1. BÖLÜM/Koku

80 15 3
                                    

03:30

Luhan gözlerini açtı. Baş ağrısının yüzünde oluşturduğu acının daha çok yayılmasına izin verdi. Başını ellerinin arasına aldı ve sıkıştırdı. Ne kadar sıkıştırırsa, acısının da o kadar hızlı geçmesini isteyerek. Son günlerde, tamda bu saatte burnuna gelen bir koku sayesinde, karanlık rüyalar görüp uyandığını kimseye anlatmıyordu. Zaten anlatamazdı da. Büyük ihtimalle arkadaşları onu deli sanacak ve her zamanki gibi ona buldukları bir kaç psikoloğun numarasını verecek ve durumu geçiştireceklerdi. İç çekti, o nefret ettiği ama aynı zamanda aşık olduğu kokuyu daha çok içine çekti. Başını yastığa bıraktı ve dizlerini karnına çekerek gözlerini yumdu. Onu, sanki vücuduna bıçaklar batıyormuş gibi rahatsız eden koku, aynı zamanda onu yatıştıran, huzur ve güvende hissettiren bir uyuşturucu gibiydi. 


07:45

Güneş ışığının gözlerine batmasıyla gözlerini açtı. Yataktan kalktı ve banyoya gitti. Vücudu ona son zamanlarda, her zaman olduğundan daha fazla ağır geliyordu. Aynadaki yansımasına baktı. Mor göz altları, kırmızı gözler, sararmış ve solgun bir yüz. Yüzünün ölü bir beden aitmiş gibi gözükmesinden normalde olsa korkardı. Ama şu son zamanlar, o kokuyu hissettiğinden beri Luhan, Luhan değildi. 

Koku? Kokunun ilk ortaya çıktığı zamanları özetlemek gerekirse; Son birkaç gündür durduk yere, sıradan zamanlarda burnuna gelen ve tüm vücudunda hissettiği bu koku, delicesine onu cezbediyordu. Ona güven, huzur ve mutluluk cümlelerini çağrıştırıyordu. Ne zaman bu kokuyu hissetse kendini çok mutlu, güvende ve huzurda hissediyordu. Bunlar kokunun iyi yönleriydi. Çünkü Luhan hayatı boyunca bu duygulara hiç bir zaman doyamamış, hatta tüm insanlara sanki kendi hakkını dağıtmışcasına eksik yaşamıştı. Kokunun kötü tarafı? Hiç bir zaman ona sahip olamamaktı. İstediği anlarda hissedememekti. Kokunun cezbedici tarafı? Sıradan zamanlarda, sıradan yerlerde ortaya çıkan bu koku, Luhan'ın açlığını doyuruyordu. Bir kızın elini tuttuğunda, iyi bir yemek yediğinde, sevdiği bir şarkıyı dinlerken hissedemediği tüm bu duyguları, bir kaç saniyeliğine hissedip, rüzgar alıp o kokuyu götürene kadar hissediyordu. Peki ya karanlık rüyalar? Bilmiyordu. Bu kadar eşsiz ve cezbedici bir kokunun, onu sürekli karanlığa götürmesi? Bilmiyordu. Luhan hiç birşey bilmiyordu. 

08:15

Kapıyı tüm gücüyle gücüyle itti. Aslına bakarsanız normal zamanlarda hafifçe itmesi yeterli olurdu. Ama o yorgundu. Soru işaretleriyle dolu günlerin ve uykusuz gecelerin ardından, çok yorgundu. Kapının üstündeki küçük çan çaldı ve içeriye girdi. İnsanlar çoktan gelmeye başlamıştı. Aydınlatması yeterince parlak olan, hoş müziklerin çaldığı ve kendini bilen gençlerin takıldığı bir kafede çalışıyordu. Birçok kişinin okul sonrası eğlendiği, az kişinin hayatının aşkıyla tanıştığı bu kafe hiç bir zaman Luhan'ı tatmin edememeşti. Üniversiteye gitmemiş, ailesini kaybettikten sonra tüm akrabalarıyla ilişkisini kesmiş ve sırf yaşamak için eline bir miktar paranın geçmesi için bu kafeye sığınıyordu. Belkide zamanını geçirmek için. 

