Dünün stresinden uyuyamamış olmanında verdiği stresle komodinin üzerinde çalan saati alıp yere fırlattıktan sonra bir süre daha oyalanIp yataktan kalktım. İlk başta hastaneye gitmemeyi düşünsemde evde duvarların üstüme üstüme geleceğini bildiğim için dün eve geldiğimde çıkarmadığım kıyafetimin üzerine uzun bir ceket giyip hemen çıktım. Dışarı çıktığımda havanın güneşli olduğunu gördüğüm için hastaneye yürüyerek gitmeye karar verdim. Kısa bir yürüyüş ardından hastaneye vardığımda hemen ceketimi çıkarıp önlüğümü giydim ve koşarak isminin yankı olduğunu öğrendiğim çocuğun odasına doğru yürümeye başladım. İçeriye girip girmemek arasında kaldığım sürede kapının önünden geçerken bana bakan insanların olduğunu görünce kapıyı açıp içeri girdim. İçeride bir arkası dönük serum takan bir hemşire olduğunu görünce telaşlanıp hemen oradan gitmek istesemde hemşirenin beni görmesiyle olduğum yere çakıldım. Sonra hemşirenin benim bu hastanede en yakınım olan defne olduğunu görünce derin bir nefes aldım. Defne şaşkın gözleriyle beni süzdükten sonra "alaska bir şey mi oldu?" diye sordu. Her ne kadar Defneye yalan söylemek istemesemde şimdilik bu mevzuyu bilmemesi gerektiğini düşünerek "seni arıyordum" diyerek yalan öyledim. Defne arkasında yatan çocuğa baktıktan sonra "hadi çıkalım" diyerek kapıya doğru gitmeye başlayınca bende mecburiyetten arkasından gittim. Odadan çıktığımızda defne "ne oldu alaska?" diye sordu meraklı bir yüz ifadesiyle. Stresten terleyen elimi defnenin omuzuna koyup "arkadaşımı özlemiş olamaz mıyım arkadaşımı" diye sordum sahte bir sitemle. Defne gülümseyerek "tabiki özleyebilirsin " dediğinde onu kandırmanın vermiş olduğu rahatsızlıkla defnenin yanından ayrılmak için bir sebep ararken defne beni kantine çay içmeye davet ettiği için içimdeki suçluluk duygusuyla onunla alt kattaki kantine indim ve çay söyledik. Defnenin bu hastaneye ilk istemeye istemeye geldiğimde nasıl benim yanımda olduğu aklıma geldiğinde içimdeki suçluluk duygusu daha da kabarmıştı. Tam mutlu olacağım dediğim anda hayatım mutsuzluğun en dibini yaşardı, alışmıştım. Ama bu sefer gerçekten mutlu olacağıma inanmıştım en çokta buna üzüldüm. Defnenin ne zaman kalkıp aldığını görmediğim çayımın içine iki şeker atıp karıştırdım ve küçük yudumlarla içmeye başladım. Benim aksime sessizlikten sıkılan defne derin bir nefes verip konuşmaya başladı. "uzun zamandır yoksun ortalarda" inanmasını istediğim için samimi bir gülümseme eşliğinde "biraz uzaklaşmak istedim." kafasını sallayıp çayından içmeye devam etti. Soğumaya yüz tutmuş çayımın dibini içtikten sonra defneye "ben yukarıdayım" diyerek oradan uzaklaştım.
Koşar adımlarla yankı denilen çocuğun odasına girdim. Kapıyı kapattığımda derin bir nefes alıp yatağa doğru yürüdüm. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup çocuğun yüzündeki yaraları izlemeye başladım. Alnının sağ tarafındaki morluğa dokunduğumda, ellerimi hemen çekip birbirine bağladım. Hiç tanımadığım birinin bu denli acı çekmesi suçsuz olmama rağmen kendimi suçlu hissettiriyordu. Defnenin ya da herhangi birinin gelmesini istemediğim için yankıya birkez daha bakıp odadan çıktım. Önlüğümün cebinden çıkardığım telefonu açtığımda babamın aramalarını görünce derin bir nefes alıp aradım. Eve gelmem gerektiğini, konuşması gereken şeyler olduğunu söyleyerek telefonu kapattı. Odama gidip önlüğümü bırakıp ceketimi aldıktan sonra eve doğru yola koyuldum. Eve vardığımda kapıyı açan üvey annem Sanem Hanımdı. Babamın beni çalışma odasında beklediğini söyleyince direk çalışma odasına gittim. Babam her zamanki gibi siyah deri koltuğuna oturmuş beni bekliyordu. Beni görünce her şey normal havasında olan kahkahasını atıp "Hoşgeldin kızım" dedi. Bir şey söylemek yerine başımı salladım. Bir an önce benden ne istediğini söylemesini ve çıkıp gitmeyi istiyordum. Babam inadına beni bekletmek ister gibi önündeki kağıtları karalayıp yavaş yavaş konuşmaya başladı. "o çocuğun bütün yetkisini ele almanı istiyorum" şaşkın ve anlayamadığımı gösteren yüz ifademle "nasıl yani" diye sordum. Babam tüm soğukkanlılığıyla "bundan sonra yankıdan sen sorumlusun" dedi. Her ne kadar itirazlarımı dile getirsem de babam kararlıydı. Koşar adımlarla oradan çıkıp defneyi aradım ve hemen sahile gelmesini söyledim. Sahile geldiğimde boş bir banka oturup defneyi beklemeye koyuldum. Defne geldiğinde vakit kaybetmeden olanları ona anlattım. Defne soğukkanlılıkla dinledikten sonra "biliyorum" dediğinde şaşkınlıkla defneye bakakaldım. Güçlükle "nasıl?" diye sorduğumda defne "baban yankıyı ilk benim evime getirdi. Durumu çok kötüydü. Yankıyı yaşatmazsam beni öldüreceğini ve sana söylememem gerektiğini söyledi." Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemezken "ne zamandan beri yankıyı tanıyorsun" dediğimde defne "üç ay" diye cevap verdi soruma. Babamın bana değilde defneye güvenmesinin nedeninin defnenin benden daha korkak olduğunu bilmesi olduğunu düşünüyordum ki zaten öyle olmasa bile babam herkese istediğini yaptırmayı kendine borç bilmiş zavallı bir adamdı, her şekilde tehdit ederek dediklerini yapardı. Şimdi asıl sorun yankı babamın düşmanının oğluysa yankının babası neden babamdan intikam almıyordu. Alıyorsa da babam niye bizi uyarmamıştı dikkatli olmamız konusunda. Düşüncelerim beynimi içinde büyük bir yer kaplarken derin bir nefes aldım ve defneye "hastaneye kayıt yapıldı mı yankı için" diye sordum. Defne denizin orada oraya savurduğu dalgalara bakarak "sahte bir kayıt yapılmış" dedi. Nasıl böyle bir şey olabildiğini sormayacaktım çünkü babamın hastanesinde, babamın dediklerini yapmayı marifet gören kişiler eminim ki bunu da halletmişlerdir. Defneyle biraz daha konuştuktan sonra eve gideceğimi söyleyip defnenin yanından ayrıldım. Eve gider gitmez bilgisayarımı açıp yankı hakkında bir şeyler aramaya başladım ama ne yazık ki bulamadım. Yarın yankının yanına gitmeyi aklımın bir kenarına yazıp bir kahve yapıp balkona çıktım. Biraz balkonda vakit geçirdikten sonra içeri girdim ve kendimi uykunun güvenli kollarına attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ HERKES İÇİN PARLAR
Ficción GeneralGüneş ne olursa olsun parlamaya devam eder...