Lucan yeşil çimenlerin üzerine uzanmış, temiz havayı içine çekiyordu. Gök bulutluydu ve güneş doğrudan üzerine vurmuyordu. Doğruldu, bağdaş kurdu. Serin bir rüzgâr esiyordu. Ufuklarda orman başlıyordu, geri kalan her yer yeşillikti. Doğayı seviyordu Lucan. Ağabeyinin aksine zırh değil, kırmızı takımını giymişti. Birlikte ava çıkmışlardı ancak Lucan'ın amacı avlanmak değil, doğanın tadını çıkarmaktı. Ağabeyi Lucas, şu anda bir domuz ile dövüşüyor olmalıydı. Yanı başına bıraktığı kitabın üzerindeki böceği eliyle attı ve kitabı alarak sayfalarını karıştırmaya başladı. Efsaneler hakkındaki bir kitaptı bu. Kuzey efsanelerinin anlatıldığı bölüme geldi ve Dor Efsanesi'ni okumaya başladı.
Binlerce yıl önce Dor, prathanları kuzeyin derinliklerine sürerek bir krallık kurmayı başarmıştı. Prathanlar, dev, beyaz, vahşi yaratıklardı. Ancak akıllılardı. Dor'un bir prathanı sürdüğü söyleniyordu. Bütün bunların 'efsane' olarak geçmesinden hoşnut değildi Lucan. Kuzeylileri, onların efsanelerini ve kültürlerini seviyordu. Kuzeyde kar yağdığı söylenirdi. Lucan gökten yavaşça süzülen beyaz şeyleri görmek isterdi. Ve ak düzlükler vardı kuzeyde. Burada ne kadar yeşilse, kuzeyde o kadar beyazdı. Bir gün kuzeye gitmek, kuzeyli savaşçıları görmek ve onların dilinde konuşmak istiyordu. Hatta neredeyse sökmüştü kuzeyli dilini. Ancak Lucan bir prensti ve yönettiği bir şehir vardı. Lucan, Belegus hanedanından kendisini bir imparator olarak görmeyen ve olmak da istemeyen tek kişiydi.
Yanı başında dimdik bekleyen bir imparatorluk muhafızı vardı. Lucan'ın Sutus ile arası iyiydi ve ona dostça davranırdı. Bir Belegus, hatta imparatorun oğlu olmasına rağmen askerlerle aynı seviyede sohbet ederdi. Her bir Belegus'un on kişiden oluşan imparatorluk muhafızı birliği vardı. İmparator ise yirmi tanesine sahipti. Lucan'ın beş muhafızı şu anda valiliğini yaptığı şehirde eşini, oğlunu ve ailesini koruyordu. Dört tanesi Gammedos'a geldiğinde Lucan'a verilen odayı koruyordu. Sonuncusu, Sutus ise av süresince Lucan'ı korumakla görevliydi. Üzerinde omuzlarından göğsüne kadar uzanan çelik omuzluklar vardı. Yanlarından, kollara doğru kartal tüyleri sarkıyordu. Karnını koruyan bir zırhı da vardı ve kemerinde uzun kılıcı asılıydı. Vücudunun üst kısmında plaka zırh olmayan her yerde, hatta plaka zırhların altında bile örme zincir vardı. Belinden aşağı bacaklarına kadar sarkan kartal tüylerinin altındaki örme zincir de bacaklarını koruyordu. Kaynatılmış deriden sağlam botları vardı. Bir imparatorluk muhafızı iyi kuşanırdı. Sutus'un elindeki miğferin üst kısmında bir kartal başı çıkıntısı vardı ve miğferin sağına ve soluna uzanan büyükçe demir kanatlar, onun Beleganta İmparatorluğu'ndan olduğunu belli ediyordu. Miğferi taktığında, miğferdeki kartal başından sırtına kadar inen kırmızı tüyler vardı. Kara, kısa saçlıydı Sutus ve kahverengi gözleri vardı.
"Ağabeyiniz yaklaşıyor prensim" dedi Sutus.
Lucan başını kitaptan kaldırdı ve ağabeyinin iki muhafızıyla beyaz bir şey çektiğini gördü. Ayağa kalktı ve at arabasını hazırladı. Sutus yardım etmek için yanlarına gitti. Lucas'ın yüzünde her zamanki kibirli ve alaycı ifadesi vardı. İyice yaklaştıklarında Lucan, taşıdıkları şeyin bir ak geyik olduğunu gördü. Ak geyik, kadim Dor Krallığı'nın simgesiydi.
"Görüyor musun?" dedi Lucas nefes nefese geyiği çekerken. "Tam boynuna geçirdim mızrağımı. Haha!"
Ak geyikler saldırgan hayvanlardı. Normal bir geyik gibi kaçmazlardı, bu nedenle Lucas işini mızrağıyla rahatça halletmişti.
Lucas'ın zümrüt yeşili gözleri vardı, tıpkı Lucan gibi. İki kardeş çok benziyorlardı. Fazla uzun olmayan kahverengi saçlara sahiplerdi. Lucas'ın zırhı, imparatorluk muhafızlarından daha görkemliydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hükümdar
AdventureYeni bir hayat ve macera arayan cesur bir genç, hayatı boyunca dışlanan zeki bir prens, soyluluktan köleliğe düşen sadık bir adam. Hırslı, güçlü bir imparatorluk, Vatansever kuzeyliler, Entrikalarla dolu kum diyarı, Onurlu bir krallık... Barış istey...