuşsana sessizliğin efendisi! İyi gelmiyor bana sensizlik ve sessizlik...

Bu dünya denilen küçücük eyalette, hiçbir şeyi olmayan bu küçük kızın her şeyi olmaya değer misin sen gerçekten? Gözlerini kapkara bir gökyüzünün altında açmış olan bu küçük yaratık, hep sağanağa tutulmaya mecbur mu sence? Uçsuz bucaksız semanın uçmayan tek kuşu bendim sanırım... Ayakları yere basan tek kanatlı ben olmalıyım yeryüzünde... Veya içimdeki yaşlı çocuğu nasıl durdurabilirim ben artık? Baksana elden ayaktan düşmüş ama hala yaşlandığını kabullenmiyor gibi bir hali var. Tutup kolundan mutsuzluk kaldırımından karşıya, sevinçlerin kucağına gitmesine yardımcı olur musun?

Resmen karşımda duruyordu arsızlığın dünya çapında birinciliğe oynayan atleti. Gözlerimi dikmiş hiçbir şey söylemeden, herhangi bir tepki kırıntısı dahi göstermeden öylece hareketlerini inceliyordum. Çok bitkindi, çok yorgun ve ayakta durmakta zorlanıyordu. Günlerce uyumamış gibi bir hali vardı. Hareketleri ve söyledikleri kendinden bihaber, sanki bedeninden bağımsız gibiydi. Sanırım biraz sarhoştu.

Oturduğum bankın arkasından yürüyerek karşıma gelmeye yeltendi. Sol elini kafasına götürüp kaşıdı. Sonra da sanki ölü bir beden gibi eli kendiliğinden, serbest bir şekilde eski yerine, bacağının yanına düştü. Bankın yan tarafından dönerken bir an dengesini kaybetti. Yere düşüp kafasını bankın demir kısmına vurmak üzereydi ki hemen tuttum.

Görmeyeli çok farklı bir hal almıştı. Onu tanımasam, uyuyacak yeri olmayan bir sokak serserisi falan olduğunu düşünürdüm.

Kafasını tutup, son anda bankın demir kısmından kurtardım. Sol kolundan tutup ayaklandırmaya çalıştım ama çok ağırdı. Daha doğrusu çok fitti. Genelde hep o beni kucaklardı veya bazen gıcıklık olsun diye, arkamdan habersiz bir şekilde gelip belime dolanır ayaklarımı yerden keserdi. Bu defa çok farklıydı. Bu kez gıcıklık olsun veya herhangi birimizin hoşuna gitsin diye değil, ona biraz da olsa sırnaşabilmek, kokusunu bedenimin her hücresine, en ufak gözeneğine kadar çekebilmek için yardım etmiştim. Çok özlemiştim. Sanki görmeyeli boyu uzamış gibiydi ya da zayıfladığı için öyle duruyordu.

Sol kolunun altına girip onu ayağa kaldırmaya çalışırken yüzüne bakmıyordum bile. Ben kolunun altına girmiş onu yerinden oynatabilmek için çırpınırken, yüzünü sağ yanağıma yaklaştırarak tıpkı bir meczup gibi gülmeye başladı:

- Hıhhıhhıı! Nasıllsınn? dedi ağzında evirip çevirdiği sözleri inler gibi konuşmaya başlarken.

Kulağımda nefesini hissediyordum ve tüylerim diken diken olmuştu. Vücudum kaskatı kesilmiş sanki bütün gözeneklerim açılıp dile gelecekmiş gibiydi. Sonra benim desteğimle yerden kalkıp banka oturdu.

- Hep böyle mi olacak? diye sordu.

Bense:

- Nasıl? diye cevap verdim fısıldar gibi ama sesim çıkmıyordu.

Boğazım arapsaçına dönmüş gibi düğümlenmişti ve nefes alamıyordum.

- Böyle işte. dedi derin bir nefes alarak. Mutluyken, üzgünken, yanımda nefesini ve tenini hissetmezken, böyle yere düşerken, serseri gibi sarhoş olurken, bir şekilde hep yanımda mı olacaksın? dedi.

SÜRMENAJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin