Kardeşimin salak çığlıkları arasında bunalıma girmişken birden aklıma lanet kanatlarımın beni uçurabileceği aklıma geldi. Geniş kapşonlu siyah paltomu alıp uzaklaşmaya karar verdim ve en iyi yerin orman olabileceğini düşündüm. Tam dışarı çıkarken neden yüruyeyim ki diye düşündüm ve paslanmış bodrumda duran kırmızı bisikletimi karanlığın içinden zincirlerini söküp aldım. Soğuk hava dudaklarımı bir yandan kuruturken bir yandan da sakinleştiriyordu beni ve kanatlarımın ince damarlarına sanki soğuk havayı şırıngayla enjekte ediyorlarmış gibiydi. Ah sonunda çalı çırpıyla kaplanmış neredeyse bir kelebeğin kozası kadar sessiz bir ormana geldim. Ve işte tam istediğim manzara orada duruyordu. Manzaraya ilerlerken o da ne! Birden yağmur damlalarının kanatlarımı ıslatmaya başladığını fark ettim düşünmek için bile vakit yok. Hemen paslanmış bisikletimin ağır pedallarına yüklenerek hızlanmaya başladım. Fakat freni her ne kadar bassam da ne fayda bisiklet çokdan bataklığa saplanmıştı bile. Aman tanrım Bütün aksilikler beni bulmak zorunda mı!
Ben bisikletimi kurtarmaya çalışırken yağmur damlaları hızlandıkça hızlanıyordu ve eski bisikletimi orada bırakmam lazımdı, paltomu çıkarıp uçmayı denedim fakat mor ve şeffaf kanatlarım yağmur damlalarını bile kaldıramayacak kadar narindi. Ömrüm sanki her nefes alışımda beni yavaş yavaş hayata veda etmemi zorlayacak bir tercih yaptırmaya sürüklüyordu beni. Sadece karamsarlığın yolunda gitmekten başka bir çare de yoktu zaten. Böyle şeyler düşünürken kanatlarımın pullarının hızlıca döküldüğünü fark ettim ve kalbimin atışları çok yavaşlamaya başladı. Ormanın tozlu kokusu beni boğarken dizlerimin bağı çözüldü ve ayakta duramayıp kuru yaprakların üzerine yığıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
Science FictionTabii ki de kardeşimin doğum günü olduğu için çok mutluyum ama aklım hala bahçedeki o mor kelebekte. Sonunda doğum günü pastasının kesiyoruz ve afiyetle yiyoruz ama ağzımda böyle bir iğrenç bir tat var nedenini hala bilmiyorum ama herkes pastanın iç...