GÜNEŞ HERKES İÇİN PARLAR

45 3 0
                                    

Zihnimdeki düşüncelerden biraz olsun arınmak için elimde saatlerdir duran ama tek sayfa okuyamadığım kitabımı hemen yanımda duran meşeden yapılmış sehpaya koyup oturduğum yerden kalkıp pencerenin hemen önünde duran küçük taburenin üzerine oturup dışarıyı seyretmeye başladım. Bir süre sonra sıkılınca oturduğum yerden kalkıp mutfağa kahve yapmaya gittim. Kahveyi yapıp geldikten sonra tekrar yerime yerleşip dışarıyı izlemeye devam ettim. Bugün çok fazla işim olmasına rağmen, bir yandan da oyalanmak için büyük bir çaba sarf ediyordum.

Bardağımın dibinde kalan kahveyi de iyice içtikten sonra, dün eve gelir gelmez yatağımın üzerine attığım ceketimi üzerime giyip evden çıktım. Önce biraz hava almak için sahilde yürümeye karar verdiğim için sahile doğru yürümeye başladım. Hafif hafif esen rüzgarın, üşütmeyecek cinsten olması bir de bunca derdin arasında hastalıkla uğraşmamam için bana oldukça yardım ediyordu. Sahilde ki insan sayısının bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar olması kafamı dinlemem için ideal bir sayıydı. Hatta kimse olmasa daha güzel olurdu. Bir an insanlara "Gider misiniz buradan? yalnız kalmak istiyorum" demeyi düşünsemde, insanları kendime göre yönlendirmeye çalışmanın ne kadar yalnış bir şey olduğunu düşününce hemen bu fikirden vazgeçtim. Bir süre daha sahilde yürüdükten sonra havanın kararmaya başladığını görünce artık gitmem gerektiğini düşünerek hastaneye doğru yürümeye başladım. Çok geçmeden hastaneye vardığımda hemen odama giderek babamı beklemeye başladım. Zaman geçtikçe içimde ki korku, tedirginlik duyguları kendini yüzeye çıkarıyordu. Ve bu da bende arkama bakmadan koşup gitme isteği uyandırıyordu.

Kapımın arkasından gelen ayakkabı sesleriyle derin bir nefes ayağa kalktım. İçeriye sırayla babam, Babamın sağ kolu olarak gördüğü adnan ve hem avukatı hem de sevgilisi olan gözde girdi. Babamın masamın önündeki deri koltuğa yerleşmesiyle ben de yerime oturup babamın konuşmaya başlamasını bekledim. Babam yine her zaman ki gibi cebinden çıkardığı sigarayı adnanın yakmasını bekledikten sonra, sigarasından bir yudum alıp kül tablasına koyup ellerini kucağında bağladıktan sonra "umarım doğru kararı vermişsindir" bunu iğneleyici bir tonla söylemişti. Babamın doğru karar adında söylediği şey bir insanın hayatını bitirebilme olasılığı olan bir karardı. Ama babam alışıktı. İnsanların hayatını bitirecek kararlar almayı. Kendi ellerinde hiç eksik olmayan kan kokusunu benim elimede sıçratmak istiyordu. Ve başaracaktı. Kahretsin ki, başaracak... Yine o kazanacak. beni kendi karanlık dünyasına çekmemesi uğruna kendime yeni bir düzen kurmuştum, ama babam bu düzenimi de yerle bir etmeyi başardı. Yüzümü avucumun içine aldıktan sonra ellerim yüzüne boğuk çıkan sesimle "kabul ediyorum" dediğimde babamın kalın ve gür sesli kahkahası odanın içinde yankılanmıştı. Her ne kadar kendimi tam hazır hissetmesem de ellerimi yüzümden çıkarıp babamın mutlu yüzüne baktım. Ve o an dünyada duymayı son kez bile istemeyeceğim cümle babamın ağzından döküldü. "gittikçe bana benziyorsun" yüzümdeki tiksintiyi saklama gereği duymadan babamın gözlerinin içine bakıp "Eğer sana benzeseydim şuan elimde senin kanının kokusu olurdu" Babam cümlemin sonunda biraz sarsılsa da kendini hemen toparlayıp konuşmaya başladı."eğer elinde kan kokusu olacaksa ben ölmeye razıyım sevgili kızım" Derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalkıp babamın oturduğu koltuğun yanına gelip "iğneyi ver" dedim kaba bir şekilde. Babam başıyla Adnan'a çantayı işaret etti. Adnan elindeki deri çantanın düğmesini açıp kocaman iğneyi çıkarıp babama uzattı. Umursamadan iğneyi alıp yürümeye başladım. Kapıyı açıp odadan çıkmak üzereyken babam "bol şanslar" diyerek kendince beni motive etmeye çalıştı.

Koridorda yürürken bir anda iğneyi saklamayı unuttuğumu hatırlayınca iğneyi hemen gömleğimin cebine koyup elim cebimde yürümeye başladım. Odaların numaralarına incelerken rahat davranıyordum çünkü birazdan kamera kayıtları yok edilecekti. Doğru odayı bulduğumda kapının kulpunu tutup bir kaç saniye bekledikten sonra etraftaki insanların dikkatini çekmemek adına içeri girdim. Odanın içine baktığım da hastane olmasına rağmen zenginlik kokuyordu. Ve bu birazda olsa vicdanımı rahatlatıyordu. Çünkü genellikle zengin çocukların küstah ve her şeyi parayla alabileceklerini düşünen budalalar olduğunu düşünürüm. Ve belkide birazdan yapacağım iğne bu zengin çocuğun ölümüne sebep olacaktı ve dünyadan kötü bir insan ayrılacaktı. Rahatlamışlığın verdiği hisle cebimden iğneyi çıkartıp hazırladım, çocuğun kolunu tuttuğum anda onunda benim gibi zengin olmayı seçmemiş biri olduğunu aklıma gelince duraksadım. Belkide birazdan benim yapacağım iğne iyi bir insanın hayatını sonlandıracaktım. Nerden bilebilirim ki. İğneyi kenara bırakıp yatağın yanına oturdum ve babamın dediklerini düşündüm 'ölmeme riski ölme riskinden daha fazla' bu cümleyi tekrar tekrar içimden söyleyip ayağa kalktım ve kenara bıraktığım iğneyi aldım, ve kolunu tutup iğneyi hızlıca batırdım ve iğnenin arkasına bastırdım. İğneyi cebime atıp koşarak odadan çıktım. İnsanların bana baktığını hissetsem de bir doktorun her zaman koştuğunu aklıma getirerek umursamadım. Odama girdiğimde kapının arkasında biraz soluklandıktan sonra babamın yanıma gelip"iğneyi vurdun demi?" sorusuna başımla cevap verdikten sonra masamın üstündeki sürahiden bardağıma su doldurup içtim.

Koltuğuma oturup babamın telefon görüşmesini bitirmesini bekledim. Babam telefon görüşmesini bitirir bitirmez "ne olacak şimdi çocuğa" babam telefonunu ceketinin cebine koyduktan sonra soruma "biraz şansın varsa geberir yoksa sakat kalma riski var" diye cevap verdi. Şaşkınlık içinde babamın oldukça soğukkanlı yüzüne baktım. Babam omuz silktikten sonra "daha büyük bir sorunumuz var" dedi bana bakarak. Bunları bana söylememiş olmasına oldukça sinirliydim. Kim bilir şimdi neler söylecekti. "eğer çocuk sakat kalırsa. ona sen bakacaksın" Bana söylememiş olduğunu düşünerek gözdeye baktım. Gözde' de aynı şekilde bana bakıyordu. Hem de sadece gözde değil Adnan ve babamda bana bakıyordu. Bu demek oluyordu ki... hayır! oturduğum yerden kalkıp "böyle bir şey söz konusu bile olmaz" dediğimde babamda ayağa kalkıp "eğer kabul etmezsen; Yarın bir bakarsın görüntüler polislerin elinde" babamın beni tehdit ettiğini anlayınca merak ederek " peki neden? Çocuk sakat kalırsa sen intikamını almış olacaksın işte!" dediğimde babam bağırarak "o çocuğun şerefsiz babasına acıların en büyüğünü yaşatmak istiyorum anladın mı? eğer ben bu şekilde olayı bırakırsam babası çocuğu yurt dışına götürüp tedavi ettirebilir ve bir daha benim elime böyle bir fırsat geçmeyebilir. Hatta belki koruduğun daha doğrusu korumaya çalıştığın çocuk iyileştiğinde benden intikam almak için seni öldürebilir." Büyük adımlarla odamdan çıkan babam ve yaverlerinin arkasından masanın üzerinde ki vazolardan birini attığımda bile hıncımı tam olarak alamamıştım.

Şimdi ne yapmalıydım çocuğun iyileşmesi için ya da ölmesi için duamı etmeliydim? hiç birini yapmamalıyım. Çünkü hangisini yapsam diğer tarafın ucu yine bana dokunacak. Eğer çocuk ölürse. Ellerim kana bulanmış olacak. Eğer ölmezse bataklığın en dibine batacağım. Hiç bir şey bilmesem de, tek bildiğim bu hikayenin mutlu sonla bitemeyecek kadar karanlık olduğu...

GÜNEŞ HERKES İÇİN PARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin