Bu hikayem hayallerimin peşinden koşabileceğim kapılarımdan birisi lütfen bana destek olun bu wattpad hikayesi olmaktan çıksın ve bir kitap olsun. Tek hayalim okurları tarafından sevilen ve okurlarıyla iletişim içerisinde olan bir yazar olmak. Lütfen bana destek olun hayallerim gerçeğe bu hikayem wattpad hikayesinden kitaba dönüşsün. Şimdiden yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Hepinizi çok seviyorum. Hepinizin yorumlarını ve votelerinizi bekliyorum. Lafı da daha fazla uzatmadan bölümle baş başa bırakıyorum sizi.😘😘😘😘😘
Ailem ile birlikte mutlu bir şekilde ufak bir evde yaşayıp yuvarlanıp gidiyoruz işte. Evin tek çocuğuyum ve ailesi tarafından sevilen on yedi yaşında onbirinci sınıf öğrencisiyim. Çok mükemmel bir sıralaması olmasa da Antalya'da ki anadolu liselerinden birinde okuyorum. Kafamda kurup durduğum kendimi tanıtma cümlelerinden beni ayıran şey telefonumun çalma sesiydi.Arayan numara özeldendi ve ben açıp açmama konusunda kararsız kalmıştım. Ben bu ikilemdeyken arama sonunda sonlanmıştı. Bir kaç saniye sonra aynı numara beni tekrar aramaya başladı. Ben de bu ısrarcı aramaya dayanamayıp aramayı cevaplandırdım. "Alo?" dedim. "Eylül hanımla mı görüşüyorum?" Kadının sesi nedense içime kötü bir his uyandırmıştı. Galiba regl olacaktım çünkü hep olmadan önce içime sebepsiz yere sıkıntı girerdi. "Evet benim bir sorun mu var?" Kadının içine çekip verdiği nefes sesi kulaklarımı doldurmuştu. "Anneniz ve babanız bir trafik kazasının kurbanı oldu. Başınız sağ olsun." Bu nasıl bir şaka ? Bunlar şaka yapıcak başka insan bulamadılar mı? "Şakanızı başkasına yapın" sesimi gayet sakin çıkarmaya özen göstermiştim. "Şaka değil efendim duygularınızı anlayabiliyorum" Sabır Allah Sabır. "Hanım efendi benimle oyun oynamayı kesin. Kesin şu şamatayı!!" İşte bunu söylerken bende kayışlar kopmuştu. "Efendim hastahanedeki morgdan alabilirsiniz ailenizi. Başınız sağ olsun." Ve çağrı sonlandırma sesi. Ben şimdi ne yapmalıyım? Bu ya şaka değilse? Hemen acele edip Melek ablamın ismini buldum ve aramayı başlattım. Melek ablayla şu son yıllarda nefret ettiğim bir arkadaşım sayesinde tanışmıştık. Şu son dört senedir hep yanımda olmuştu. Bana destek olup en mantıklı kararları almam da yardımcı olmuştu. "Alo Eylülcüm?" insana huzur veren sesi kulaklarımı doldurmuştu. "Melek abla?" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. "Eylül? Ağlıyor musun sen? Noldu anlat hadi prensesim. Ya da dur anlatma ben hemen yanına geliyorum. En fazla on dakkaya oradayım." Melek ablam bana hep yardımcı olmuştu. Tanıdığım en iyi insan oydu. İyilik gördüğüm tek insan diyebilirdim onun için. Kapı zilinin çalma sesiyle kendimi kapının önünde bulup kapyı açmam bir oldu. "Eylül ne oldu birtanem?" Melek Abla'yı içeri bile almadan tek solukta anlattım her şeyi. "Eylül iyikide arabamla gelmişim. Hadi arabamla hastahaneye gidelim ve olayların aslını öğrenelim." Melek ablam bunu söylerken yüzünden ve sesinden şefkat akıyordu. "Teşekkür ederim Melek Abla sen olmasan..." Tam teşekkür cümlelerimi sayarken Melek Ablam sözümü yarıda değil çeyreğinin yarısında kesmişti."Bana teşekkür edip durma. Ben senin hep yanındayım. Hadi anahtarını ve telefonunu aldıysan bin şu arabaya da gidelim." Bunu söylerken sesinden hem şefkat hem de ciddilik akıyordu. Bu kadın nasıl oluyordu da sesinde iki duyguyu birden barındırabiliyordu. Bu gerçekten yetenek gerektiren bir şey. Nihayet arabaya bindik ve yolculuğumuz başladı. Sarı saçlarımı ceketimin cebinden çıkardığım fosforlu pembe rengindeki tokamla sıkı bir at kuyruğu yaptım. Saçımı böyle toplamam genelde stresimi azaltırdı çünkü. Melek abla iyiki hayatımda diye iç geçirdim. Mina'nın bana yaptığı tek iyi şey ikimizi tanıştırmak olmuştu belki de. Bir zamanlar Mina ile çok iyi geçinirdik fakat o sırtımdan beni milyon kere bıçaklayınca araya kalın bir duvar ören taraf olmuştum. Bana şeytanın aklına gelmeyecek şeyler yapmıştı. "Eylülcüm vardık. Haydi bakalım şaka mıymış değil miymiş öğrenelim?" Melek Ablam çoktan arabadan dışarı atmıştı kendini. "Haydi ama Eylül burada seni bir yıl bekleyemem." Bunu söylerken gülüp göz kırpmıştı. Bende ona içten bir gülüş takınıp kendimi arabadan dışarı attım. "Melek Abla yalan bilgidir di mi?" Ben bunu söylediğimde yüzü düşmüştü. "Umarım Eylül umarım." Hastahanenin morg kısmına girdikten sonra resepsiyon kısmını aramaya koyulduk. En sonunda bulabildiğimizde hemen oradaki sekreter hanımın yanında aldık soluğu. "Buyrun efendim size nasıl yardımcı olabilirim?" Kadın bunu söylerken hem ciddi hem samimi hem de söylede ne diyeceksen kurtulayım senden der gibi bir havası vardı. "Efendim ben Eylül Yaşaran acaba morgda Seda Yaşaran ve Ahmet Yaşaran isimli kişiler var mı? Onlar benim annem ve babam oluyorda." Siyah kemik gözlüğünün üzerinden bana bir bakış attıktan sonra homurdanarak önündeki bilgisayara bakmaya başladı. "Arıyorum Seda Yaşaran ve Ahmet Yaşaran isimli biri 39 diğeri 45 yaşında trafik kazası kurbanı olan iki yetişkin var. Onlar mı?" Sanki beynime bir ok fırlatılmış gibi hissetmiştim. Ben ne yapmalıydım şimdi? Ya da nasıl ayakta kalıcaktım? Gözlerimden yaşlar bardaktan boşalırcasına misali akıyordu. Dur durak bilmiyordu. Sanki birileri kafama bir şeyler sokup çıkarıyordu. Ölüp ölüp diriliyormuşum gibi bir his vardı içimde. "Eylül Hanım?" Sekreter Hanım karşımda bana garip garip bakışlar atıyordu. Sanki ağlama nedenim saçmaymış gibi. Diğer bir tarafta da Melek Ablam hem ağlıyor hem bana endişeli bakışlar atıyordu. "Melek Abla?" Göz yaşlarını elinin tersiyle silip "Prensesim sen burada kal ve akrabalarını arayıp onları haberdar etmeye başla. Ben de gidip ailene bir bakayım olur mu?" Sesi titriyordu ve bir o kadar da sesinden her zamanki gibi eksiltmediği şefkat akıyordu. Başımı olumlu anlamda sallayıp hemen telefonumu aldım elime. Rehberin başında Tombişim Annişikkom yazıyordu. Bu numarayı aradığımda artık cevap gelmeyecek olması canımı çok fena yakıyordu. Hemen altındada Dünyanın en tipsizi iskelator babam yazıyordu. Babam çok zayıf değildi aksine kas yığınıydı. Eskiden boksörmüş daha sonra sağlık sorunlarından dolayı boksörlüğü bırakıp matematik öğretmeni olmuş. Artık bu numarayı aradığımda da cevap gelmeyecekti. İçimdeki acı dahada katlanıyordu. Onun altın da da Ton balığım penguenim anneannem yazıyordu. Onu da iki sene önce safra kanserinden kaybetmiştik. O numarayı hala silmemiştim çünkü anneannemi çok seviyordum. Onu özlediğim zaman o numarayı tuşluyordum. Sanki o yaşıyormuş gibi yapıyordum. Şimdi bu sayı üçe çıkmıştı. Onun altında da Uykucu Şirinim Dedem yazıyordu. Dedem hala yaşıyordu fakat anneannem vefat ettikten sonra çok üzüldüğü için akli dengesini kaybetmişti. Onu arayıp aramamakta kararsız kalsamda arama tuşuna basmıştım bile artık geri dönüşü yoktu. "Alo Erlüüüll oğlum napıyon?" Demiştim ya size akli dengesini kaybetti diye. Kafası gidip gidip geliyordu. Artık bana Eylül yerine Erlül,kızım yerine oğlum diyordu. Eskiden bunu komik bulurdum ama şimdi ruh halim buna izin vermiyordu. "Dedecim annem vefat etti. Başımız sağ olsun. Buraya cenaze için yardıma gelebilir misin?" bunu söylerken sesimi nasıl bu kadar sakin tutabilmiştim gerçekten ben bile anlamamıştım. "Annen yorgan dikecekmiş te başına benim gelmemi mi istiyor? Kocası yardım edemiyor mu ona. Töbe töbe bide oraya gelmemi istiyor. Orası çok uzak. Erlül söyle annene gelemem." Dedem dediğimi yanlış anlamıştı. Yorgan ölüm arasındaki benzerlik yada yakınlık yokken bu adam nasıl ölümü yorgana çekmişti. "Dedecim annem ile babam öldü. Onlar öl-dü anladın mı? Vefat ettiler." bu kötü cümleyi kötü ve kaba bir şekilde söyletmişti ya dedem helal olsun ona. "Yavrum gelemem. İyi geceler benim çok uykum geldi." dedem bunu dedikten sonra telefonu suratıma kapatmıştı. Dedeme ciddi anlamda acıyordum. Bu hale gelmişti üzüntüden. Annemler iki kardeşti belki de dayım yardımcı olurdu bana. Belki değil tabi ki yardımcı olucaktı bana,onlar kardeştiler. Dayımın telefon rehberindeki yeri dedeminkinin hemen altında Keltoş yakışıklım dayışım diye kayıtlıydı. Keltoş deme sebebim dayımın saçlarının yüksek oranda dökülmüş olmasıydı. O da bu sebepten dolayı saçını sıfıra kazıtmıştı ve bu sebepten dolayı o benim keltoşumdu. Yüzündeki top sakalı onu yakışıklı gösteriyordu. Bu sebebten dolayı o benim keltoş yakışıklımdı. Dayımı aramak için arama butonuna bastım ve aramayı başlattım. "Alo hayırsız kız ne oldu? Normalde beni kolay kolay aramassın sen. Ne oldu?" Dayımın sesi neşeli çıkıyordu. "Dayıcım bir şey oldu." diyebildim sadece. "Ne oldu hayırsızım. Dur bir dakika ağlıyor musun sen? Yine annenle kavga ettiniz dimi?" Sesinde neşesinin yanı sıra merak tınısıda vardı. "Dayı keşke annemle tekrar kavga edebilicek şansım olsaydı. Keşke." bunu söylerken ağladığım için sesim yüksek oranda titremişti. "O ne demek şimdi Eylül? Sen ne diyorsun? Ben hiçbir şey anlamıyorum." Dayımın sesi bu seferde titremişti. Tıpkı benimki gibi. "Dayı annem ile babam trafik canavarlarına kurban gitti. Şu an yalnız başıma Antalya'dayım ve ne yapacağımı bilmiyorum." Ben bunu söyledikten sonra dayımın derin bir nefes alıp verdiğini duymuştum. "Eylül sakin olmaya çalış öteki ve akrabalarına da haber ver. En başta yani önce Nilüfer teyzeni ara. Dedeni alıp geliyorum en fazla bir saate oradayım." Nilüfer teyzem annemin kuzeniydi ve çok samimilerdi. "Prensesim hadi gidelim. Aramaya evde devam et." Melek ablanın sesi biraz olsun beni kendime getirmişti. Ayaklandım ve arabasına doğru yol alıp hızlı adımlar eşliğinde arabaya bindim. "Yanına bir akraban gelene kadar seninleyim. Anlat bakalım ne oldu?" Konuşmaları nefes almadan bir solukta anlattım Melek ablama. Melek her defasında başını aşağı yukarı ağırca sallayarak anlattıklarıma tepkiler vermişti. Eve vardığımızda kendimi koltuğa atıp babaannemi aramak için tuşladım. "Alo Eylül? Bak hoparlöre aldım. Halanlar ve Amcanlarda yanımda." Sesi mutlu ve ne söyleyiceksen söyle kurtulayım senden havasındaydı. "Hepinizin bir arada olması iyi oldu çünkü bu söyleyiceklerim hepinizi ilgilendiriyor." bir çırpıda söyleyivermiştim bunu. "Haydi Şekerim. Söyle ne diyiceksen fazla vaktimiz yok ona göre." Halamın cırtlak sesi alaycı bir ses tonuyla çıkmıştı. "Şey annem ile babam trafik kazası kurbanı oldular. Onlar cennete gitti." dedim. "Kızım bu gene ne diyo ya onlar cennete değil cehenneme gider ayol. Bir yerlerime kına yakıp oynıyıcam şimdi." Babaannem ne diyordu? Umarım kulaklarım yanlış duymuştur. Ardından halamın sesi duyuldu. "Anne duyuyor telefon açık. Kutlamayı telefonu kapattıktan sonra yaparız." Bunlar ne diyordu? Bu şakaydı değil mi? "Şekerim yoldayız. En fazla bir saate oradayız." Halamın sesi kulaklarımı doldurduktan sonra telefon çağrı sonlandırma sesi doldurmuştu kulaklarımı. Ardından Nilüfer teyzeyi aramıştım. O da geleceğini söyledikten sonra akraba haberdar etme aşaması sona ermişti. Ben ne yapacaktım şimdi? Ortada bir başıma kalakalmıştım. Yanımda olacak bir kardeşim bile yoktu. Allah'ım ne olur sen bana yardım et.
Bu hikaye aşk romanıdır ilerleyen bölümlerde Eylül gerçek Aşkını bulacaktır. Okumaya devam. Yorum ve votelerinizi bekliyorum. Hepinizi öptüm...😘😘😘😘😘❤️❤️❤️❤️❤️❤️yani hani burada aşk demeyin ilerleyen bölümlerde😘😘😘😘❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZUN TEKİ
RomanceAilesini trafik kazasında kaybetmiş,umutsuz,hayatın anlamsız olduğunu düşünen bir genç kız. Eylül. Tek varisi yani tek oğlunu bir hiç olarak gören,gözü paradan başkasını görmeyen ünlü mimarın oğlu Kuzey. Bu iki genç hayatından mutsuzdur. Onları bir...