bu sefer yapmayacaktım. aynı hataya tekrar tekrar düşmekten bıkmıştım. belki de beni gerçek dünyaya salarlardı bu sınavı geçersem. kim bilir?..
yerdeki keskin alete olan bakışlarımı sürdürerek yanına doğru ilerledim. eğilerek yerden aldıktan sonra nasıl birşey olduğunu anlayabilmek için evirip çevirdim elimde. işaret parmağım üzerinden döndürürken fazla bastırmış olacağım ki, küçük bir sızı eşliğinde bir miktar kan süzüldü parmağımın yüzeyine. beni kameralardan izleyen insanlara fark ettirmeden, parmağımdaki kanı görmemeleri için dilimi üzerinden geçirdim ve metalik tadın iğrençliğine suratımı buruşturmamaya çalışarak bıçağı sapından tutarak aniden bastıran sinirle odanın köşesine fırlattım. canımın yanmasından değildi sinirim. ruhumun acımaya başlamasındandı. duvara çarptığı kısmın bir kısmını yarmıştı. yastık gibi olan duvara sırtımı yaslayarak yavaşça yere doğru kaydım. sonunda yerle buluştuğumda derin bir nefes alarak kafamı duvara yasladım. bacaklarımı da kendime çekip kollarımı sardım. sıkılmıştım. bir bilim adamı, psikolog ya da psikiyatrist.. her ne haltsa, bu yaptıkları şeyin ruhu daha bazla boğacağını düşünememişler miydi? beni buraya iyileştirmek için mi getirmişlerdi? yoksa durumunu daha da kötü hale getirmek için mi bilmiyorum.. fakat ikinci seçenek daha ağır basıyordu. lanet olsun, çıkarın beni bu boğucu odadan! artık değil sadece bedenim, ruhum bile bedenimi terk etmek uğruna da olda, buradan çıkmayı istiyordu.. her zaman olan sessizlik içinde gözlerimi kapayıp kendimi bıraktım. uyumak istiyordum.
🌕🌖🌗🌘🌑🌒🌓🌔🌕
her zamankinin aksine, yanı başımda, içinde kırmızı renkli 3 gül olan bir vazonun bulunduğu bir odada açmıştım gözlerimi. burası alışık olduğum yer değildi. burası 19 yıllık odam değildi. neredeydim ben?
hızla yataktan kalktığımda gözüm kararmıştı. anlaşılan o ki uyuduğumda sakinleştirici benzeri bir madde enjekte etmişlerdi. sol kolumdaki belli belirsiz kırmızı iğne deliği izinden de belli oluyordu. daha derin bir uykuya dalmam için. fakat başka bir yere getirileceğimi düşünmemiştim. önünde durduğum kapıyı görebiliyordum. ve bu kapının, eski kapıma göre bir farkı vardı. bu kapının içeriden de kulbu vardı. elimi uzattım. evet, gerçekten bir kulp vardı ve dokunabiliyordum. fakat yüksek ihtimal ile kilitliydi. açık bırakmalarına bir sebep yoktu, kilitlemelerine de bir o kadar çok sebep vardı. içimde umuda dair olmayan duygularla kulbu aşağı indirdiğimde, tok bir sesin ardından kapı aralanmıştı. bu da mı bir sınavdı? öyleyse ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, düşük alacaktım, her zamanki gibi.
açtığım kapıyı telaşla geri kapatıp birkaç adım geri çektim kendimi. sınav istemiyordum daha fazla. korkuyordum artık. fakat belki bu kapının ardında sınavlar son buluyordur. en son içinde bulunduğum durumdaki sınavı geçmişimdir? umarım Tanrı'm. umarım ki sona gelmişimdir. umarım ki kendi ayaklarım üzerinde durabileceğim, kendi dünyamı yaratabileceğim yeni bir sayfa açmaya başlıyorumdur. kendi sayfamı, kendi hayatımı, kendi kararlarım ile doldurmak istiyorum. kontrol altında tutulmak değil.
cesaret verici derin bir nefesin ardından birkaç dakika önceki konumuma gelip kapıyı araladım. sonuna kadar kapıyı açtıktan sonra, odadan çıkabilmeyi umuyordum. fakat önüme biri çıkmıştı. beyaz önlük giyen, saçlarında yer yer beyazların olduğu, siyah bir takım elbisenin ceketi hariç tüm parçaları üzerinde bulunan bir adam. birkaç yıl önce gördüğüm, eski odamda ara sıra yanıma uğrayan insanların da bu adam gibi görünüşleri vardı.
