#4

29 2 0
                                    

Ella'yla birlikte diğer kızlar da ayağa kalktı:
-Neler oluyor, helikopter neden geldi?
Jhon hızla helikoptere yaklaştı. İçinden Sam'e sövüyordu. Aptal adam! Helikopteri herkesin önüne mi indirttir dedim ben! diye geçirdi içinden. O sırada Grace yanına geldi:
-Jhon, cesedi koyacağımız helikopter bu mu?
-Maalesef evet.
-Bu saçmalık! Herkesin içinde nasıl koyacağız cesedi?
-Sus be kadın, sus! Biliyoruz herhalde, izin ver de bir düşünelim!
Grace bunun üzerine suratını astı ve diğerleri gibi helikopterden inen adamı izlemeye başladı. Helikopterden inen adam iner inmez konuşmaya başladı:
-Arkadaşlar, merak etmeyin hiç bir sorun yok. Sadece kamp alanını kontrol etmek için buradayım.
Jhon az da olsa rahatlamıştı. Ancak herkesin gözü önünde de cesedi koyamazdı:
-Hadi, şimdi herkes dağılsın! İzleyecek bir şey yok.
Henry:
-Bence izlememizde bir sakınca yok, değil mi arkadaşlar?
Herkes Henry'yi onaylarcasına başını salladı. Jhon içinden sövüyordu. Helikopterden inen adam:
-Arkadaşlar dediğim gibi sadece kontrol. Ama yine de siz bilirsiniz.
Jhon adamın bu kadar rahat davranmasına dayanamıyordu. Adamı kolundan tuttu ve helikoptere bindirdi. Kapıyı da kapattı:
-Sen aptal mısın be! Sam sana ne dedi!
-Jhon sakin ol! Helikopteri al ve hemen kamp alanına git dedi.
-Onu biliyoruz herhalde, neden gelip de orta yere iniş yapıyorsun!
-Başka iniş yere varsa göster oraya gidelim çok bilmiş!
-Pekala pekala, şimdi ne yapacağız?
-Bak, şimdi sakin davranmamız gerekiyor. Dikkat çekmek hiç de iyi olmaz.
-Ceset? Ya cesedi nasıl koyacağız?
-Ben akşamı bekleyelim diye düşünmüştüm. Ama acele diyorsan hemen bir plan yapabiliriz.
-Akşam da mantıklı ama cesedin daha fazla burada durmasına tahammül edemem. Hemen bir plan yapalım da götür şu lanet cesedi.
-Peki. O zaman ilk olarak herkesin dikkatini başka yere çekmemiz gerekecek.
-O nasıl olacak?
-Yani mesela küçük bir gezi ile onları kamp alanından uzaklaştırabiliriz.
-Hmm, kulağa fena gelmiyor. Yalnız bir sorun var.
-Neymiş o?
-Cesedi tek başına taşıyabilecek misin?
-Sanmıyorum, zaten ikimiz taşımayacak mıyız?
-Dostum senin lanet aklın nerede ha? Herkesi geziye ben götüreceğim!
-Hadi ama, şu Grace denen kıza söyle o götürsün!
-Herkesin ona uyacağını mı sanıyorsun?
-Neden olmasın?
-Şöyle yapsak; sen Grace ile birlikte taşısan cesedi?
-Yok artık, kadına ceset mi taşıttıracaksın!
-Tamam tamam, şimdi ben Grace ile konuşacağım. Herkesi uzaklaştırdığında cesedi bindiririz sen de bir an önce burayı terkedersin.
-Tamamdır.
Dışarıda hiç de iyi niyetli konuşmalar yoktu. Lily:
-Ne bu şimdi? Dışarıda konuşamazlar mıydı?
Joseph atladı hemen:
-Belli ki özel bir şey.
Grace bir az önce üstünde bayağı düşündüğü şeyi söylemenin zamanı geldiğini farketti:
-Iı, çocuklar. Helikopter Sophia'yı götürmek için geldi. Biliyorsunuz, durumu iyice kötüleşti.
Joseph:
-Ne! Sophia gidiyor mu?!
Martin sırıtıyordu:
-Noldu Joseph, aşık mı oldun?
Joseph kızarmıştı. Bunun üzerine daha fazla konuşmadı. Emmy:
-Kızın şansa bak. Çekilişte adı çıkıyor, bir gün sonra da hastalanıp gidiyor. Doğrusu onun adına çok üzüldüm.
O sırada Jhon helikopterden indi. Çok gergin duruyordu. Daniel:
-Ee Jhon ne oldu?
Jhon Daniel'a cevap vermeden Grace'e yaklaştı ve kolundan tutup helikoptere bindirdi. Hızla kapıyı kapattı.
Grace:
-Jhon ne yapıyorsun! Şimdi herkes ne konuşuyorlar içeride diye meraktan çatlıyor! Kim bilir ne akıllarına gelecek! Hatta Sophia'nın öl...
-Grace sus artık!
Grace Jhon'un bağırması üzerine azarlanmış bir çocuk gibi başını öne eğdi. Jhon devam etti:
-Şimdi diyeceklerimi çok iyi dinle. Tamam mı!?
Grace başını kaldırdı ve hafifce aşağı yukarı salladı.
-Şimdi biliyorsun, herkesin önünde cesedi helikoptere bindiremeyiz. Bu yüzden herkesi başka bir yere çekmemiz gerekiyor. Bunu da sen yapacaksın.
-Ne, nasıl?
-Az sonra indiğin anda herkesi toplayacaksın ve benim bir gezi düzenlediğimi ancak bir işim olduğundan bu geziyi senin yöneteceğini söyle.
-Fakat herkes Jhon'un ne işi olabilir ki diye düşünmeye başlayacak.
-O da olacak artık. Başka çaremiz yok.
-Aslında var.
-Ne, ne var?
-Jhon kızma ama ben dışarıda herkese Sophia'yı hastalandığından dolayı helikopterle götürecekler dedim.
-Ne! Ne dedin!? Aptal kadın, aptal!
O sırada helikopteri getiren adam araya girdi:
-Hey Jhon, sakin ol. Aslında Grace doğru bir şey yapmış. Hem böylece Jhon'un ne işi var dediklerinde söyleyecek bir sebep çıkmış oldu.
Jhon:
-Aslında, evet haklısın. Tamam, hadi Grace herkesi eksiksiz bir şekilde geziye çıkar.
Grace helikopterin kapısını yavaşça açtı ve hızla kapattı. İndiğinde herkesin gözü ondaydı. Grace:
-Iı, arkadaşlar! Herkes beni dinlesin!
Jhon bir gezi düzenlemeye karar vermiş ancak bildiğiniz gibi Sophia hasta ve onu helikoptere bindirmesi gerekiyor. Yani geziyi o yönetemeyecek.
Joseph:
-Bir dakika bir daka, sakın geziyi senin yöneteceğini söyleme!
-Evet, aslında öyle.
-Grace hadi ama, Sophia buradan gidecek ve ben onu son kez de olsa göremeyeceğim öyle mi?
-Joseph maalesef. Yapacak bir şey yok.
-Hayır! Ben geziye gelmiyorum. Sophia'yı görmeden şuradan şuraya gitmem!
-Joseph geziye herkes katılmak zorunda!
O sırada konuşmaları helikopterden dinleyen Jhon indi:
-Çocuklar, Grace size her şeyi anlatmıştır. Hadi herkese iyi eğlenceler!
Joseph:
-Hayır Jhon ben gitmiyorum!
-Nedenmiş o?!
-Sophia'yı son kez görmek istiyorum.
-Joseph bu mümkün değil. Geziye katılmak zorundasın.
-Neden şimdi herkesin önünde bindirmiyorsun? Hastalığı bir anda bulaşacak değil ya!
Jhon daha fazla söz etmeden Grace'e işaret yaptı. Grace:
-Hadi gidiyoruz!
Joseph gitmemekte kararlıydı:
-Ben hiç bir yere gitmiyorum!
Jhon artık sinirlenmişti:
-Joseph eğer gitmezsen, kamptan kovulacaksın!
Joseph neye uğradığını şaşırdı. Aslında deliler gibi aşık olduğu Sophia ile birlikte geri dönmek isterdi. Ancak bunu kamptan sonra da yapabilirdi. Muhtemelen kısa da olsa bir süre ondan ayrı kalacaktı. Jhon'a ters bir bakış attıktan sonra:
-Hadi Grace gidelim!
Böylece herkes çantasını topladı ve yürüyüşe başladılar. Ağaçların arasından kaybolana kadar Jhon onlara baktı. Artık yeterince uzaktalardı:
-Hadi Richard yapalım şu işi!
Jhon hızla Sophia'nın çadırına yöneldi ve fermuarı açtı:
-Richard, dostum burası leşten de berbat kokuyor.
