Onların bakışlarına tepki vermeden etrafı süzmeye devam ettim. Zil çalmıştı of sese bak. Şu zil sesi yüzünden midem bulanıyo diye söylenerek dolabıma gittim çünkü dersimi bilmiyorum. Dolabın kapağını açtığım gibi lanetler okumam bir oldu. Ne demek ders biyoloji ya. Sınıf neresiydi diye söylenirken dolapların yanındaki sınıf olduğunu fark ettim.
İçeri girip en arkaya yönelirken inek arkadaşımız Ada en önde oturmuş hocayı bekliyodu. Arkadada Asya oturmuş başını sıraya eğmişti. Tabiki onun yanına gittim en öne geçicek değilim heralde. Yanına geçtiğimde kim olduğuma bakmak için başını kaldırdığında gülümseyip tekrar başını eğdi. Sınıfı süzerken Nihal'le Hande'nin de bu sınıfta olduğunu farkettim. Cam kenarında ikinci sıradaydılar. Ne zamandır bunlar ders dinlemeye meraklı. Neyse deyip yüzümü kapıya çevirdiğimde hoca giriyodu. Hocanın sınıfa girmesiyle bağırması bir oldu. Ne bağırıyonki sanki duymuyoz. Neymiş bu sınıfın hali neymiş miş miş. Erken gelseydinde sustursaydın. 3-4 dakika duyuru yaptıktan sonra derse geçti.
Ya anlamıyorum şu biyolojiyi ne işime yarıyıcak hücreler benim. Anlattıkça anlatıyo zaten. Geçen seneden beri konuları bitiremiyoruz. O kadar anlatma nereye gidiyo. Kadının bir cümlesinde 40 kelime var resmen. Tam başka bir şeye geçicekken kaşlarını çatıp kaş göz hareketleriyle birine bizimi önümüzdeki boş sırayımı gösterdi anlamadım. Ordan hocaam geçmeseem diye kişiye döndüğümde sahte sarı konuşuyodu. İtici ya. Bide cümleyi yayarak konuşuyo hocoom göçmösööm. Hocanın sert tepkisinden sonra yerinden kalkıp önümüzdeki boş sıraya geçip çantasından kalemle kağıt çıkardı ve birşeyler yazmaya başladı.
Yaklaşık 1-2 dakika sonra sayfayı doldurucak kadar uzun bi yazı yazmıştı. Ben burdan hocayı zar zor gördüğüme göre o beni ordan hiç görmez diye düşünüp telefonumdan kamerayı açıp kapıda doğru tuttum. Biraz yakınlaştırıp netliği ayarladığımda yine okuyamadım. Şu aklım bi günde doğru dürüst bi plana çalışmazmı diyip telefonu cebime koydum ve Asya'yı dürtüklediğimde tepki bile vermedi. Neyse deyip başımı koyduğumda uyuyasım yoktu. Bende telefonu çıkarıp başımı sıraya dayadım. Biraz instagramda dolaştıktan sonra bi koku tüm burun direklerimi yıkıp geçmişti. Bune be böyle dışkı gibi diye iç geçirdiğimde önümde Hande'nin oturduğunu hatırladım. Sığır gibi bişey kokuyo resmen başım ağrıdı. Koku tam hafifledi derken yine şiddetleniyo. Resmen içime işledi diye düşünüp Hande'ye "Bir çiftliğinizin olduğunu bilmiyordum öğrendiğim iyi oldu" diye mesaj attığımda bildirim sesini tüm sınıf duymuştu. Hahah salak sessize almamış.
Hoca buraya baktığında Asya'la dersi dinliyormuşçasına hocaya baktık. Aslında Asya'nın kalktığını farketmemiştim ama kim olsa kalkar ölüyü bile diriltir o derece bi koku. Hande üst üste özür dileyip hocaya kendini affettirdi yine. Hoca derse döndüğünde telefonundan gelen mesaja bakıp "Neyden bahsediyosun sen" diye mesaj attığında "Sanırım bunu sen daha iyi biliyosun ya" diye mesaj çekip onun duyucağı şiddette güldüm ve Asya'ya
—Yakınlarda çiftlik var heralde diyip aynı kokunun gelmemesi dileğiyle başımı tekrar sıraya koydum. Hande "Sanırım birşeyleri yanlış anladın"yazıp önündeki çocuğun fotoğrafını yollamasına karşılık "?" Yazdım ve cevap olarak "O kokunun benden geldiğinimi sandın? Haha ciddimisin sen? Sanırım koku ondan geliyo" yazdığında "ukala sürtük" yazıp yolladığımda telefonu kilitleyip cebime koydum. Sol tarafımdaki çocuğa kaç dakika var diye sorduğumda bilmiyorum demesine karşılık Asya'nın silgisini kafasına fırlattım. Çocuk öyle yüzüme bakarken
—Kaldır o kıçınıda silgiyi ver dediğimden 2-3 saniye sonra zil çaldı. Çocuk silgiyi uzattığında "yarım saniye falan varmış" diyip gülmesine karşılık
—yirim siniyi filin virmiş diyip Asya'yı dürtükleyip Ada'nın yanına gidip yanına geçtim ve
—Naber inek dediğimde onun cevap vermesine izin vermeden
—Sen diğer inekler gibi kokmuyosun diyip kendi çapımda espri patlattım.