Bugün yaşananların tüm siniriyle birlikte hızlı adımlarla yürürken, birden olduğum yerde durdum. Nereye gittiğimi bilmiyordum, ve bu aklıma yeni gelmişti.
Sahiden, nereye gidiyordum ben?
Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm. 'Kanadalı' polis, karakolun içine girmek için merdivenlerden çıkıyordu. Bu ülkede çalışan biri olduğuna göre, buraları biliyor olmalıydı.
Derin bir nefes alarak hızlı adımlarla yürümeye başladım. Ona yetişmeye çalışıyordum.
"Hey, bekle!"
Sesimi duyduğunda, durarak arkasını döndü. Yanına geldiğimde nefes nefese kalmıştım.
Soran gözlerle bana bakıyordu.
"Buralarda kalabileceğim herhangi bir otel var mı?"
Gülümsedi.
"Benim gibi birinin önerisine ihtiyacın olmadığını sanıyordum? "
Olduğum yerde dona kaldım.
Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Sanırım biraz hak etmiştim ama yinede böyle davranması gerekmiyordu.
"Egoist," dedim direk olarak yüzüne bakarken. "Sana sorduğum için suçlu olan benim."
"Haklısın, suçlu olan sensin," dedi.
Gözlerimi kısarak ona baktım.
"Ama eğer istersen ana caddeye çıkabilirsin. Orada bir otel var. "
'Önersine' karşı teşekkür etmem gerekiyor muydu?
"Özellikle oraya gitmeyeceğim." dedim, hala gözlerimi kısmış ona bakıyordum.
"Çok kibarsın," dedi. "Bu arada ben Justin, ya sen? "
Şaşkın tavrımı gizlemeyerek sordum.
"Seninle tanışmak isteyen de kim?"
Ona karşı arkamı döndüğümde ben giderken arkamdan bağırdı.
"Bana bir teşekkür borçlusun!"
Neden sürekli arkamdan bağırıyordu?
Başımı ona çevirerek cevap verdim.
"Sana teşekkür falan borçlu değilim. "
///
"Tek kişilik bir oda lütfen," dedim valizimi kendi hizama çekerken.
Görevli kadın bana odamın anahtarını verirken buraya geldiğim için tam bir aptal gibi hissediyordum.
Henüz tam olarak tanımadığım biri için ülke değiştirmek hangi mantıkla yaptığım bir şeydi?
Ayrıca ismi Justin olan Kanadalı polisin söylediği otele gelmiştim. Tüm şehri bir otel için dolaşmak istemediğimden dolayı buradaydım.
Odama girdiğimde yaptığım ilk şey, yatağa kendimi yüz üstü atmak oldu. Bugün başımdan yeterince saçma olay geçmişti ve sanırım bunların hepsi benim suçumdu.
Derin bir nefes aldım, ruhumu en az bedenim kadar yorgun hissediyordum. İstemsizce gözlerim dolduğunda, kendime tekrar ve tekrar kızdım.
Ellerimle gözlerimi sildikten sonra çantamdan telefonumu çıkardım.
Herhangi bir cevapsız arama veya mesaj yoktu.
Ailemden bir mesaj bile gelmemesi gururumu oldukça incitmişti. Onların umrunda olmadığımı biliyordum ama yurt dışına çıkacağımı onlara söylediğimde, neden olduğunu bile sormamışlardı. Ayrıca uçağımın başarılı bir şekilde iniş yapıp yapmadığını bilmiyorlardı ve sıradan bir aile gibi yolculuğumun nasıl geçtiğini sormamışlardı.
Kaşlarımı üzüntüyle çatarken tüm bu olanların düşünmesini ertelemek istedim. Yorganın altına girerken tek düşündüğüm şey, İngiltere'ye en kısa zamanda geri dönmekti.
///
Elimdeki alışveriş poşetleriyle lobiye girerken yeterince yorgun olduğumu düşünüyordum.
İngiltere'ye geri dönüş için internetten biletimi satın almadan önce buraya gelmeyi azda olsa değerlendirmek istemiş ve biraz alışveriş yapmaya karar vermiştim.
"Hey havuç kafa, nasıl gidiyor?"
Havuç kafa mı?
Arkamdan gelen sesin sahibine yavaş ve şaşkın bir şekilde döndüm.
"Senin burada ne işin var?"
Kanadalı ve ismi Justin olan polis, üniforması olmadan, sıradan kıyafetlerle karşımda duruyordu.
Bu otele geleceğimi nasıl biliyordu? Her ne kadar burayı o önermiş olsada buraya gelmeyeceğimi ona söylemiştim.
"Beni kahve içmeye götürecektin, unuttun mu?"
Kaşlarım çatılırken anlamamış bir şekilde ona bakıyordum.
"Bana teşekkür borcun vardı, " diyerek kaşlarımın daha çok çatılmasına neden oldu.
"Seni kahve içirmeye falan götürmeyeceğim," dedim. Oldukça yorgundum ve onunla uğraşmaya niyetim yoktu. "Kahveni tek başına iç, yorgunum ve gidip biletimi alacağım."
Kaşları çatıldı.
"Hemen gidiyor musun?"
"Evet," dedim. "Burada bir işim yok, ülkeme dönmek en iyisi."
Omuzlarını silkti.
"Kahvemi içmeden hiçbir yere gidemezsin."
Tanrım.
Burada hiç normal biriyle karşılaşamayacak mıydım ben?
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What Do You Mean
Fanfiction"Biliyorum sen herşeye sahipsin, ama ben sensiz hiçbir şeye sahip değilim. "