-Hadi söylenme de tut şunun kollarını.
Jhon çadıra girdi ve Sophia'nın kollarından tuttu. Richard da ayaklarından tutmuştu. Cesedi hızla helikoptere taşıdılar. Jhon çadıra tekrar yöneldi ve eşyaları toparlayıp helikoptere getirdi. O sırada Richard cesedi getirdiği tabuda yerleştiriyordu. Jhon kapağı kapatmadan önce cesedin üstüne bir battaniye örttü. Richard:
-Tamam herhalde?
-Dostum çadır ne olacak?
-Tamam şu çadırı da halledelim!
Helikopterden indiler ve daha bir gün önce kurulmuş olan çadırı söktüler. Ardından katlayıp helikoptere koydular. Richard gidebilirdi artık. Richard:
-Jhon, her şey tamam değil mi?
-Evet.
Tam Richard kapıyı kapatacaktı ki Jhon:
-Hey, Richard!
-Evet?
-Saol dostum.
-Her zaman Jhon.
Sıcak samimi bir bakışmanın ardından helikopterin pervaneleri dönmeye başladı. Yavaş yavaş havalandı, yeterince yükselince de ilerledi ve bir hayli uzaklaştı. Jhon derin bir "Oh!" çekti. Ciddi anlamda rahatlama gelmişti içine. Daha sonra çadırına girdi ve Sam'i aradı:
-Sam, dostum iş tamam.
-Tamamdır Jhon, size güvenebileceğimi biliyordum.
Telefonu kapatıp masasına koydu ve tulumuna uzanıp dinlenmeye başladı.
O sırada Grace'in yönetimindeki yürüyüş bir hayli sıkıcı geçiyordu.
Henry:
-Tam yarım saattir yürüyoruz ama şuana kadar ağaçtan başka bir şey görmedim!
Lily:
-Grace ben çok sıkıldım!
Grace'in aklı Sophia işindeydi. Düşüncelere o kadar dalmıştı ki Lily'yi duymamıştı. Lily:
-Hey, Sophia! Kime diyorum ben!?
Sophia Lily'nin bağırmasıyla kendine geldi:
-Ne var Lily!?
-Kafan nerde senin? Sıkıldık artık, ağaçtan başka bir şey yok burada! Hadi artık geri dönelim.
Grace, Sophia işinin bitmemiş olmasından endişeleniyordu. Elinde olsa direkt geri dönerdi. Ancak bu riski göze alamazdı. En azından biraz daha yürür geri dönerlerdi:
-Tamam, biraz daha gidelim. Kim bilir belki bir mağara veya şe...
Üstlerinden geçen helikopter Grace'in lafını kesmişti. Kafasını kaldırıp helikoptere baktı. Bir hayli rahatlamıştı. Hatta sevindi. Tam 'Tamam hadi geri dönelim.' diyecekti ki bunu helikopter gidince söylemesi dikkat çekebileceğinden yarım kalan sözünü tamamladı:
-Bir mağara veya şelale görebiliriz.
Joseph:
-Sophia gitti, o gitti.
Chloe:
-Joseph, tamam üzülme. Ben varım?
Joseph biraz Chloe'un yüzüne baktı ve cevap vermeden yola devam etti.
Patrick:
-Hadi artık bir mola verelim, kurt gibi acıktım!
Louis bunu bekliyormuş gibi:
-Şarabımı tazelemeliyim dostum. Hadi mola verelim!
Lily:
-Evet, madem geri dönmüyoruz bari bir yerde mola verelim. Hem çok yoruldum.
Grace:
-Tamam verelim. Bu ses? Çocuklar bu su sesine benziyor. Hadi hızlanın ileride bir şelale olabilir!
Daha da hızlandılar. Grace'in dediği gibi bir şelale çıktı karşılarına. Lily:
-Sonunda!
Grace:
-Hadi şu kayalıklara oturup mola verelim.
Böylece şelalenin etrafındaki kayalıklara oturdular. Etrafı gerçekten büyüleyici bir yeşilliğe sahipti. Hatta daha önce görmedikleri türlü türlü çiçekler şelalenin etrafında toplanmıştı. Gökyüzünde tek bir bulut dahi yoktu. Sıcak bir havada bir şelalenin yanında oturmak gerçekten serinleticiydi. Hele suyun sesi yemekle birlikte bir hayli güzel geliyordu. Martin:
-Dostum, burası gerçekten harika!
