Gard D.S. 2100

41 1 0
                                    

''Hepiniz aptal olduğunuzu biliyorsunuz. Sadece şanslısınız.''

Akademinin en yaşlı hocası okulun ilk günü sınıftakilere bu tarz cümleleri layık görmüştü. Luran'a göre aslında haksız da sayılmazdı. Abarand Akademisi, kendisi gibi bir baltaya sap olamayacağı anlaşılan gençlerin yapılan çekilişle okula alındığı sıradan bir eğitim kurumuydu. Bu yüzden kimse sınıfın ortasında küçük düşürücü cümleler kuran bu adama en ufak tepki vermiyordu. Herkes buranın son şansları olduğunu biliyordu. Buna Luran da dahildi.

Ne zamandan beri yaşadığı hakkında en ufak fikrinin olmadığı yaşlı adam hala bir şeyler geveliyordu. Söyledikleri pek hoş şeyler değildi. Moruğu dinlemektense sınıfı incelemek Luran'a daha ilgi çekici gelmişti. Aslında incelemeye değer bir şeyde yoktu. Sınıfta hakim olan tek renk kahverengiydi. Tamamen ahşapla kaplı eski, bakımsız ve pis bir yerdi. Hemen her köşeyi örümcek ağları kaplamıştı. Üzerinde oldukları tahta zeminde de bir çok delik vardı. Sıralar gıcırdıyor ve sabit durmuyordu. Sınıf tam da Luran  gibiler içindi. Etrafındakiler de sınıfa uygun olsun diye eski giysilerle giyinmiş gibiydi. Neredeyse hepsi fakirdi. Üzerlerindeki kıyafetler sadece vücutlarını soğuktan korusun diye giydikleri paçavralardan oluşuyordu. O kadar berbat görünüyorlardı ki orta halli bir kaç genç sınıfta birer inci gibi parlıyordu. Derin bir nefes aldı. Her zaman ki gibi hayatın adaletsiz olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bir köylünün çocuğu olarak doğmakla burjuva varisi olarak doğmak çok farklı şeylerdi. Biri hayata daha aşağıdan başlıyordu. Diğeri zaten zirveye yakın oluyordu. Bazen kendisini çok seven bir ailede büyüdüğünü bilse dahi şansız olduğunu düşünebiliyordu. Bazen sevgiden fazlası gerekiyordu. Bunları düşünürken hep ailesine ihanet ettiğini hissederdi. Ailesinin bulundukları şartlarda onu 15 yaşına getirmesi bile büyük bir başarıydı. Daha sonra ölümün onları alıp, son 5 seneyi yalnız yaşamak zorunda kalmasına rağmen onlara minnettardı. Bir şekilde 20 yaşına kadar gelmişti. Her şeye rağmen ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardı. Babasının nasır dolu ellerini anımsadı, orağı her salladığında acıdan kıstığı gözleri... Tam bir salak olduğunu düşündü.

Moruk sonunda susmuştu. Sesi oldukça rahatsız ediciydi. Bu adamı dinlemek işkenceden farksızdı. Sesi kesildiğinde hemen farkına varılıyordu. Yaşlı adam ellerini görkemli formasının cebine koymuş sınıfa bakıyordu. Yüzüne bakıp ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi ama Luran yine aptal oldukları ana fikirli yeni bir konu açacağını düşünüyordu. Pencereye yaklaşıp gökyüzüne baktı. Dışarıda görebildiği kadarıyla sonbaharın iç karartan solukluğu vardı. Doğanın ölümüne bir kez daha şahit oluyorlardı. Yeniden o kasvetli havalar saracaktı tüm şehri. Moruk sevdiği birinin cenazesine gitmiş gibi bir hale bürünmüştü. Başını biraz eğip sağa sola sallıyordu. Derin bir nefes aldı.

''Yine de söylediğim ve sizin anlayabildiğiniz tüm olumsuzluklara rağmen son bir şansınız daha var, iyi kullanın.''

