Artık kilo vermesinden huzursuz oluyordum. Son gün onu kucağımda taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve eşimizle hayatımızdaki yakınlığın ne kadar eksikliğini söyledim. Ofise gittim, arabadan fırladım, kapıyı kitlemedim bile. Bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştireceğinden korkuyordum. Merdivenden yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı açtı. Ona karımdan boşanmıyacağını söyledim.
Şaşkın bir ifadeyle elini alnıma koydu ve "Senin ateşin mi var ? " diye sordu. "Üzgünüm ama ben artık boşanmak istemiyorum" dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. Evlendiğimiz gün, eşimi kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat sözü verdiğimizaklıma geldi. Jane olayı anlayınca bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koştum. Karşıma çıkan ilk çiçekçiye gittim ve eşime bir buket çiçek aldım, üzerindeki kartta "Seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım." yazdım.
Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde çiçeklerle yatak odasına gittim ve eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır kanserle savaşıyordu ve ben bunu Jane ile ilgilenmekten fark etmemiştim. Fazla yaşayamayacağını bildiği için oğlumun bana karşı negatif tutumundan korumaya çalışmıştı. En azından oğlumun gözünde bir eş olarak kalmamı istemişti. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki de Tam Anlayamadık Birbirimizi
Short Storyİnsan bazen sevdiklerinin değerini, ellerinin arasından kayıp gidince anlar. Sosyal medyada birkaç yıl önce paylaşılan ve tekrar gündem olan bu hüzünlü hikayeyi, ilişkilerinde 'keşke' dememek isteyen herkes okumalı... Bir zamanlar çok mutlu olduğumu...