"Tate Skyler. lütfen, yatağınıza geri dönün."
insan sesi duymayalı gerçekten uzun zaman geçmişti. adımı başkasının ağzından duymayalı, adımı duymayalı uzun zaman geçmişti. kaşlarımı çatarak dediğini yapmak yerine birkaç adım daha geri giderek arkamdaki duvara yaslanıp, tek ayağımı duvara koydum. birşey söyleyecekse ve ben de onu dinleyeceksem, yatağa oturmam zorunlu değildi. bulunduğum yerde de dinleyebiliyorsam neden yerimi değiştirme zahmetinde bulunmalıydım?istediğini yapmayacağımı anlayan önlüklü adam omuzlarını düşürerek yan duvarın önünde bulunan sandalyelerden birini önüme çekip, oturdu. "uzun bir zaman boyunca gözetim altında tutulduğunu biliyorum. kolay birşey olmadığını da. fakat burada bulunmanın sebebi, sana verilen her fırsatta kendi canını almaya çalışmalarına bir son vermiş olman, aklını kullanarak, sonunda mantıklı bir karar verebilmiş olman." evet, bunları biliyordum. başka?
"birkaç gün boyunca da burada gözetim altında tutulacaksın. tekrar intiharı deneyip denemeyeceğini bilmiyoruz. en son yaptığın mantıklı davranış, tek bir sefere mahsus da olabilir. sonuç olumlu olursa seni gerçek dünyaya geri verecekler. en azından öyle umuyorum.. kendine zarar vermemeye çalış evlat." elini omzuma koymakla koymamak arasında kaldığını görebiliyordum. daha yeni gördüğüm bir insanın temasından hoşlanmayacağımdan, bu hareketini gerçekleştirme düşüncesine anlam veremeyerek, işini kolaylaştırmak adına pencereye yöneldim. camın önüne geldiğimde dışarıdan vuran şiddetli güneş ışığı sebebiyle gözlerimi kapadım. dışarı çıkmasını bekliyordum. gözüme vuran güneş ışığını özlemiştim. unutmuştum nasıl bir his olduğunu. zor da olsa, gözlerimi kısık bir şekilde aralayıp dünyanın küçük bir kısmına baktım. gördüğüm manzara ile büyülenmişken, kapının kapanma sesini duydum. sonunda çıkmıştı odadan doktor. fakat ilgilendiğim şey o değil, önümdeki dünyaydı. hastanenin bahçesiydi gördüğüm taraf. yemyeşildi. adını hatırlamadığım küçük, insanlara gölge yapmak amacıyla inşa edilen ve altında oturtulabilir bir bölgeyi barındıran yapılar vardı. doğayı oldum olası seviyordum. uzun bir süre bu sevgiye ara vermek zorunda kalsam da içimde şimdi yeniden doğuyordu hisler. en azından hisler olmasa da zevkler.önlüklü insan birkaç gün demişti. birkaç günün ne kadar gün olduğunu söylemedi. belki birkaç hafta, ay, ya da kim bilir, yıl.
en azından eski odam kadar ürpertici değil burası. duvarlar ne kadar beyaz olsa da, vazoların içindeki çiçekler, duvarlardaki minik tabloların içindeki renk parçaları, o boğucu havayı bir nebze de olsa azaltmıştı. umarım gerçek dünyaya en kısa zamanda bağışlanırım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iştesine
Mystery / Thrillerbugün de yarın oldu Isabel. dün de bugün olmuştu. hep aynı şey oluyor. çok sıkıldım. her zaman dünyaya gelen insan sayısının bir o kadarı da dünyayı terk ediyor. ben de terk etsem, yokluğumu fark ederler mi sence?..