Yorumlar için teşekkürler. İyi okumalar.*
''Seni bir daha görmek istemiyorum anne.''
Bunu ona çok küçükken söylemiştim. Şu anda yanımda olsa söyler miydim? Belki evet. Ama bu sefer beni parka götürmediği için değil, beni terk ettiği için söylerdim bunları. Beni yapayalnız bıraktığı için. Canımı delicesine yaktığı, bana yalan söylediği için...
Yırtıp attığım not parçacıklarının yağmurla ıslanmasını izlerken, belki de şu an burada olsa ona sarılmaktan başka bir şey yapmazdım diye düşündüm. Bu fikir aklıma gelir gelmez, kararsızlığımdan nefret ettim. Yıllarımı çalmış birini bu kadar kolay affedemezdim, kim olursa olsun.
Siyah kupamı sıkı sıkı tutarak içeri girdim. Okul fazlasıyla sessiz ve karanlıktı. Oysa beni korkutan bu değil, geçmişimdi. Ama ondan korkmamalıydım. Zaten Miya adlı küçük bir kız, tüm yaşadıklarıyla ve gözyaşlarıyla yıllar önce çekip gitmişti. Şunu kabullenmeliydim. Benim geçmişim yoktu. Bilgisayar odasının kapısını açıp içeri girdim. Eski yerime geçip şunları yazdım:
**** Yatılı Okulu Karanlık Bina Efsanesi
Anında bir haber yazısı çıkmıştı karşıma:
'' Karanlık bina hakkında birçok söylentinin dolaştığı şu günlerde elimize, oradaki öğrencilerden birinin günlüğü geçti. Günlükte sayfalar boyunca ''Miya'' adlı birinden bahsedilmiş. Kim olduğu bilinmeyen Miya'nın bulunması için her öğrencinin geçmişi araştırılacak. İşte günlükten bir kesit:
...Birkaç ay sonra burada olacak. Ona bakmak bile istemiyorum. Kim bilir ne kadar değişti son yıllarda. En çok rengarenk kupasını merak ediyorum. Onu öyle sıkı tutardı ki kupanın parçalara ayrılacağını sanırdınız. O, hakkında iyi duygular beslediğim tek kişi. Miya diye bağırışı, ilk tanıştığımızda adıyla dalga geçtiğim için ne kadar sinirlendiğini hatırlıyorum. Ama artık onu göremeyeceğim, bana öyle geliyor ki, bir daha ne onu ne de gün ışığını görebileceğim. Yine de o ve ...''
Ağzım açık bir halde ekrana bakarken ne düşüneceğimi bilmiyordum. Aniden gelen nota cevap vermek aklıma geldi. Kalem ve kağıt alıp şunları yazdım:
'Merhaba, ben Defne.'
İçimdeki kız çığlık çığlığaydı artık. Bunun nasıl bir his olduğunu bilirsiniz. Birileri sizi yok sayar ve siz çırpınır durursunuz varlığınızı belirtmek için. Ama bunun bir önemi yoktu, zihnim kızı susturmakta ustalaşmıştı. Parmaklarım notu hızlıca katladı ve panoya gittim. Kız sessiz sessiz ağlıyordu içimde. Umursamadan notu yerine yerleştirirken, kıza şunları söyledim:
''Sus artık Miya! Sen yoksun, hiç var olmadın sen.''
Minik kız sustu. İç çekip odama gittim. Dolunay uyumuştu, yatağıma uzandım ve minik kıza ninni söyleyerek uykuya daldım.
Ertesi gün ilk işim panoya gitmek oldu. Notun orada olması beni şaşırtmadı çünkü bundan neredeyse emindim. İçinde yazan şeyse olması gerekenin dışındaydı:
''Geçmişinden kaçmayı bırak artık.''
Yanımda kağıt vardı ve hiç zaman kaybetmeden şunları yazdım:
'' Bu seni ilgilendirmez.''
Haklıydım. Kim olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu ve geçmişim onu ilgilendirmezdi. Adımlarımı sıklaştırıp sınıfa girdim ve Güneş'in yanına oturdum. Sarı saçlarını düzeltip her şeyi bilircesine anlayışlı bir gülümsemeyle:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Hediye
RandomHer şey güzel olur sanıyordum. Filmlerdeki gibi... Mutlu bir son bekliyor beni sanıyordum. Yazık ki unutmuşum. Gerçek hayatta olduğumu, iyiliğimi değil kötülüğümü insanlarla çevrelendiğimi ve daha en başında şansız doğduğumu. Unutmuşum. Ne sanı...