İlerledi ve her zamanki gibi yüzüne gülümseme maskesini takarak tezgahın arkasına geçti. Önlüğünü eline aldı ve kafasına geçirdi. Arka kısmını bağlarken arkadaşlarının yanına gitti. 

"Geciktiğim için özür dilerim. Gece pek iyi uyuyamadım. Ve çok bitkin hissettiğimden hızlı hareket edemiyorum." Mahçup bir şekilde başını indirdi. 

Jong In gülümsedi;

"Geciktiğin için üzülme." Gülümsemesini yüzünden genişletti. "Aslında.. Yine ve yine geciktiğin için üzülme demek istemiştim Hyung."  Chan Yeol ve Baek Hyun, Jong In'nin sözlerini bitirmesinin ardından ona katılarak gülmeye başlattılar. Jong In ise sırıtmaya devam ederek kimsenin göremeyeceği bir şekilde Luhan'a göz kırptı. Luhan ise karşılık olarak gözlerini kıstı ve dudaklarını oynatarak ona bir mesaj gönderdi. "Sen öldün." Karşısında çocuk daha çok sırıtmaya başladığında mesajının başarılı bir şekilde iletildiğinden emin oldu. Kyung Soo elinde masadan topladığı boş tabaklarla geldi ve heyecanla sordu;

"Yine ne kaçırdım?" Bunun üstünde herkes bir kahkaha patlattı. Çünkü Kyung Soo nedeni bilinmeyen bir şekilde ne zaman eğlenceli birşeyler olsa hep geç kalır ve tüm olayı kaçırırdı. Chan Yeol elindeki bezi tezgaha bıraktı ve konuştu;

"Luhan Hyung geldiğine göre biz Baek'le molaya çıkıyoruz." Bunları söylerken Baek'in elindeki bezide çekip tezgahın üstüne koymuştu. Baek ona sinirle bakıp cevap verdi;

"Benimle molaya çıkma hakkını kazandığını düşündüren ne?" Chan Yeol, Jong In'in sırıtmasını devralmış bir şekilde Baek'in bileğinden tuttu ve sürüklemeye başladı;

"Çok fazla konuşuyorsun Baekkie."

Baek Hyun daha çok sinirlenerek Yeol'ün kafasına vurdu;

"Bana 'Baekkie' demeyi kes salak çocuk. Senin canını yakarım. Ve Luhan Hyung, merak etme en kısa zamanda geleceğim." 

Luhan, Baek'e bir gülümse gönderdi;


"Hadi biraz dinlenin."

Baek ve Yeol gittikten sonra, Kyung Soo yeni bir müşterinin siparşini almak üzere uzaklaştı. O sırada Jong In oturduğu yerden kalktı ve Luhan'ın yanına geldi, gözlerini yüzünde gezdirip sordu;

"Yine mi karanlık rüyalar? Yine mi o koku?"

Luhan cevap verme hakkını sonraya saklayarak, dudaklarını birbirine bastırdı. Jong In devam etti;

"Sana kaç kere söylemem gerek Hyung? Bir psikoloğa gitmelisin."

Luhan iç çekti ve kirli tabakların olduğu bölüme geçerek yıkama için kollarını sıyırdı. Kendince Jong In'i görmezden geliyordu. Aslına bakarsanız Jong In'in acıtan sözlerini görmezden geliyordu. Fakat o inatla yanına geldi ve tekrar denedi;

"Şu haline bir bak Hyung. Ne hale geldiğine bir bak. Sen... eski sen gibi değilsin. Lütfen beni dinle ve yardım etmeme izin ver."

Luhan elindeki tabağı lavoboya sertçe bıraktı ve dişlerinin arasından hırladı;

"Yeter!"

