Abimin baskıları sonucu buradayım işte. Bu.. Sözde disko denen yerde. Aslında burası yer altında, izin almadan açılmış bir parti mekanına benziyordu. Abim ise tam tersi olduğunu söylüyordu.
Oldukça genişti ve itiraf etmeliyim ki çok kalabalıktı. Buranın özel yanı "Dans Meydanı"nın olmasıydı. Yani müzik başlıyor ve isteyenler meydanın ortasına geçip dans ediyordu. Bu bir çeşit dans yarışmasıydı. Çünkü yeni gelen meydanda kalmak için öncekini alt etmeli. Falan filan işte.
Benim burada ne işim mi var? Cevap tek kelimelik: Abim. Tamam ben bir dansçı olabilirim. Ama daha önce hiç böyle bir yerde dans etmedim. Benim yerim dans stüdyomdur. Yani stüdyo abime ait ama bunun torpilini sadece bir odayı bir süreliğine kapatmak için kullanırım. ^^ Büyük duvar aynamın karşısında, tek başıma dans ederim. Bir de gösterilerde... Abim de sırf bu yüzden buraya getirmişti beni. Ona göre biraz insan içine çıkmalıymışım. Ne kadar reddetsem de sonuç: Buradayım.
Şimdi de beni, o meydana itekliyor. Aha! Niyeti belli oldu. Ben de arada bir yerde takılırız sanmıştım, saf gibi!
Ow My... Meydanın ortasındayım! Müzik bile başlamamışken! Neyse! Derin bir nefes alıp içimde tuttuktan sonra yavaşça bıraktım. Sakin ol Eylül. Gevşe. Bu sadece dans. Senin dansın.
Müzik başladı. Bu şarkıyı tanıyorum. Youngblood Hawke- We come running. Bu daha iyi oldu işte. Sakin başlayıp şiddetli devam eden bir şarkıydı.
İlk notalar başlarken ayağımı bir adım öne atıp yerde sürüyerek arkamı döndüm. Her tarafta insanlar vardı. Boşuna meydan demiyorlar.
Ama sonra onu gördüm. Esmer, beyaz tenli bir adam. Tam karşımdaydı. Meydanda, bir kaç adım ötemde duruyordu.
Yeşil gözleriyle bakıştık. Sağ elimi kaldırıp müziğe uymaya başladım. O da sol elini kaldırıp dansına başladı.
Şarkı şiddetlenirken onunda bana uygun dans ettiğini fark ettim. Aslında.. Resmen çift gibi dans ediyorduk. Birbirimizle o kadar uyumluyduk ki kimse meydana gelmemiş, sadece bizi izlemişlerdi.
Birbirimizin önünden geçip sırt sırta döndük. Sonra da eski yerlerimize geçtik. O an anladım. O gerçek değildi. Çünkü bu kadar.. aynı hareket etmemiz mümkün değildi.
Ben bile iki saniye sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi tamamen müziğe bırakmıştım. Onunda benimle aynı anda aynı şeyi yapması mümkün değildi. Bu kadar da olamazdı.
Evet... Şizofrenim tuttu. Sadece, bu kadar canlı olmasını beklemiyordum. Aslında şizofren değildim. Psikiyatristim bu gidişle olacağımı söylemişti. Ve şimdi tuttu. Kalabalık bir insan grubunun ve dansımın ortasında...
Sakin ol Eylül. Bunu kimseye belli etmeden atlatabilirsin. Sadece anın tadını çıkar. Çünkü onunla dans etmek muhteşem. Hiç bir dansımdan bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyorum.
Sonunda şarkı bittiğinde ellerimizi etrafımıza açarak dansı bitirdik. Ona sırtımı dönüp beni hırsla alkışlayan abimin yanına gittim.
Buraya gelmek gerçekten harika bir fikirdi. Ona teşekkür etmeliydim. Yüzünü ellerimin arasına alıp bize has teşekkür yöntemimizle, burnumu burnuna sürterek içten bir şekilde gülümsedim. Ve temiz hava alabilmek için onu geçip dışarı çıktım.
Burası liman ile dipdibeydi. Denize daha fazla yaklaşabilmek için kısa beton korkuluğun üstüne çıktım.
Ahh... Önümde sadece deniz... Geçirdiğim en güzel dans deneyimim... Bu gece o kadar güzel ki... :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadrajımın Yakaladıkları
Short StoryBu kitap tek bir hikayeden oluşmuyor aslında. Burada Eylül karakterinin, binlerce paralel evrendeki hayatlarından bir kaç kesitine şahit olacağız sadece... Yakalayabildiğim anlarına... Eylül kimi zaman bir avcı olacak, kimi zaman bir öğrenci, kimi...