1632 yılında, York şehrinde iyi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim, ama ailem o bölgeden değildi. Babam
Bremenli* bir yabancıydı ve ilk önce Hull'a yerleşmişti. Ticaretten iyi mal mülk edinmiş ve mesleğini bıraktıktan
sonra da York'ta yaşamaya başlamıştı. O bölgede saygın bir aile olarak tanınan Robinson ailesinden annemle
evlenmiş, bana da bu yüzden Robinson Kreutznaer" adını vermişlerdi. Ama Đngiltere'de yabancı sözcükler
genelde değiştirilerek kullanıldığı için artık bize Crusoe deniliyor; hatta biz de kendi adımızı öyle söyleyip öyle
yazıyoruz ve arkadaşlarım da beni öyle çağırıyor.
Đki ağabeyim vardı; biri, Flanders'te, daha önce ünlü Albay Lockhart*** komutasındaki
Saksonya'da, Weser nehrinin ağzında bir kent.
* Đsim Almanca Kreuz (çarmıh - dargın) kelimesinden türetilmiş ya da kreuzen (darılmak) fiiliyle ilgili gibi
görünüyor ve nâher (daha yakın) ya da Narr (aptal) kelimelerinden birinin değiştirilmiş hali eklenmiş.
*• Sir William Lockhart'ın (1621-76) Dunkirk yakınlarındaki Dunes zaferinin kazanılmasında büyük bir payı
vardı. Cesur ve merhametsiz anlamına gelen Ironsides adı verilen altı bin kişilik ordusu Marshall Turenne'nin
Fransız birliklerine yardım ederken York Dükü (daha sonraki II. James) komutası altındaki Đngiliz kral taraftarları
Đspanyollara yardım etmişti. Fransız-Đspanyol çatışmasının sonunda Dunkirk ve Đspanyollara ait olan Flanders,
Fransızlara geçti. Kendilerine verdiği destek karşılığında, Dunkirk'i Cromwell'e bıraktılar ama II. Charles bu
bölgeyi XTV. Louis'ye satmıştır. Crusoe'nun 1650'de gönderme yaptığı savaş aslında bundan sekiz yıl sonra
olmuştur.
Đngiliz piyade alayında yarbaydı ve Đspanyol-larla yapılan Dunkirk savaşında öldü. Đkinci ağabeyime ne olduğu
konusundaki bilgim, hiçbir zaman annemle babamın sonradan benim başıma gelenler hakkında sahip olduğu
bilgiyi geçmedi.
Ben, ailenin üçüncü oğluydum ve herhangi bir meslek edinemediğim için kafam çok erken yaşta ipe sapa
gelmez düşüncelerle dolup taşmaya başlamıştı. Çok yaşlı bir adam olan babam, evde verilen eğitimin ve
bölgedeki parasız okulun sağlayabileceği derecede yeterli bir öğrenim görmemi sağlamış ve hukukçu olmamı
tasarlamıştı. Ama ben denize açılmaktan başka bir şey istemiyordum; ve bu isteğim beni babamın isteklerine,
daha doğrusu emirlerine; annemin ve diğer arkadaşlarımın yalvarıp yakarmalarına ve öğütlerine o kadar
kuvvetli bir şekilde karşı durmaya itiyordu ki, ileride başıma gelecek dertlere düpedüz vesile olan bu isteğimde
kaderimle ilgili kaçınılmaz bir şeyler vardı sanki.
Bilge ve saygıdeğer bir adam olan babam, bu tasarımı sezdiğinde, bana ciddi ve parlak önerilerde bulundu. Bir
sabah beni, damla hastalığı yüzünden hiç çıkamadığı odasına çağırıp bu konuda dostça öğütler verdi. Bana,
kolaylıkla iş hayatına atılıp biraz özen ve gayretle servetime servet katabileceğim, rahat ve keyifli bir hayat