Jong In kaşlarını kaldırarak geri çekildi ve sesini biraz daha kısarak mırıldandı;

"Pekala.. Sen nasıl istiyorsan, öyle olsun Hyung." Kalbi kırık bir şekilde kafenin içine doğru gitti ve müşterilerle ilgilenmeye başladı. 

Luhan suyu kapattı ve öne doğru eğilerek başını ellerinin arasına aldı. Sert çıkışı yanlıştı. Yakın zamanda bu olanlar için Jong In'den özür dilemeliydi. Tabakları bitirdikten sonra ellerini önlüğüne sildi ve tezgahın arkasına geçti. İşte tamda o anda o koku yine ortaya çıktı. Gözlerini kapattı ve kokunun tüm benliğini sarmasına izin verdi. Yüzünden oluşturduğu hafif gülümseme birkaç saniye sonra yerini buruşturulmuş bir yüze bıraktı. Çünkü bu sefer ki farklıydı. Bu sefer koku saniyeler geçmesine rağmen kaybolmamıştı. Luhan hayretle beklemeye devam etti. Koku gitmiyordu. Vücudu titremeye başladı. Terlediğini hissetti ve vücudunun dengesi kaybolunca tezgaha ellerini koyarak yaslandı. Koku hariç ne bir ses, ne de olayı hissetmiyordu. Kendi dünyasında sadece o koku ve karanlık vardı. Fakat bir ses hariç... Ne müziği, ne insanları, ne de dış dünyanın sesini duymamasına rağmen bir ses duyuyordu bu sefer. Bir kaykay sesi. Uzaklardan gelen ve giderek yakınlaşan bir kaykay sesi. Yüzünü daha çok buruşturdu. Bu kokuyla birlikte ilk kez gelen bu sesi delicesine merak etti. Tanrı'ya şükrediyordu çünkü koku henüz gitmemişti. Fakat bu seste neyin nesiydi? Kaykay sesi düzenli bir şekilde yakınlaşmaya devam ederken bir anda kesildi ve tam o sırada kapının üstündeki küçük çan çaldı. Kapı açıldığında esen rüzgarla kokuyu daha önce hiç hissedemediği kadar hissetti. Ciğerlerini yakan bu koku ilk kez bu kadar şiddetliydi. İlk kez bu kadar yakın ve ulaşılabilirdi. Gözlerini açmaktan korkuyordu. Açtığında kokunun kaybolmasında ve gerçeğe dönmekten korkuyordu. Ellerinin altında bezi sıktı ve çenesi kasıldı. 'Ya giderse?' diye düşündü kendi kendine, 'Ya bir daha onu hiç bulamazsam?' gibi sorular ardı ardına beyninde tekrarlıyordu. Kendi kendine fısıldadı;

"Ya şimdi, ya hiç." Gözlerini yavaşça açtı. Görebildiği tek şey masada oturan bir çocuktu. İlk izlenime göre uzunca  bir vücudu, beyaz bir teni ve sert hatlı bir çene kası vardı. Kaykayını oturduğu sandalyesinin yanında bırakmış, masaya iyice kapanmış elindeki telefonla oyun oynuyordu. Oynadığı oyundaki olayların gelişimine göre yüzündeki heyecan, mutluluk ve hayal kırıklığı ifadeleri ardı ardına tekrarlıyordu. Bakmaktan kendini alıkoyamayan Luhan, kokunun hala geçmemiş olmasının verdiği mutlulukla hafifçe gülümsedi. İlk kez koku bu kadar uzun sürmüş, ilk kez kaybolmamış ve ilk kez bu kadar cüretkar olmuştu. Kafedeki tüm insanların silik olmasının aksine, o çocuk çok parlıyordu. Fazlaca parlıyordu. Ve şüphesiz... koku ondan geliyordu. Luhan sonunda kokunun merkezini bulmuştu. Sonunda onu kaybetmemişti. Henüz. Heyecanla yerinde titreyerek eline bir menü aldı ve sabırsızca ilerledi. Sonunda ilk kez bu kadar sahip olabildiği kokuya doğru ilerledi...





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 10, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

03:30Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin