Ormana gözlerini dikip baktılar. Katranların yüksekliğine şaştılar.
Ormana girilen yola şaştılar.
Humbaba'nın geçtiği yerde bir ayak izi vardı.
Yollar iyi bir durumdaydı.
Büyük yol güzel yapılmıştı.
Onlar katran ağacı dağını görüyor,
Tanrıların oturduğu yeri, İrnina'nın (52) yüksek tapınağını.
Bu dağın önünde bir katran ağacı vardı.
Bu, pek gürdü; gölgesi çok hoştu, sevinçle doluydu.
Çalılar birbirine girmişti.
Büyük ormanın ağaçları da birbirine girmişti.
(56 satırlık boşluk)
İki yiğit Humbaba'yı beklediler, ama o gelmedi...
(6 satırlık boşluk)
Engidu ağzını açıp Gılgamış'a dedi:
"Humbaba'nın izini böyle bulabilir miyiz?
Bırak birbiri arkasına düşler görelim.
(Üç satır eksik)
Düşler üç kez görülmeli."
(26 satırlık boşluk... Bu boşlukta, Gılgamış'ın gördüğü birinci düş anlatılmıştır.)
Engidu, ağzını açıp Gılgamış'a dedi:
(İki satır eksik)
"Düşün beni çok sevindirdi!"
Akşam dinlenmesine gitmek için birbirleriyle sözleştiler.
Gece yarısı onun (53) uykusu kaçtı, düşünü Engidu'ya anlattı:
"Arkadaş, nasıl? Sen beni uykumdan ne diye tedirgin ettin?
Ben niçin uyanığım?
Engidu, arkadaş, ben bir düş gördüm...
Sen beni uykumdan tedirgin ettin?
Ben niçin uyanığım?
Birinci düşümün üstüne, ikinci düşüm göründü;
Derin dağ diplerinde duruyorduk, hemen dağ devrildi...
Beni yere yıktı. Dağ ayaklarımı yakaladı ve onları bırakmadı.
Biz onun karşısında küçük saz sinekleri gibi kaldık...
Öyle aydınlıktı ki!
Bana bir adam göründü. Ülkede en güzel oydu. Pek güzeldi.
O beni dağın altından çekti, bana su içirdi. (54)
Yüreğim ferahladı. Ayaklarımı yere değdirdi."
Kırda doğan Engidu, arkadaşına dedi, Engidu düşü yordu.
"Arkadaş, düşün güzeldir, pek iyi bir düştür.
Arkadaş, gördüğün dağ Humbaba'dır. Humbaba'yı yakalayacağız;
Onu öldüreceğiz ve ölüsünü dışarı tarlaya atacağız.
Yarın her şey sona erecek!"
İki kez yirmi saatten sonra hafif bir yemek yediler.
İki kez otuz saatten sonra kendilerini dinlenmeye çektiler.
Şamaş'ın önünde bir kuyu kazdılar.
Ancak Gılgamış, dağa tırmandı ve ince ununu dağa serpti. (55)
"Dağ! Engidu için bana bir düş getir!
Ona, Engidu'ya da bir işarette bulun!"
Dağ, Engidu için ona bir düş getirdi.
Ona, Engidu'ya da bir işarette bulundu.
Pek soğuk bir yel esti, bir fırtına gelip geçti.
Fırtına Gılgamış'ı uyuttu.
Gılgamış uyurken dağların yamaçlarında biten buğdaylar gibi
Bir yana devrildi, ve Gılgamış'ın çenesi baldırına dayandı. (56)
İnsanlara gevşeklik veren uyku onun üstüne düştü.
Uyandığı uykuyu bırakıp yukarı yürüdü, arkadaşına dedi:
"Arkadaş, beni çağırmadın mı? Niçin uyandım?
Sen beni sarsmadın mı? Niçin korktum?
Buradan bir tanrı geçmedi mi? Organlarım niçin titredi?
Arkadaş, üçüncü bir düş gördüm ve gördüğüm düş çok ürkütücüydü;
Gök haykırdı, yeryüzü gürledi! Hava dinginleşti, karanlık çöktü.
Bir yıldırım düştü. Bir yangın yükseldi. Duman koyulaştı.
Ölüm yağdı. Yağan köz oldu; ateş söndü
Ve yukarıdan aşağı dökülen (köz olan ateş), küle döndü.
Aşağı gel, tarlada konuşabiliriz."
Orada Engidu, onun kendisine anlattığı düşü duyunca Gılgamış'a dedi:
(Buradaki boşlukta, belki, Engidu'nun Gılgamış'ın gördüğü düşü övmesi ve sonra iki arkadaşın katranları devirmek için en son kararı vermeleri anlatılmaktadır.)
O, eliyle baltayı yakaladı... bir tane de nacakları vardı.
Engidu onu eline aldı ve katranları devirdi;
Ama Humbaba gürültüyü duyunca öfkelendi:
"Kimdir o, dağlarımın çocukları olan ağaçların ırzına geçen?
Kimdir o, katranı deviren?"
Bunun üzerine göksel Şamaş, gökten onlara seslendi:
"İleri gidin, korkmayın!"
(Yaklaşık 80 satırlık boşluk... Görünüşe göre, Gılgamış ve Engidu, Humbaba'yla yapacakları savaşım için Şamaş'tan öğüt istediler. Şamaş'ın verdiği olumsuz yanıt, burada anlatılmış olmalıdır. Çünkü metin şöyle sürüyor:)
...ve ondan sel gibi göz yaşları boşandı.
Gılgamış göksel Şamaş'a dedi:
(İki satır eksik)
"... Ancak ben, göksel Şamaş'a baş eğiyorum.
Benim için gösterilen yoldan yürüdüm."
Göksel Şamaş, Gılgamış'ın yalvarmasını dinledi ve
Humbaba'nın önüne büyük fırtınalar çıkardı:
Büyük fırtına, poyraz, kasırga, kum fırtınası,
Bora fırtınası, kırağı fırtınası, rüzgâr, çam fırtınası!
Ona karşı sekiz fırtına kalktı ve bunlar Humbaba'nın gözlerine savruldu.
İleri gidemedi, geri dönmedi. Humbaba savaştan vazgeçti.
Bunun üzerine Humbaba, Gılgamış'a seslendi:
"Gılgamış, beni bırakmalısın!
Sen benim efendim olmalısın, ben senin kölen olmalıyım.
Ben sana dağlarımın çocukları olan ağaçları devireyim,
ve onlardan senin için evler yapayım."
Engidu, Gılgamış'a dedi:
"Humbaba'nın dediklerini dinleme! Humbaba'yı öldürmelisin!"
(Bunu izleyen boşlukta, Humbaba'nın öldürülmesi ve iki yiğitin geri dönmesi anlatılmaktadır; tabletin son satırı belki şöyle tamamlanmaktadır:)
Gılgamış, Humbaba'nın kesilen başını sırığa dikti.
____________________________________
MUSTAFA RAMAZANOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI:
(44) Düşte bildirsin anlamında.
(45) Gılgamış'ın koruyucu tanrısı. (Prof. Landsberger)
(46) Su taşımağa yarar tulum. (ÇN)
(47) Yaşlılardan (Çeviren).
(48) Emanet etmek anlamında. (ÇN)
(49) Anlaşılmaz bir sözcük.
(50) Güneş tanrısına su sunmak için.
(51) Kalk, fırla, sıçra demek. (ÇN)
(52) İrnina, İştar'la (Babillilerin Venüs'ü) ilgili bir yakarıda İştar'la bir tutuluyor ve kendisine şöyle sesleniliyor:
"Sen en güçlüsün, İgigilerin (yeryüzü tanrılarının) en büyüğü, sen kraliçesin. Kükreyen aslan, kızgın vahşi boğanın... (Sin'in Tanrısı) güçlü kızı, sana karşı duracak kimse yoktur."
Buna göre, İrnina, gezegenlerin tanrıçası Venüs'tür. (Schott)
(53) Gılgamış'ın.
(54) Demek, tehlike atlatana su içirmek göreneği o zaman da varmış.
(55) Un, ruhların yerin altından çıkıp düş göstermeleri için serpilir. Bu ruhlar düşte görünürler.
(56) Gılgamış, dağların yamaçlarında biten ve yeğin yellerin etkisiyle devrilip iki kat olan buğdaylara benzetiliyor. Bir buğday eğildiği zaman başağı nasıl köküne kadar dayanırsa Gılgamış'ın o anda büzülerek uyuduğunu anlatıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gılgamış Destanı
Literatura FaktuGılgamış Destanı, tarihin en eski yazılı destanının adı olup, 12 kil tablete Akad çivi yazısı ile kaydedilmiştir. Uruk kralı Gılgamış'ın ölümsüzlüğü arayışının öyküsünün anlatıldığı destan aynı zamanda Nuh Tufanı'nın daha eski sürümünü de barındırma...