Lily yanındaki bir çiçeği kokluyordu:
-Şu çiçeklere bakın mis gibi kokuyor. Ay, aaaay! Ay arı vaaar! Aaaaaa!
Arı burnuna konmuştu. Lily ne yapacağını şaşırdı. Arıyı kaçırmak için başını sallıyordu. Fakat o sırada dengesini kaybetti ve oturduğu kayaya takılıp şelalenin aktığı küçük gölete düştü. Herkes kahkahalara boğulmuştu. Emily gülerek Lily'yi göletten çıkardı. Grace:
-Ahahha! Lily, sudan çıkmış balığa döndün! Ahahhaha!
Lily sırılsıklam bir şekilde kayaya oturdu. Kollarını birleştirmişti. Belli ki durumdan rahatsız olmuştu. O sırada uzun süredir huysuz duran Chloe, Grace'in kolundan tuttu ve şelale kayalıklarının arkasına götürdü. Grace:
-Ne oldu Chloe?
-Grace, ben; ben bir şey itiraf etmek istiyorum.
-Ne itirafı? Ne oluyor Chloe?
-Söyleyeceğim ama beni çok anlayışlı bir şekilde karşılayacaksın ve kimseye söylemeyeceğine yemin edeceksin.
-Iı, peki tamam. Yemin ederim kimseye bir şey söylemeyeceğim ve seni anlayışlı bir şekilde karşılayacağım.
-Peki, ama şunu bil her şeyi aşkım için yaptım.
-Chloe, tamam söyle artık.
-Iıı, Grace. Sophia'yı ben öldürdüm.
-Ne! Chloe ne diyorsun sen!?
-Şşh! Sessiz ol!
-Chloe, ama neden?!
-Tamam. Her şeyi baştan anlatıyorum. Victor'u biliyorsun değil mi?
-Ha şu yakışıklı adam.
-Ne?
-Iı, biliyorum yani. Oof, sen devam et.
-Victor ile benim önceden beri bir arkadaşlığımız var. Sonra Sophia ve Joseph ile de önceden tanışıyoruz.
-Joseph mi? Joseph ne alaka?
-Evet, biraz sabırlı ol; öğreneceksin.
-Peki, dinliyorum.
-Buraya yani kampa gelirken otobüste Victor ile konuşuyorduk. Victor bana Joseph'in, bugün de öğrendiğin gibi, Sophia'yı sevdiğini söyledi. Ben bi hayli çöktüm çünkü ben Joseph'i seviyordum. Daha önce Sophia'nın beni öldürme girişimlerini anlatsam inanamazsın. Yani benden o kadar nefret ediyor. Aynı şekilde ben de ondan. Bir de Joseph'in onu sevdiğini öğrenince Joseph'in Sophia'ya olan aşkının bitmesi ve beni sevmesi için Sophia'yı öldürdüm.
Grace'in ağzı açık kalmış, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Duydukları hiç de hafif şeyler değildi. Chloe:
-Ee, bir şey demeyecek misin?
-Chloe, yani doğru bir şey yaptın demiyorum ama bunu sırf aşkın için yaptıysan sen gerçekten sırılsıklam aşıksın. Yalnız sana eski gözle bakmayacağımı söylemem gerek. Biraz da korktum açıkçası. Gerçekten akıl sağlığının yerinde olduğuna emin misin?
-Neyden bahsediyorsun? Benim gayet aklım başımda! Aynı şeyi sen de mi istersin Grace, söyle?!
Grace bi hayli korkmuştu. Şuanlık suyuna gitmekten başka çaresi yok gibiydi.
-Tamam, Chloe sakin olmalısın.
-Grace, yemini unutmak yok. Ayrıca merak etme ben seri katil falan değilim. Sadece ağzını sıkı tut yeter!
-Ne dediğini bile unuttum. Sen merak etme.
Grace'in nefes alışverişi hızlandı.
O sırada şelalenin başında oturanlar sıkılmıştı artık. Joseph:
-Hey, şu yanımdaki çanta Grace'in çantası değil mi?
Ella:
-Aa, evet! Götür istersen, şu kayalıkların arkasına gitmişlerdi.
Joseph çantayı da alıp kayalıkların arkasına doğru ilerlemeye başladı. Sonunda bulmuştu ikisini. O sırada Grace:
-Peki benim Sophia'nın öldüğünü bildiğimi nereden biliyordun?
Joseph duyduklarına inanamamıştı:
-Şaka mı bu? Sophia öldü mü?!..

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 20, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

THE CAMPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin