Şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı
alsın cümlemi
usulca kalbine koysun.
Benim cümle taşıyacak halim yok...
Uykum bölündüğünde hava hala yattığımdaki gibi karanlıktı. Ya bir sonraki güne geçmiştik ve iş arkadaşlarımdan biri ortalıkta görünmediğim için beni merak etmişti ya da eceli gelmiş biri beni dört saat önce yattığım uykumdan uyandırıyordu. Kafamı zar zor yastıktan ayırıp telefonun saatine baktım. İkinci teorim doğruydu.
"Geldim, patlama!"
Elimle bir gözümü ovarak kapıya gittim. Kapıyı yumruklayan her kimse sağlam bir sebebi olsa iyi olurdu yoksa ben ona sağlam bir sebep verecektim. Kapı dürbününe gözümü yaklaştırdığımda O, aklımdaki son isim bile değildi.
Son görüşmemiz üzerinden neredeyse on ay geçmişti. Yine geceydi, ama bu sefer yangın merdiveninden tırmanmıştı. Yaslandığım duvardan çekildim ve kafamın içindeki seslere susmalarını söyledim. Her zamanki gibi dinlemediler. Acil servis stajyeri olarak her zaman deliliğe yakınsardım, hepimiz yakınsardık. Gün içinde gördüğümüz vahşet, bir şekilde bilinçaltımıza saklanır, arada bize kendini hatırlatırdı.
Zinciri çekip kapıyı açtım. Bunca zaman sonra kapımda belirmesinin asla güzel sebepleri olmazdı, sonuçları da olmazdı. Olmazdı kısacası...
ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?
hani adalet?
bir kasım' dan öteki kasım' a
bir yanım kör bir yanım sağır.
Göğüs kafesimdeki baskıyı yok sayarak kafamı kaldırdım ve göz göze geldik. Tadı buruk bir gülümseme oluştu yüzümde, hâlbuki ben kehribarı çok severdim...
Elbette güzel bir sebepten burada değildi. Yüzü gözü ve dahi üstü başı dağılmıştı. Göz çevresinde ve elmacık kemiklerinin üzerindeki kırmızılıklara; burnundan ateş saçacakmış gibi aldığı nefeslere bakılırsa paçasını es kaza kurtarmıştı. Sol kolu karnına sarılıydı. Bütün bunları görmem üç saniye sürmüş olsa da sanki saatlerdir ona bakıyor gibiydim. İşte bu ilginçti, çünkü normalde –ne kadar normal olabiliyorsa tabii- üç gün yanımda dursa gitmeyi düşündüğü saniye özlemle kavrulurdum. İlk kez üç saniye bana çok gelmişti. Bir şeyin eksikliğini çekince sizi ilk yoksunluk karşılıyordu daha sonrasında yokluğun kollarında huzursuz bir hayat kazanıyordunuz.
"Gelebilir miyim?"
Gözleri, gözlerimi bulup bir bağ kurmak istiyordu; göz göze gelirsek eğer bana istediği her şeyi yaptırabileceğini biliyordu. Sesi ve gözleri karşı konulmazdı, asla ama asla. "Hayır" normal şartlar altında basit bir kelimeydi, beş harften oluşurdu ancak onunla konuşmak alfabenizde birkaç harf bırakırdı. İsmi ve onaylama içeren sözcükleri oluşturacak kadar... Züleyha'nın belleğinde bir Yusuf'un kalması gibi.
Sesini duyduğumda boş bulunup kafamı kaldırdım. İlk defa bir soru cümlesi duyuyordum ondan. İlk defa iznimi istiyordu. Bir yabancıyla konuşuyormuşum gibi hissettim. Sanki kapım seyyar satıcının biri tarafından çalınmıştı ya da çocuklar dergilerini çıkartabilmek için para istiyorlardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taş Parçaları
Historia Cortaİster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda. Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni, yoluna baş koymak diyoruz biz barbarlar buna.