Sanki rengarenk bir ormandaydı ! Ağaçlar mavi ve pembeydi. Gövdeleri de sarı. Ne ilginç bir yer diye düşündü. Heryer ışıl ışıldı. Güneş normalden o kadar büyüktü ki. Bir an annesinin küçükken gece yatmadan önce okuduğu hikaye geldi. Alice Harikalar Diyarında. Etrafı keşfetmek için yemyeşil çimlerde yürümeye başladı. Yerde yuvarlak şekilde taşlar vardı. Bir yere doğru gidiyordu. Belki de bir tuzaktı. Victoria taşların sonunu göremiyordu. Yol uzun olmalıydı. Ama başka çaresi de yoktu. Doğru karar verdiğini umarak tekrar yürümeye başladı. Çimenlerin üstünde bir sürü mantar ve papatya vardı. Bunlar da aklına şirinleri getirmişti . Yol boyunca devam eden taşlar bittiğinde ormanın tam ortasındaydı. Victoria acıkmaya başlamıştı. Etrafına bakındı. Belki bir elma yada onun gibi bir meyve vardır diye. Ama yoktu. 1 saat boyunca yürümüş kaybolmuş birde üstüne acıkmıştı. Off. Nereye gelmişti böyle. Kafası o kadar çok karışmıştı ki bir yerde durup düşünmeye karar verdi. Mavi ağaçlardan birinin gölgesine oturdu. Dizlerini kendine çekip başını bacaklarına koydu. Böyle kafasını daha çabuk toparlıyordu. Öncelikle bir plan yapmaya karar verdi. Bu ormanda yapılması gereken ilk şey yiyecek ve suydu. Ancak ne bir su sesi duyuyordu ,ne de bir yiyecek görüyordu . Biraz daha yürümek yapabileceği tek şeydi. Hava da kararıyordu yavaş yavaş. Yürümekle hiçbir ilerleme kaydedemezdi. Ancak bacakları koşmak için çok yorgundu. Üzülmeye başlıyordu artık. Aç , susuz ve yorgundu. Bir daha geri dönüşü de yoktu. Gözyaşları yanaklarında bitmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Mektupta neden yazmıyordu ki bir şey ? Akan gözyaşları çenesinden yere damlayıverdi birden. Ve çimenler uzamaya başladı. Victoria gözlerine inanamıyordu. Korkmuştu. Ve uzama birden durdu. Korktuğum için diye geçirdi içinden. O zaman belki de üzülürse ve sarmaşıklar tekrar canlanırsa kapıyı açtığı gibi bir yol gösterebilirdi. Aklına olanları tekrar getirdi. Sarmaşıklar ellerinden tekrar çıkmaya başlamıştı. Ormanın diğer kısımlarından farklı ve daha karanlık olan yere doğru uzadılar. İki ağaca tutunup Victoria yı çekmeye başladılar. Victoria yarı koşup yarı sürüklenmekten uçarak bir kapıya daha geldi. Gözlerini devirdi. Yine mi !? Kapının kollarından tutup çekti ve kapılar açıldı. Ellerindeki sarmaşıklarda gitmişti. Yavaşça içeri bir adım attı. Burası da yeşilliklerle çevriliydi ama her tarafta dağlar vardı. Keram Dağı burada olmalıydı. Ama hangisi ? Teker teker çıkıp bakamazdı ki . Her biri farklı renkliydi ve göz kararı ile bakıldığında en az 10 tane vardı.Biri mavi diğeri sarı bir diğeri ise kırmızıydı. Sadece bir tane yeşil vardı. Ona bakmaya karar verdi. Yeşil doğanın rengiydi değil mi ? Dağlar peşpeşeydi. Yeşil olanı 2. sıradaydı. Yarım saat sonra yeşil dağın önündeydi. Ayağını dağın dibindeki kayalardan birine koyup kendini çekti. Boşuklardan tutuna tutuna ve bir kez eli kaydıktan sonra tepeye varmıştı. Hohh. Sonunda. Güneş buraya daha fazla geliyordu. Yeşil çimlere uzanıp güneşlendi. Bir ara uyuyakalmıştı. Sıcaktan terlemiş ellerini fark edince uyandı. Kalkmak için ellerini çimlere koydu. Çimler uzamaya başladı. Ama bu sefer ne olmuştu ? Teri mi? Yoksa eli mi ? Bu aklına bir fikir getirmişti. Belkide bir el analiz yeri yada bir düğme vardır ? Çünkü eğer yoksa bu bomboş tepede ne yapabilirdi ki? Öğretmen yok. Yaşam belirtisi yok. Not yok. Sadece yemyeşil bir tepe ve bir kaç beyaz kaya vardı. Kayaların pek işe yarayacağını sanmıyordu. Aynıları aşağıda da vardı.