Sonunda eski fabrikaların bulunduğu sokağa geldiğimde biraz ürktüm açıkcası. Öğlen olmuştu fakat hava sisli ve soğuktu.
En büyük ve eski fabrikaya geldiğimde kapının açık olması işime gelmişti. ilk kata geldiğimde zemin katta en az 10 oda olmasına lanet ederek tek tek odaları gezmeye başladım. Dar koridorda yürürken duvarın dökülen siyah boyalarına çıplak ayakla bastığımda olan o rahatlatıcı sesi duyuyordum birtek.
Bütün odaları gezdiğimde üst katlarada bakmaya karar verdim belki ordadırlar?
1. kata çıktım fakat kimse yoktu. 2. kata baktığımda ise ufak bir odada bir yatak ve onlarca bira şişesinden başka birşey yoktu. 3. katta da öyle... Çatıya bile bakmama rağmen hiçbirşey bulamamıştım. Ne bir adam ne bir paket toz. Hıcbirşey...
En son pes edip ana kapıya doğru ilerlerken ayaģim takıldı ve düştüm. Dirseğim sert bir şye çarparken bir kırılma sesi yankılandı boş fabrika duvarlarının arasında...
Sinirle bir küfür savurdum ve elime batan keskin parçaları çıkarmaya başladım. Aniden bir düşme sesi duyduğumda tehlike sezmiş kaplan gibi hareketsizce durdum ve sesleri dinlemeye başladım. Ardından bir sürüklenme sesi duyduğumda kapının yanındaki demir, kahverengi kapı dikkatimi çekti. Galiba sesler oradan geliyordu.
Beni oraya gitmeye iten birşey vardı galiba. bir anda kendimi kapıyı açmaya çalışırken buldum. Ama lanet kapıyı kilitlemişlerdi. Cebimde her zaman taşıdığım çakımı cebimden çıkarttım ve hiç zorlanmadan kapıyı açtım. Alışmıştım artık kapıları böyle açmaya.
Kapıyı aćmamla birlikte iğrenç bir kokunun ciğerlerimi işgal etmesi bir oldu. Bu koku da neydi böyle?
Çürümüş tahta merdivenlerden yavaş yavaş inerken etrafımı görmeye çalışıyor ve ışık arıyordum. son 2 basamak kala ayağım çürümüş tahtanın kırılmasıyla kesildi.
"Lanet olsun!" diye bağırdım. Ve ardından boğuk bir çığlık sesi geldi. ama sanki arada bir duvar varmışçasına. Kanayan bacağıma aldırmadan hışımla kalktım ve daha dikkatli basarak duvarda bir ampul düğmesi aramaya başladım.
Elime birşey çarptığında onun bir düğme olduğunu anladım, fakat yanında bir düğme daha vardı ilj başta sağdakine basmamla mekanik bir ses duydum, ardından bir su sesi ve tekrar boğuk bir çığlık.
Yanındaki düğmeye bastığımda ise sarı bir ışık odayı aydınlattı. Gözlerim ışığa alışmadığı için ılk birkaç dakika gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açmamla şok olmam bir oldu. Âdeta yüzümdeki kanlar çekilmiş, vücudum kaskatı kesilmiş ve gözlerim daha da açılmış gözbebeklerim yuvalarından fırlayacak gibiydi.
Etrafta ceset parçaları, Sopalar, kürekler, bıçaklar, ipler... Dikkatimi çeken bir diğer şey ise yerde elleri, ağzı ve ayakları bağlı olan kız idi. Kesik ayağıma aldırmadan ceset parçalarına takılmamaya dikkat ederek kızın yanına koştum. Önce ellerini ardından ağzını çözdüm ve konuştu.
"A-abim" kekelemişti. Ama gözlerinin baktığı yöne bakarken su bidonuna ayaklarından asılarak batırılmış bir çocuk gördüm. hemen yanına koştum ve onu çıkardım. Sokakta yetiştiğim için pek ağır gelmemişti ama yoruyordu tabii. Ayağindaki ipleri zoraki çözerken