"Lottie!?"
"Efendim?
"Resim albümünü aldın mı? Lanet olsun hiç bir yerde bulamıyorum."
"Evet Louis, kırmızı bavulda."
"Hah tamam burada!"
Neredeyse unuttum diye ağlayacaktım. İçinde kaybetmekten kortuğum o kadar fotoğraf var ki... Bulmuş olmanın mutluluğuyla kıyafetlerimi bavullarımdan çıkartmaya geri döndüm. Çok fazla zamanımı alacaklar gibi görünüyor.
***
"Gördün onu değil mi Harry? Aman Tanrım çok yakışıklı."
"Evet Gemma ama sence de abartmıyor musun? Bu kadar yakışıklı bir erkeğe ait bir kız vardır elbette..."
"Ahh, bunu hiç düşünmemiştim." Yüzü tedirgin bir şekil aldığın da gülmemi engelleyemedim. Pencereden baktığım da Robbie'nin el salladığını gördüm. Çok tuhaf o bu saatlerde hep basketbol takımının antremanında olurdu. El salladım ve yanına gittim.
"Merhaba Harry. Nasılsın? Günün güzel geçiyor mu?" Hızlı hızlı konuşuyor olmasını anlamıyordum. Yüzü de endişeliydi.
"Merhaba. İyiyim ve günüm gayet güzel geçiyor peki ya senin?" Sorduğum soruya cevap veremeyecek kadar acelesi varmış gibi sadece kafa salladı.
"Harry sana bir şey söylemek istiyorum. Ben... Ben ayrılmak zorunda olduğumuzu söylemek için geldim. Bana nedenini sorma olur mu? Sadece bunu yapmak zorundayım. Sadece gitmeme izin ver. Böylesi daha iyi olacak."
"Ne? N-nasıl yani? Bu ne demek şimdi?" Soruma cevap bile vermeden gitti. Tanrım bu da neydi? "Robbie??" Karşılık alamadım. Yaptığı tek şey arkasını dönüp hiç üzgün olmayan suratıyla bana bakması oldu. İnanmıyorum. Tanrım bunun sebebi neydi?
Omuzum daki elin uyguladığı sarsıntı ile arkamı döndüm. "Üzülme, atlatırsın dostum." Babam ofisten dönmüştü ve bizi duymuştu. Aslında şuan bunu umursamak pek bir anlam ifade etmiyor. Robbie'yi seviyordum ama vazgeçemeyecek kadar çok değil. Elbette gidecekti ve gitti de. Tanrı'ya geçmişi hızlı unutturduğu ya da unutturacağını düşündürttüğü için şükran borçluyum...
"Biliyorum baba."
***
Sonunda düzenlemiş olduğum kıyafet dolabımı aklımdan 'yapıldı' olarak işaretledim. Şimdi halletmem gerek bir şey vardı. O şey de kesinlikle açlıktan garip sesler çıkan miğdemi doyurmaktı.
Mutfağa gitsem de yiyebileceğim bir şey bulamayacağımı düşündüğümde biraz endişelendim. Tam o an ev telefonun sesi beynimdeki düşünceleri bir kenara atmam gerektiğini söylercesine yankılandı.
"Alo?" Bir kaç saniye bekledikten sonra karşılık vermesini beklerken telefonun kapanmasıyla biraz şaşırdım. Telefonu yerine barakacağım anda tekrardan çalmaya başladı.
"Alo, Tomlinson'la konuşuyorsunuz. Ben Louis Tomlinson? Cevap vermenizi bekliyordum ama siz telefonu kapattınız..."
"Sen telefonları hep böyle mi açarsın? Bekle bende deneyeceğim. Ben Styles, Harry Styles ve bizim eve bekleniyorsunuz hahaha."
"Peki, geleceğim. Fakat neden bir az önceki aramanda cevap vermeden kapattın?"
"Bir önceki arama mı? İlk defa arıyorum..."
"Bir yanlış anlaşılma oldu sanırım. Üzgünüm."
"Sorun değil."
***
Yolun kıyısında gördüğüm tuhaf tabelayı incelemeye daldığımın farkına vardığım da Harry'nin "Heey! Bu tarafa..." dediğini duydum. Hızlıca yanına gittim ve "Geldim." dedim.
"İçeri gel, babam bir konu hakkında konuşacakmış." Dediği şey biraz heyecanlanmama sebep olmuştu. Acaba ne konuşacaktı.
"Selam Bay Styles." İçeriye girdiğim de değişik ve güzel kokuyu birden hissetmiş olmak tuhaftı. Ev günümüz klasiklerinin dışında büyük bir değişiklik yok denecek kadar normaldi. Tam karşımda duran duvar ile bütünleşmiş kitap raflarının tamamiyle dolu olması göz bebeklerimin genişlemesini sağlamıştı. Tanrım bu inanılmaz.
"İş saatleri dışında bana özel bir lakap ile seslenmene gerek yok Louis. Seni buraya çağırdım çünkü yarından sonra ofis odana taşınman gerekecek. Önümüzde uykusuz gecelerin başlamasına az kaldı. Yaklaşık bir dakika önce Clara'dan haber aldım ve şehir operasında nedeni bilinmeyen iki cinayet olduğunu öğrendim. Yani anlayacağın derin ve güzel bir uyku almalısın."
"Senin için çok üzülüyorum Louis, babamla çalışıyor olman seni yoracak. Hemde çok fazla." Dedi Harry, biraz endişelendiğimi söyleyebilirim. Ama hiçbir şey bu işten döndüremezdi beni ki dahaca o beklediğim ve asıl bu anlaşmayı imzalama amacım olan olayın sır gibi gizli tutuluyor olmasını hatırladıkça vaz geçmem gerçekten söz konusu değildi.
"Bekle bir dakika Harry." Des Harry'nin sözünü alay eder bir gülüşle böldü. "Kolayca sıyrılacağını düşünüyorsan düşünme evlat. Sen de Louis'nin yanında onun yardımcısı olarak çalışacaksın."
"NE?"
"Duyduğun gibi Harry. Louis ve sen birlikte çalısacaksınız. Anlaşıldı mı? Ve sen Louis akşam yemeği için burada kal ve Lottie'yi de çağır. Güzel bir açılış yemeğimiz olsun."
"Peki, Bay Styles, ah şey peki Styles ya da peki Des."
Harry ve ben oda'dan çıkarken anlamsızca yüzlerimize baktık ve onun biraz hayal kırıklığına uğramış olması beni güldürdü.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hangover
Historical FictionZamanının en ünlü dedektiflerinden olan Louis Tomlinson ve onun iş ortağı olan Des Styles'ın oğlu olan Harry Styles arasında geçen gizem ve gerilim dolu maceraya hazırlanın. 85 yılında hayatının en güzel kararını alarak ülkenin en sessiz ve en ücra...