İçinizdeki gerçek!!!

42 4 0
                                    

Evet aslında içimizde ruhumuzun derinliklerinde bulunan bu güce ulaşmak o kadar da zor değildir. Ama doğru metodlar izlenirse! Tarih boyunca insanlar bu sırrın hep farkına varmışlar,ama ulaşan pek azı olmuştur. Buna ulaşmak için meditasyondan tutunda yanlız yaşamaya varıncaya kadar (izdivaya çekilmek) gibi birçok metod uygulamışlardır. Her şeyin kaybolduğunu sandığımız zamanlarda o şeyin kaşımızda olduğunu görür ve ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın aslında bizi terk etmediğini anlarız. Örneğin diş ağrısını ele alalım. Diş ağrır, doktora gidilir ve çekilir. Çekilen dişin ağrısı geçer ama gerçekte dişin ağrımasına sebep olan sinir sistemimizdir ve hala bizimledir. Yada bizden uzaklaşan bir sevdiğimizin gözden kaybolduğunun farkındayızdır ama görmememize rağmen ona duyduğumuz sevgi kaybolmamıştır.
Bazen bizi vareden şeyler bizden ayrılır.Bu doğadada böyledir. Buna bazen reankarnasyon denilmiştir bazen astral atlayış bazende tai mekan. Mesela evimizde yatağımızda yatarken gördüğümüz rüya. Hiç bilmediğimiz alemlere yapılan yolculuklar. Tanımadığımız insanlarla görüşmeler..... Tamda bunlar gibi, uyanıkken kendimizdeyken bir anda bedenimizden sıyrılıp başka alemlere yapılan yolculuklardır. Evrenin dengesi hep birbirine bağlıdır. Bozuk olan parça onarılırsa herşey yerli yerine oturur ve sistemi yeniden kurmağa başlar. Parçalardan biri bozulursa hepsini etkiler düzen bozulur. Bazen düzeltmek istediğiniz şeyi onarmak tamamen bozmaya sebep olabilir. Yaşadığımız ortam gerçekte olmamız gereken kişilikten uzalaştırdığı için gerçek huzura ulaşmamız zorlaşmaktadır. Buda vücut ülkemimizin sisteminde arızalar yapmaya başlamıştır. Bazen sessiz sakin hayatı tercih etmemiz doğaya olan tutkumuz bunun bir sonucudur. Ama mevcut düzenimizi bozup bir anda farklı bir ortama geçmek sistemimizdeki arızayı gidermek yerine sistemimizi çökertir. Mesela ozon tabakasındaki çatlağı gidermek için atmosfere oksijen salınsa bu defa fazla oksijen oranının çokluğundan dolayı herşey yanmaya başlar. Sistemi onarmak bile sistematik olmalıdır. Sistemi düzeltmeğe başlamak için çocukken yaptığımız ve şu ana kadar devam eden hataları düzeltmeğe çalışmak gerekebilir. Bunu başarabilmek için bazen çocukluğumuza inmek isteyen pisikologların da yapmak istedikleri tam da bu.
Adem'e secde etmeyip Yaratıcının lanetini hak eden Azazilin ismide İblis yada Şeytan olarak değiştirildi. Şeytan ise Adem ve nesli ile savaşmaya and içti. Yaratıcı Cinleri dumasız ateşten,Melekleri nurdan yaratmıştı.Dünya atmosferini dengede tutabilmeleri için Doğayı ruhtan Hayvanları ise nefisten yaratmıştı. Yaratılacak insan en mükemmeli olabilmesi için bunların tamamıyla donatılmıştı. Doğadan toprak,hava,su ve ateş, arzularının olabilmesi için nefis, görebilmesi için nur ve nihayetinde Yaratıcının ruhundan üflemesi. Böylece ilk insan Adem en mükemmel bir şekilde yaratılmış oldu. Yartılan insan kendisinin yaradılışında kullanılan objelerin hangisini kullansa o objenin özelliklerini taşımaya başladı. Mesela ruhun özelliklerini yaşamaya başlarsa meleklerden üstün bir duruma yükselebiliyorken; nefis özelliklerini kullanan bir insan ise hayvanlar seviyesine iniyordu. Ve bu hep böyle devam edip geldi.
İnsanın gelişebilmesi için ihtiyacı olan bazı metodlar vardır. Bunlar; az uyumak,okumak,düşünmek,ağlamak gibi beden dinginliğini sağlayan gündelik duygusal ve bedensel metodlardır. Bunlarla birlikte olgunlaşmanın en hızlı yolu ise kişinin yaşadığı duygusal acılardır. Ademin yaptığı hatadan dolayı eşinden ve sevdiği cennetten ayrı kalması onu olgunlaştırdı. Ayrı kaldığı zamanlarda çok az uyuyarak,dünyayı okuyarak,yaratıcıyı düşünüp yalvararak ve ağlayarak dolaşmıştır. O olgunluğa erdiği zaman istedikleri verilmiştir. Birşeye ulaşmanın farklı yolları vardır. Bebeğin anne sütüne ulaşma metodu ağlamaktır. Kişi bir şeyi gerçekten istiyorsa ona odaklanmalı, ona ulaşacağına inanmalı ve istemekten bıkmamalıdır. Ama dikkatini istediği şeyden başka birşeye vermeden. Bütün dikkatini sadece ulaşmak istediğine veremelidir. Onun için istedikleri çok önemli olmalıdır. Bu nedenle ulaşılması gereken şey gündelik şeylerden olmamalı,aksine ulaşılmaz şeyler olmalıdır. Bu nedenle karşısına çıkan bütün engelleri kendini ulaşacağı şeye hazırlayan birer tecrübe olarak görmeli ve böyle davranmalıdır.
O zaman ulaşmak istediğinin nasıl kullanılacağını daha o şeye varmadan önce öğrenmiş olacaktır. Hayat farkında olmadığımız halde bizi yetiştirir. Aslında bu dünya içinde hepimiz birer öğretmeniz. Bilerek yada bilmeyerek bildiklerimizle birbirimizi eğiten birer öğretmen.
Bilinç altımızda bulunan ve Yaratıcı tarafında bizlere verilen merak ve araştırma dürtüleri,bilmediğimiz şeylerin peşinden gitme içgüdüsü geliştirmemizi sağlar. Bu bazen korkutucu bazen ürpertici olsa bile.
Ne istediğimizi iyi bilip teşhizi tam koyabilmek gerekmektedir. Ama günümüz dünyasında ne istediğimizi bilmek çok zor bir hal almıştır. Günün birinde bir arkadaşım bana 10 triyon param olsun istiyorum demişti. Üzülüp borçlarınmı var diye sorduğumda; - Hayır hiç borcum yok dedi.Bu cevaba şaşırdım ve ona bu parayla ne yapacağını sordum aramızda şöyle bir konuşma geçti. Ben; - Ne yapacaksın o kadar parayı. O; - 3 trilyon ile bir fabrika kuracağım. Ben; - Kalanıyla ne yapacaksın. O; - Hııım, 2 trilyonluk arazi satın alırım. Ben; - Kalanıyla. O; - 3 triyona büyük bir yalı satın alırım. Ben; - Baya güzel şeyler alıyorsun peki kalanıyla ne yaparsın diye tekrardan sordum. O; - 5 triylyona büyük bir gemi satın alır dünyayı gezerim dedi. Ben şaşırarak; - Eee okadar paran kalmadıki diye sordum. Biraz düşünüp; - Kredi kullanırım dedi. Ben gülerek - Az önce borcun olmadığını söylemiş 10 trilyonun hayalini kurmuştun. Oysa şimdi 10 trilyona sahipsin ama 3 trilyonda borcun var dediğimde. - Doğru söylüyorsun ben böyle daha mutluyum deyip konuyu kapatmıştık. Evet arkadaşlar ne istediğimizi iyi bilmemiz gerekmektedir. Tabi istediklerimizi doğru istememizi sağlayacak bir öğretmen yada rehbere ihtiyacımız olduğuda unutulmamalıdır. Rehber gerçekten önemli. Yolu bilmeyen rehberin götüreceği yer hedeften çok ama çok uzak olabilir.Her iş alanında kendi işiyle alakalı rehberler bulmak mümkündür. Ama bazen aradığımız rehber bizim sandığımız alanda olmayabilir. Mesela Eczane ilaç satar. Eczacıya kalbimde ağrım var ilaç ver deseniz hangi ilacı vereceğini bilmez. Çünkü rahatsızlığınızı tahmin edemez ve sizi doktora gönderir. Halbuki ilaçları doktordan daha iyi bilmesine rağmen doktorun reçetesini görmeye muhtaçtır. Hemde doktorun koyduğu teşhizi bilmeden. Her işin bir ihtisas alanı vardır. Her işte gerçek rehber bulunmalıdır. Bu bazen bir kitap bazen bir peygamber bazen bir evliya bazen bir doktor bazen bir öğretmen olabilir. Ama rehbersiz olmaz. Gerçekten ulaşılması gereken yere götürecek,yolun engebini,çukurunu,iniş ve çıkışlarını iyi bilen bir rehber!!
B

en yolumu bulurum benim hic bir şekilde rehbere ihtiyacım yok demek, insanın gerçekte ne kadar  çok ihtiyaç sahibi olduğunun en basit örneğidir. İnsanoğlu yaşadığı ilk günden yaşadığı son ana kadar Yaratıcının donatmış olduğu rehberler sayesinde yolunu bulmuştur. Bunlar kişinin kendi vücudunda bulunan görme duyma doku organlarının ta kendileridir. Düşünsenize hiç görmediğiniz bir materyal hakkında sadece dokunarak bilgi sahibi olabilirsiniz,ve bu sizin doku organınız sayesinde olmaktadır.Yani bir noktada kendi doku organınız sizin rehberiniz oluyor.Rehbersiz olur demek kişinin özgüvenini degil tam tersine korkularını dışa vurması olarak tanımlamak daha mantıklı bir yaklasim olarak görülebilir.Öğretmensiz bir okul düşünülebilir mi? Yada şöförü olmayan yolda seyreden bir araç.Yada kaptansiz gemi veya uçak....Gibi gibi uzadıkça uzayacak örnekler verilebilir.insanoğlunun düşmanı olduğunu her fırsatta vurgalayan iblis;yaradana:""ben onların yolları üzerinde durup onlara tuzaklar kurarak bekleyeceğim,onlarin saglarından, sollarindan, önlerinden,arkalarından saldıracagim, onların dogru bildiklerinin yanlış oldugunu fisildayacagim.yanlışlarını ise onlara süsleyerek göstereceğim"",demiş insanogluna meydan okumuştur.Aslinda onun anlatmaya çalıştığı kendinin Adem ve neslinden daha hayırlı olduğuydu ama metodu yanlıştı. Herneyse biz konumuza dönelim.Ne diyor iblis onlara "iyi bildiklerini kötülerim kötü diye fısıldarım ,kötü bildiklerinide allayıp pullayıp güzel göstermek suretiyle sevdiririm".Şimdi iblisin yaptığı bu işin adıda bir nevi rehberlik olmazmı.Kastım şu ne olursa olsun insanoğlunun her zaman ve çağ da hayatını kurtaracak yada hayatında yeni biryaşam tarzı oluşturacak birçok yardıma ihtiyacı olmuş ve bu yardımı her defasında bir rehber vasıtasıyla almıştır. rehber bazen anne bazen baba bazen bir arkadaş bazen bir ağaç bazende bir hayvan olmuştur.Hani günümüzde ilham dedikleri yada ilham kaynağım dedikleri şey tamda bu Dünya'nın her tarafı yaşam kaynakları ile doludur.Hava su türlü türlü yiyecekler barınma ihtiyacını karşılayacak birçok yer. Düşünün bunların hangisi bizim arzu ve isteklerimiz ile oluşturulmuştur.Aceba diyorum bizim ellerimize sihirli bir değnek verilse bu kadar mükemmel bir düzen kurabilirmiydik.Herseyin yerli yerinde olduğu bir mükemmellik.İstenilen herseyin  olması  o gereken yerde olması.Enteresandır bize düşen tek şey sadece o an için ihtiyacimiz olanı aramak ve bulmak.Ve mükemmelliğin mimarı muhakkaki hiç şüphesiz Yaratıcı dır.Ama aracı olarak neyi kullanmıştır biliyor musunuz? Hayvanları...Sistemin kurulması için hayvanlar kullanılmıştır.Peki ama nasıl. İlk çağlarda dünyadaki oksijen oranının yükselip doğanın dengesinin kurulabilmesi için yüksek derecede bitkiye ihtiyaç vardı.Bitkilerin oluşabilmesi için gübre gerekliydi.İşte bunun için dinazolar dediğimiz büyük hayvanlar yaratıldı.Denge oluşunca yaratıcı nın gökten indirdiği ve bugün halen kullandımız demir ile yeryüzünden silindiler.İnsanın yaşayabileceği bir ortam oluşunca insan dünyaya gönderildi.Dünya oluşumunu tamamlarken cennette ise emre uymayan Adem'in mahkemesi kurulmak üzere idi.Yaratıcı Adem'in yanlızlığını ve ona eş ve arkadaş olması için Havva yı yarattı.Onlara "cennette yiyip için gezin yaşayın ama şu meyveye sakın dokunmayın yoksa kendinize zulmedenlerden olursunuz"deyip buğdayı onlara yasakladı.Ademin düşmanı olan şeytan onunla cennet kapısında karşılaştı ve ona"ey Adem Yaratıcı bu meyveyi ebedi cennette kalmanı istemediği için yasakladı, hâlbuki sen onu yersen asla cennetten çıkarılmayacaksın sana yaratıcının adıyla yemin ederim ki ben doğru söylüyorum" deyip kandırmaya çalıştı.Bunu duyan Havva o meyveden yemek için Ademe ısrar etti.Aklına şeytanın koyduğu şüphe ve Havvanın ısrarına dayanamayan Adem,Havva ile birlikte yasaklanan meyveden yemeye başladılar.O an üstlerini örten giysiler üzerlerinden alındı.Utanarak yapraklarla kendilerini örtmeye çalıştılar.Ama nafile emre uymamış kendilerine zulmetmislerdi.Yaratıcı ona "ben sana bu meyveyi yasaklanmamış mıydım"diyip öfkelendi.Adem"Rabb'im kovulmuş da olsa şeytanın senin adın ile yemin edip yalan söylüyecegine ihtimal vermiyorum dün ayrıca Havvanın ısrarına dayanamadım"diyip kendini savunmaya başladı.Ancak yemiş olduğu meyveden dolayı şişmeye ve acı çekmeye başlamıştı.Yaratıcı içindeki idrardan kurtulabilmesi için onun vücudunda gerekli işlemi yaptırdıktan sonra Adem'e"Cenneti kirletme şimdi in dünyaya ve orada kendi pisliğine mahkum oyalan bir müddet"dedi ve her ikisini dünyayı tanımaları için ayrı ayrı bölgelere indirdi cennetten.Farkındamısınız dünya üzerinde gübre yani insan yada hayvan pisliği olmadan hiçbir şey yetiştiremeyiz.Gübre olmazsa bitkiler olmaz bitkiler olmazsa fotosentez olmaz dolayısı ile oksijen olmaz, oksijen olmaz sa su olmaz,su olmazsa hayat olurmu sizce.

GERÇEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin