Sabah, belki bir sonbahar sabahı. Gök mavisine kavuşmuş, yağmur çiseliyordu Mardin'e, ansızın kapı çalındı, Yekta olmalıydı bu. -Günaydın Leyla, bugün Londra'ya gidiyorum, son kez görmeye geldim seni.
Leyla susmuştu, ne diyeceğini bilemiyordu, sevdiği adam, biriciği Yekta gidiyordu. -Gidiyorsun demek.
Diyebildi sadece.
-Evet Leyla bugün Mardin'e ve beni 4 yıl boyunca yalnız bırakmayan sana veda ediyorum.
Yekta'nın son cümlesi yankılanıyordu sarı duvarlarda, yağmur daha bir delilenmişti sanki.
Dört sözcük döküldü Leyla'nın kuru dudaklarından;
-Yolun açık olsun, Yekta.
Son kez mi sarılmıştılar, Yekta gidiyordu ve Leyla.. Leyla'nın gitme diyecek cesareti var mıydı, kaç kişilikti bu şehir.. Yekta ve Leyla evden çıkmış terminale doğru yürüyorlardı, her ikisi de susmuş, yağmur konuşuyordu "Gitme diyordu, gitme Yekta..." terminale vardıklarında;
-Bunu hiç ayırma yanından Yekta
Diyerek puşisini sıkıştırdı Yekta'nın avuçlarına Leyla
-Ayırmayacağım Leyla, hoşça kal
Diyerek otobüse doğru yürüdü Yekta..