#2

35 6 0
                                    

Sisli tepelerin ardından doğan güneş nihayet kendini göstermeyi başarmıştı. Herkesten önce gözünü açan Victor, çadırında not defterine bir şeyler karalıyordu. Yazmayı bıraktı ve kafasını kaldırıp bir şeyler daha düşündü. Daha sonra bir kaç şey daha yazdı ve defteri hızlıca kapatıp yastığının altına koydu.
Ardından Martin uyandı. Uyanır uyanmaz çadırından çıktı. Kamp ateşinin yanındaki kütüklerden birine oturan Victor'u fark etti. Yavaşça yanına ilerledi ve kütüğe oturdu:
-Iı, Victor değil mi?
-Hı hı.
-Düşüncelisin?
Victor'un cevaplamasına yer kalmadan Jhon geldi:
-Oo, arkadaşlar. Erkencisiniz?
Martin Victor'a bir gülüş attı ve:
-Evet biraz öyle oldu.
Hemen sonra herkes uyanmış kütüklere sıralanmıştı. Ancak bir kişi eksikti. Jhon:
-Birimiz hala uyukluyor anlaşılan ha?
Herkes birbirine bakmaya başladı. Muhtemelen eksiği arıyorlardı. Grace atıldı:
-Jhon, sanırsam Sophia yok.
-Çadırına bir göz atmaya ne dersin?
Grace yavaşça doğruldu ve Sophia'nın çadırına doğru yürümeye başladı. Patrick:
-Hey Jhon, adamım yemek nerede ha?
-Patrick, biraz sabret. Biliyorsun bugün balık tutacağız.
-Bilmiyordum, ne zaman gideceğiz?
Jhon bu soruyu duymazlıktan geldi.
Patrick abartılı bir somurtma taktı yüzüne. O sırada Sophia'nın çadırından acı bir ses geldi:
-Hey çocuklar, Sophia'ya bir şeyler olmuş!
Jhon ayaklanan herkesi oturttu ve koşarak çadıra geldi. Grace:
-Jhon, uyanmıyor, hareket etmiyor!
-Grace ne var bunda, belli ki hala uyuyor!
-Adamım, Sophia nefes almıyor! Ölmüş!
-Saçmalama, çekil kenara.
Jhon Sophia'nın nabzını kontrol etti. Gerçekten de atmıyordu. Grace'ye döndü:
-Sophia uyuyor.
-Hadi ama Jhon, nabzını kon..!
-Şşhh. Uyuyor işte, rahat bırak da uyusun!
-Bunu yapamazsın.
-Bal gibi de yaparım, eğer ağzından bir şeyler kaçıracak olursan durumun vahim.
-Hey Jhon, hadi ama sakin ol biraz. Benden laf çıkmaz.
Jhon Grace'nin gözlerine derin derin baktı ve kolundan tutup dışarı çıkardı. Diğerlerine bağırdı:
-Sophia biraz hastalanmış. Muhtemelen kamp boyu çadırında kalacak. Açıkçası onun yerinde olmak istemezdim.
Lily'nin eline dayadığı kafası doğruldu. Ardından gözlerini devirdi. O sırada Jhon Lily'ye odaklanmıştı. Dünkü tartışmadan sonra Sophia'nın muhtemel katillerinden biri olabilirdi. Lily Jhon'un kendisine baktığını fark etti ve yine doğruldu. Bu sessiz bakışmayı Louis bozdu; ağzına dayadığı koca şarabı indirdi:
-Ah hadi ama, ne zaman şarap içeceğiz dostum?
Henry:
-Elinde koca bir şarap şişesi varken bunu söylemek zordur sanırım.
Louis bu sözlere aldırmadan şişeyi tekrar dikti. Patrick adeta yalvarıyordu:
-Jhon, hadi ama dostum. Açım diyorum. Geberip gideceğim!
Jhon derin düşüncelerinden uyanmıştı:
-Haklısın, hadi; erkekler beni takip etsin!
Jhon tüm erkekleri arkasında topladı ve bir çadıra getirdi. Bu çadır muhtemelen alet edevat ve malzemelerin bulunduğu çadırdı. Çadırdan sekiz tane olta aldı:
-Arkadaşlar, yakında bir yerlerde küçük bir gölet bizi bekliyor. Beni takip edin!
Bunu demesiyle küçük gölete doğru harekete geçtiler...

THE CAMPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin