Gecem çok tuhaf geçti. Rüya gördüm fakat yarım yamalak hatırlıyorum. Ormandaydım ve koşuyordum. Tüm avlarını ele geçirmiş fakat hala hızını alamayıp yeni avlar arayan bir kaplan gibi. Tek hatırladığım buydu. Kahvemi içerken kalanını hatırlamaya çalıştım ancak hatırlayamıyordum. Sanki bu rüya benim en yakınımda aynı zamanda da en uzağımdaydı. Biri rüyamın ayrıntılarını bir yere kilitlemiş, kilidinide uçurumdan aşağı fırlatmış gibi hissediyordum. Bu rüyayı neden bu kadar önemsediğimi bile bilmiyordum ama önemsiyordum. Bu rüya benim için önemli birşeyler ifade ediyordu. Ama ne? Rüyamı hatırlamaya çalışırken kapının sesine irkildim. Gelenler Stefan ve Eric olmalıydı. Saate baktım saatin ibresi yediyi gösteriyordu. Tam zamanında diye düşündüm ve kapıyı açtım. Fakat gelenler onlar değildi. Yerde bir kolye duruyordu. Eğilip kolyeyi aldım. Kolye ipinci gümüş bir zincire sahipti. Geçmişten kalma olduğu belliydi ama asıl dikkatimi çeken şey bunlar değildi. Kolyenin ortasında mat siyah kalın sekiz köşeli bir yıldız vardı. Sonradan hatırladım ben bu kolyeyi daha önce bir yerde görmüştüm.
...
Kapıyı kapatıp kolyeyi masanın üstüne koydum. Sonra kapı tekrardan çaldı. Korkmadığımı söyleyemem. Gelenlerin Stef ve Eric olması umuduyla kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda gelenlerin Stefan ve Eric olduğunu görünce içimden bir oh çektim. Aklım hala kolyedeydi bu kolye rüyamdan bir parça taşıyordu. Bunu biliyordum, başka da bildiğim birşey yoktu. Stefan uzun boyluydu ve gövdesine yapışan bordo v yaka bir t-shirt giyiyordu. Altındaysa siyah dar bir kot vardı. Doğruyu söylemek gerekirse oldukça yakışıklıydı. Kehribar rengi gözleri beni süzüyordu içimdeki endişeyi hissetmiş gibi bakıyordu. Gözlerimi Stefan'dan Eric'e kaydırdım. Eric Stefan'a göre daha kısa boyluydu ama daha kaslıydı. Altında gri bir eşofman üzerindeyse aynı tonda gri bir sweatshirt vardı. Üzerinde ateş grubunun sembolü olan kırmızı ağzından ateş çıkaran büyük ejderha vardı. Muhtemelen yarınki seçimlerde Eric ateş grubuna seçilecekti. Eric ateş insanlarında bulunması gereken kriterlere tam tamına uyuyordu. Stefanın bana gönderdiği bakışların aynılarını onun o amber siyahı rengi gözlerinde de görüyordum. Dikkatimi dağıtan rüzgar olmuştu.Rüzgar Eric'in uzun siyah saçlarını dağıtmıştı. Bu sırada üzerime bir şeyler almadığımı fark ettim. Yeni parlatıcı sürdüğüm pembe dudaklarımı aralayıp: ''üzerime bir şeyler almalıyım.Bekleyin'' dedim. Stef'den gelen cevapsa netti ''hadi çabuk ol, geç kaldık.'' Eric onaylarcasına kafa salladı bende koşar adımlarla odama yürüdüm. El oyması ahşap dolabımı açarken bir şey dengemi bozdum ve arkamdaki yatağa uzandım. Yine bir şeyler oluyordu. Bir gün için bütün bu olanlar çok fazlaydı. Yine o sekiz köşeli tuhaf yıldız sembolünü gördüm. Bu sembol bir şey ifade ediyordu, bunu çok yakında öğrenmeye kararlıydım. Bu yıldız bana o rüyayı anımsattı. Sonra o gözleri gördüm. Buz mavisi gözleri. Bu buz mavisi gözleri farklı kılan bir şey vardı. Okyanusu andıran gözler baktıkça derinleşiyordu. Etrafa bakmaya çalıştım ancak görebildiğim tek şey o buz mavisi gözlerdi. Sonradan fark ettim. Gözlerin içine baktıkça bu masmavi gözlerin içinde bir sembol belirginleşiyordu. Şaşırmadım. Bu yine o semboldü. ''Belera, Belera. İyi misin?'' Hayatımda ilk defa ismimi duymak beni bu kadar rahatlatmıştı. İsmim eski latinceydi. Güç ve cesaret anlamına geliyordu. Bu ismi seviyordum, beni tamamlıyordu. Gözlerimi aralayıp arkadaşlarıma baktım. Endişeli gözlerle beni süzüyorlardı. ''Evet, iyiyim sadece başım döndü. Hadi gidelim.'' dedim yüzüme bir gülümse yerleştirerek. Onlara anlatmam gerektiğini biliyordum ama nasıl olacağını bilmiyordum. Ne diyeyecektim ki. Meraba Stefan, meraba Eric. Dün bir rüya gördüm ama hatırlayamıyorum. Arada bir tuhaf görüntüler görüyorum. Sizce ne yapmalıyım, diyemezdim. Kapıya yürürken gözüme kolye ilişti. Onu cebime sıkıştırdım ve okula doğru yürümeye başladım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAMGALANMIŞ
FantasyVerbum'da yaşayan sıradan 18 yaşında bir kız olan ben nasıl böyle bir çıkmaz sokağın içine düşmüştüm. Yaklaşık iki gün sonra hangi gruba gideceğim belli olacaktı. Ateş, su ya da toprak. Eğer o gün kapının önünde onu bulmasaydım her şey çok daha far...