Solist

157 12 6
                                    

Derin Sertdemir

    Yalnızlığımı kitaplarla paylaşıyorum, rüzgar bedenimi okşarken. Önce bir esinti geliyor , tüm bedeninizi dolaşıyor ve kitap sayfalarında noktayı koyuyor. Kitap mısralarında kendimi kaybederim hep, nedendir bilmem, kitap sayfalarında ki ılık esinti gibi hissederim kendimi. Sayfanın satırlarında, harflerin üzerinde dolaşarak mutlu olurum. İşte rüzgarları da ölümlere benzetirim hep, bir insan ılık bir esinti olarak gelir önce, kendi hikayesinin üzerinde gezinir, harflerle dans eder, sayfayı çevirir ve çevirir... Kitap biter işte o zaman, tıpkı hayatımızın bittiği gibi.

Düşüncelerimin biri gelip biri giderken gözüm komidinin üstündeki saate takıldı.
15:43 !
Yataktan kalkarken dirseğimin hassas noktasını duvara çarptım. Yeni bir küfür dilime dolanırken kıyafetlerimi aramaya başladım. Pijamalarımı fırlatırken Allahın belası diye mırıldanıyordum. Dolabımın kapağını açıp boş boş bakmaya başladım. Siyah büstiyerimi alırken bir yandan iç çamaşırımın rengine bakıp güldüm.
Mor mu. Cidden mi, komiksin Derin.
İç sesime kötü bakışlarımı yollarken aldırış etmedim, çıkarıp siyah iç çamaşırını giydim. Siyah deri büstiyerimi de giydikten sonra altına siyah, deri, bacaklarımı tamamiyle saran taytımı giydim. Saçlarım düz ve uzun olduğundan genelde pek uğraşmazdım, bugün de öyle oldu. Saçlarımı boşverip makyaja geçtim. Bar da çalıştığım için dış görünüş en az içkinin kalitesi kadar önemliydi, insanlar sizi beğenmezse bahşiş vermezlerdi ve bende daha az para alırdım. Pudrayı dudaklarımda gezdirirken bir gözüm de saatteydi. Kırmızı mat rujumu da sürdükten sonra dudaklarımı birbirine sürttüm. Kirpiklerime rimel ve göz kalemi de sürdükten sonra siyah botlarımı ayağıma geçirdim. Telefonumu ve bir miktar parayı alıp cebime sıkıştırdım. Binadan çıkarken son kontrolleri yaptım ve bara doğru yürümeye başladım.

Sonbahar en sevdiğim mevsimdi, yerde birikmiş sarı, yeşil, turuncu yapraklar, havanın tam soğumaya başladığı dönem, zihninizdeki düşüncelerden arınma mevsimi. Önce bir düşünce geliyordu zihninize. Ona takılıp kalıyordunuz, kısa bir an dünyayı, evreni, insanları unutup dalıyordunuz en derinlere. Bir okyanusun en derin, en karanlık, en ıssız yeri gibi dalıyordunuz düşünceye. Sonra uzaklardan, soğuk, içinizi ürperten bir rüzgar geliyordu. Bu rüzgar bir çok şeyi barındıyordu içinde, sevinçli, hüzünlü, öfkeli, aşık, hissiz rüzgarları. O rüzgara takılıp gidiyordunuz, tıpkı küçük bir çocukken annemizin güvenli elleri arasında, peşinden giderken. Ben bu hissi uzun zamandır tatmadım işte, özlemiştim..

Beni bu düşüncelerden sıyıran bir rüzgar olmadı, ilerden gelen, kahkaha sesleri, barın yüksek sesi, ayak sesleri, dikkat edilince duyulan insan fısıldaşmaları... Barın içine girer girmez o tanıdık koku ve görüntü gözlerimin önüne ve burnuma doldu. Çok sayıda kendinden geçmiş insan, dans pistinden gelen ter kokusu, Yapış yapış terle dolan insan vücutları, Kıyıda köşede birbirinin arasına girmiş bedenler, kendi halinde takılıp sarhoş olan tipler, grupça fondip atan serseriler, tanıdık sigara dumanı.. Ve bir de sinirden deliye dönmüş bir adet patron. Ah, harika. Beni görünce gözleri fırlayacakmışcasına açıldı. Bu içimde bir tarafların gülmesine neden olurken, bir tarafım gözüne yumruk atmamı söylüyordu.

" Derin ! Nerdesin sen ? Saatin kaç olduğundan haberin var mı ? "

Yüzüne tükürmemek için kendimi zor tutarken rahatça gülümsedim ve geldim ya işte dedim. Patron sabır dilenircesine yukarıya bakarken umursamazca yanından geçtim. Kızardı bağırırdı ama kovamazdı. Çünkü onun her türlü bokluğunu biliyordum, düşmanlarından birine söylediğim halde yapacakları şeyler hiç de hoş değildi. Bar tezgahının arkasına geçerken derin bir nefes aldım. O sırada sahneye çıkan insanlara baktım. 2 aydır burada çalışıyordum ve ilk defa canlı müzik çıktığını görüyordum.
Şarkı başladığında normalde umrumda olmazdı ama - Unutamam seni - çaldığını anlayınca tüm dikkatimi içkilerden ayırıp sahnedeki 3 adama verdim.

UnutamadımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin