Yalnızlığı tanıyanın kalbine gece çökünce bin kırbaç vurulur..
Ancak acı çekmez yalnızlığı tanıyan.. Çünkü o;
Çok önce vazgecti acı çekmekten de.. Mutluluğun yalnız bir şehir efsanesi olduğunu anladığında fazlasıyla genç yaştaydı.
"Belki birgün yeniden,Tanrım birgün belki yeniden" diye mırıldanırken,kendini kandırmaya çalıştığını hatırlıyor ve yüzünde ince bir tebessüm beliriyordu..
Tam da o sırada,oradan geçen Seyyah fark etti genç adamın halini.Sessizce yanına oturdu ve ona;
"Hadi bir daha söyle" dedi..
Genç adam şaşkın bir ifadeyle baktı Seyyah'ın yüzüne ancak,kadife pelerini yüzünü örtmüştü kendisinin..
Seyyah,genç adamın şaşkın bakışlarına aldırış etmeden yineledi cümlesini.
"Sana seslendim genç adam.Hadi bi daha mırıldan aynı sözleri."
Genç adam mırıldanmaya başladı;
"Belki bir gün yeniden,Tanrım birgün belki yeniden."
Bu sırada cebinden çıkardığı mızıkasını çalmaya başladı Seyyah.Genç adamdan sözleri tekrar tekrar yenilemesini istedi.Bunu çaldığı mızıkaya eşlik eder bir şekilde yapmasını söyledi genç adama.Bir süre sonra aynı tonu yakaladılar..
Sonuna geldiklerinde "severim demeyi öğrendiğin gün iyi bir sanatçı olabilirsin" dedi Seyyah,genç adama.O gece Tanrı için şarkı söylemişlerdi..Birgün Aşk için de şarkılar söylemeni tavsiye ederim diyerek uzaklaştı Seyyah..
Ve genç adam o gece evine gidip yatağına uzandığında Seyyah'ın bu son sözlerini düşünüp ne demek istediğini anlamaya çalışırken,bir yandan da kulağında kalan mızıkanın çıkardığı sesleri taklit etmeye çalışıyordu.. Beceremiyor,ama denemekten vazgeçmiyordu.Üstelik yüzünde yine aynı o ince tebessüm, fakat dilinde müzik vardı..
Diğer yandan,yol boyunca hemen her köşe başında bir çift meraklı göz izlerken yürümeye devam ediyordu bu gizemli ses..
Kin,neferete dönüşmeden
Sus..!
Gün,geceye küsmeden
Söyle..!
"Bahar ol,mevsim ol,yağmur ol,çamur ol,toprak ol,ağaç ya da bitki ol..
Önce kendini,sonra beni tanı.." dedi..
Bu sözüyle dem vurdu geceye Seyhah..
Demini çaldı adetin...
Çokça kendinden üstelik...
Yalın,yalnız ve sadelikle çalmıştı..
Çırılçıplaktı..Gayet asaletsiz...
Oysa asaleti dilinde gizliydi..
Gizleri,sözünde..!
Herkes şaşkın,bir o kadar aşağılayıcı gözlerle bakarken karanlığın içinde kaybolmuştu Seyyah..
Buydu onu ayıran tüm herkesten..
Dönmemek için gitmişti bu kez..Bundan elveda demedi kimseye..
"Elveda demeyeceğim,görüşmemek dileğiyle" diye mırıldandı sadece içten içe..
Yalın,yalnız ve sadelikle...
Acizliğini karanlığa gizleyenlerle dolu gece..Pişmanlıktan eser yok...
Dillerin savaşı..Ne de çaresiz üstelik kelimeler...Esaret kaplamış ruhları..
Beyaz bir ışığın altında yazılan teslimiyet satırları fazlasıyla mağrur..
Şüphe bu kez keskin bir kılıç edasıyla sabırsız kınında...
Yükselen kahkahalar kötülüğün simgesi..
Kendi gölgesinde kaybolan yüzler bir yabancının geldiğinin habercisi..
Şehrin ışıkları dalgaların üzerine serpilmiş birer fırça darbesi ressamın gözünde,boyarken tüm günahları karanlığa...
Anlamını kaybediyor her geçen saniye iyiye dair olan herşey..
Şarkılarda bağır,çağır ve hatta notalardan yoksun çığırtkanın ağzında...
Soytarılar çelik çomak oynarken kaldırımlarda,cellat ağaçları buduyor,ne varsa yok ediyor yeşeren..
Fahişeler saygın ve seçkin birer hanfendi..
Parmak ucunda dans ediyor sefiller..
Hint fakiri sek sek oynuyor sarmaşık dallarının arasında..
Budalalar vaaz veriyor kör cahillere..
Medeniyet zırhı giydirilmiş bir bakirenin teslimiyetine..
Sevişmeler ucuz ve gülünç..
Bu kasaba da herkes samimiyetsiz.
İnsanlar doğrularından vazgeçmiş..
Savaşmakta gereksiz artık...
Bu kasaba kendini bile terk etmiş..
Buydu inancı seyyah'ın..O bir gezgindi..Ruhlar,sözler,melodiler,renkler arasında bir gezgin..
Gecenin sonuna doğru,küçük bir ev görmüştü Seyyah.Kasabanın hemen çıkışındadır bu ev..Bahçesi sarmaşık dalları,etrafı sisle kaplı,odalarından birinde mavi tonlarında loş bir ışık yanan bu küçük ev dikkatini çekmişti seyyah'ın..Yolu uzun fakat içeceği azdı..Biraz tereddüt ederekte olsa ağır adımlarla eve yaklaşıyordu..
Yaklaşık bir dakika sonra kapıya geldiğinde,içeriden eşsiz bir müzik sesi geldiğini farketti.Pekte yabancı sayılmazdı bu melodiler ancak,çokta önemsemedi.Su almak için gelmişti. Zili çaldı fakat kapıyı açan olmadı.Bir kez daha denedi ama yine kimse kapıyı açmadı. İçeride içkiden sızmış bir adam olabileceğini düşündü ve arkasını dönüp bir iki adım attı. Sonra sansını bir kez daha denemek için bu kez loş ışığın yandığı odanın camına yöneldi. Perde hafif aralıktı.Ellerini cama dayadı ve göz ucuyla içeriye bakındı.O an içeride loş ışık altında, devrilmiş şarap şişeleri arasında müzik eşliğinde çırılçıplak sevişen bir kadın ve bir adam görmüştü.. Her ikiside kendinden geçmiş, şehvetle sevişen bir kadın ve bir adam..Yıllar önce sevişmişti kendiside böylesine şehvetle..Ve belki biraz da,yıllardır bir kadınla sevişememenin özlemiyle kısa sürede olsa izlemek istedi.Fakat sapkın bakışlarla değil,gökkuşağını izleyen bir şair edasıyla..Sonra döndü arkasını ve yoluna devam etti.Yürürken susuzluğunun aşk'a,sevgiye,sevişmeye olduğunu fark etti.Daha sonra yolun kenarında duran büyük bir taş gördü ve soluklanmak için oturdu..Özlemi her geçen saniye içini biraz daha titretmeye başlamıştı..Bir süre sonra,yüzünde sert bir ifade belirdi.Fazlasıyla öfkeli bir ifadeydi bu..Zihninden "şimdi ki sevgililer aşk'ı yalnız bedensel yaşıyor.Bu,Tanrı'nın onlara verdiği o eşsiz duyguya ihanet" demek geçiyordu..İçinde bulunduğu sinir harbiyle çantasından bir kalem ve bir not defteri çıkarıp yazmaya başladı..
"Gece sessiz,gece sinsi...Gece gece pusuda yine haz ve ötesi...
Kadın teslim,erkek cellât..Kadın ıslak,erkek umarsız ama korkak..Kadın yasak,erkek mabed...
Soğuk yatağın yüzü,bedenler soğuk...
Bu bir tuzak...
Dili,bedenden damla damla akan ter...
Erkek çaresiz,kadın şeytan..Erkek kör,kadın sanatkâr...Erkek suskun,kadın nefesiyle cümleler kurarken...
Ve Isınmıştı artık bedenler...
Günah arsız,günah ayan beyan..
Bu bir tuzak ve gecenin sonu pişmanlık..
Oysa artık günah çıplak...
Şafak vakti;
Kadın ağlıyor,erkeğin gözlerinde sis...
İkisi de suskun ve çaresiz...
İkisi de içten içe,günahın dilinden konuşuyorlar..."
Kaleminde ki mürekkep kağıda damlamaya başladığında son verdi yazmaya.Ardından yazdığı sayfayı gayet sert bir çekeslemeyle kopardı ve az önce geride bıraktığı eve doğru yol aldı yeniden.Tekrar geldiği evin loş ışıklı odasından yükselen inilti seslerine kulak tıkarken yerden bulduğu bir küçük bir ipi önce kağıda iliştirdi ve sonra kağıdı kapıya astı..Ardından hızla uzaklaşarak yoluna devam etti.Bir sonra ki durağı yukarıda ki vadinin tepesiydi.Tan vaktine kadar orada olmak istiyordu..
Saatler sabahın dördünü gösterdiğinde tepeye ulaşmıştı Seyyah..Az sonra şafak sökmek üzereydi.. Güneşin doğuşunu izlerken uykusuzluktan yorgun düşen gözlerini avuçiçleriyle ovuşturduktan sonra arkasında bıraktığı kasabaya döndü ve;
"Haydi uyanın ve dans edin..Güneş az sonra en tepeye ulaşacak..En yüksek sahneye..Ve şarkılarını bizim için söyleyecek..Onu mutlaka dinlemelisiniz.O Tanrı'nın size geceden kalan son armağanı.." diye bağırdı.. Fakat kasabaya o kadar uzaktaydı ki,kimse onu duymuyordu.Zaten Seyyahta bunun farkındaydı.. Ve istediği de buydu aslında.. İçten içe "sizler aydınlığı haketmiyorsunuz" demekten kendini alamıyordu..