Başını olabildiğince dik tutup kapıya doğru yöneldi. Sınıfa biraz tehditkar bakıyor gibiydi. Artık alışmaya başladıkları o küçümseyici ses tonuyla birazdan sınıflarından sorumlu olan öğreticinin geleceğini söyledi. Kaçık biri olduğu belliydi. Uzun uzun konuşmuştu ama kendisinden hiç bahsetmemişti. Adını bile söylememişti. Sınıftan çıkar çıkmaz herkes derin bir soluk aldı. Bu adamı dinlemek yorucuydu. Kafa şişirme seansından sonra herkes etrafına anlamsızca bakıyordu. Luran da diğerleri gibi yanındakini süzüyordu. Tıpkı Luran gibi, giyinmek zorunda olduğu için giyinmiş gibiydi. İri yarı birine göre fazla sevimli bir suratı vardı. Sonunda o da kendisine bakmıştı. Elini uzattı.

''Luran.''

Samimi bir gülüşle karşılık vermişti.

''Herelf''

''Nerelisin?''

''Gard. Sen?''

''Ruth.''

''Az önceki herifte neydi öyle?''

''Hiçbir fikrim yok.''

Önlerindeki sıradan bir başka fakir arkaya doğru dönüp sanki hep arkadaşlarıymış gibi söze girmişti. ''Adı Zahrar. Herseft Akademisinden kovulan bir öğreticiymiş. Buraya Başöğretici olmuş. Havası ondan. Bu arada ben Rez.''

Rez fiziken anlatılamayacak kadar ilginç bir simaya sahipti. Gözleri derin bir çukurdan etrafı süzüyordu. Kısmen büyük burnu ve ince yüzü tipsizliğini tamamlıyordu. Luran ve Herelf'te adlarını söyleyip tanışırken Rez'in yüzünde neden olduğunu anlayamadıkları ilginç bir gülüş vardı.

Rez, tanıştığına memnun olduğunu söyleyip başını önüne çevirip öndeki muhabbete dahil olmuştu.Sınıf tamamen erkeklerden oluşuyordu. Moruğun söylediğine göre 40 kişilerdi. Dört dönem boyunca burada olacaklardı. Dönemler 7 ay sürüyordu. Her dönem sonunda en düşük not ortalamasına sahip 5 kişi akademiden atılıyordu. Sınıf 25 kişi kaldığında bu eleme bitiyordu. Yani 3. döneme dek birbirleriyle yarışıyor olacaklardı. Aslında bu akademiden mezun olmak hayatlarında çok büyük ihtimalle hemen hemen hiçbir değişikliğe neden olmayacaktı. Ülkenin en kötü akademisi olduğunu hepsi biliyordu. Zaten bir çoğu sadece 4 dönem yatacak yeri olsun diye gelmişti. Diptelerdi ve ışığa ulaşmaları pek mümkün görünmüyordu.

Gıcırdayan kapı tüm sınıfın bir anda sessizliğe bürünmesine yetmişti. Kapıdan öğreticileri olduğunu düşündüğü iyi giyinişli biri girmişti. Biraz önceki moruğa göre çok daha güler yüzlü olduğunu tahmin etmek zor değildi. Sarı saçları ortadaki kelliğini örtemeyecek kadar azdı. Gözleri o kadar çekikti ki gözlerinin açık mı yoksa kapalı mı olduğunu anlamak zordu. Sınıfı ortalamış kendilerine bakıyordu. Yapmacık olduğu rahatlıkla anlaşılan bir gülüşün eşliğinde yüksek sesle bağırmıştı.
"Hoşgeldiniz!"
Luran az önceki başöğreticiyi ve şimdiki manyağı ister istemez karşılaştırıyordu. Ortaya saçma sapan bir yere geldikleri gerçeği çıkıyordu...




















KROSTANYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin