1 ●Biraz Dönüş

672 31 26
                                    

Altı Mayıs 2012

"Sana kaç kere karıştırma o çekmeceyi diyeceğim?"

Küçük kız sağ eline aldığı darbeyle yerinde sıçradı. Öyle hızlı ve beklenmedikti ki, bir an rüya gördüğünü sandı. Hayır, rüya değildi. Rüyada insanların canı acımazdı. Oysa onun eli ateşe değmiş gibi yanıyordu. Canının acısı hüznüyle karışıp gözlerini yaşlarla doldurdu. Üzerinden yıllar geçse bile tıpkı şuanki gibi hatırlayacaktı.

"Anne..."

"Sus be, zırlama!"
Bir kez daha sıçradı. Ellerini yüzüne kapatırken küçük bedeni tir tir titriyordu. "Ne laftan anlamaz arsız bir şeysin sen? Def ol git gözümün önünden, defol!"

Elleri yanağından sertçe çekildiğinde gözlerini sımsıkı kapattı. Gözyaşları sicim gibi akıyor, büzdüğü dudaklarının arasından sızıp ağzının içine doluyordu. Islanmış pembe yanağına yeniden aldığı darbe bedenini yere savurdu. Acıyan eliyle cayır cayır yanan yanağını tutarken mümkünmüş gibi daha çok ağlamaya başlamıştı. Gerçekten aptal olmalıydı zira onu ağlatan annesiyken yine de ona sarılmaya çalışıyordu. Yeterli beslenemediğinden dolayı neredeyse kemik diye tabir edilecek kadar ince kolundan tutup yine yere savurdu annesi. Yerde bir böcek, ıslak zeminde bir saç teli görmüş gibi iğrenerek baktığını o zamanki aklıyla anlayamıyordu fakat her geçen yılda daha çok farkına varacaktı.

Şeker pembesi tişörtünün ense kısmından yakalayıp sendelese de ayağa kaldırdı küçük kızı. Bu öfke harbinden öylesine nasibini almıştı ki, zayıf bacaklarının üzerinde zorlukla durdu. Bu evde şuan kıyamet kopuyorken neden kimse gelip bakmıyordu?

Tişörtünün sıyrıldığını fark ettiği an yine vuracağını sanıp kendini yere atarak kurtulmaya çalıştı. Can tatlıydı. Canın tadı her yaşta biliniyordu. Annesi canını çok yakıyordu. Dudağının kenarında duran yarısı içilmiş sigaranın turuncu ışığını yüzüne yaklaştırıp gülmeye başlayan annesine dolu gözlerini kocaman açarak baktı. Turuncu rengi çok severdi çünkü portakallar çok tatlıydı.

Portakalı da çok severdi, ona annesini hatırlatırdı.

Turuncu en sevdiği renkti, annesinin elinde ki sigaranın cılız turuncu ışığı sırtında sönene dek.

Az önce kıyamet kopan evde şimdi kızılca kıyamet kopuyordu ve yine kimse gelmiyordu. Küçük bir kız örselenerek büyüyordu. Annesi varken öksüz, babası varken yetimliği yaşıyordu. Kimsenin ruhu duymadan, yavaş yavaş canı çekiliyordu...

Saat; 05.37

Ahşaptan yapılmış sallanan sandalyemde, kendi yarattığım dünyanın en izbe yerlerinde ruhum kol gezerken, neredeyse güneş doğmak üzereydi. Uykusuzluğumun dördüncü yada beşinci günüydü sanırım. Bir yerden sonra insan saymayı bırakıyordu. Yatağıma yatıp, beş dakika içinde uyumamı sağlayacak olan küçücük ilaç şişesi hemen çaprazımda duruyordu. Direnişinin isyan bayrağını çekmesine çeyrek kalan bedenime rağmen, içmeyecektim.

Sürekli geçmişe yolculuk eden zihnimde hep aynı şeyler vardı.

Annem, ah annem...

Sol bileğimin için kısmında ki büyük beyaz noktada işaret parmağımı usulca gezdirdim. Bende bunlardan çok vardı. Sırtımda, omuzumda, kolumda, kürek kemiğimde. Yanlış hatırlamıyorsam bir tanesi de dirseğimdeydi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 10, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BİRAZ MERHAMETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin