Küçüktüm, hayal meyal hatırlıyorum şimdilerde. Hani hiç unutamadığımız anılar vardır ya, hayal kırıklıkları, yepyeni başlangıçlar...
18 Aralık 2006 Cumartesi sabahı: Hergün olduğu gibi içimdeki sevgi, mutluluk ve huzurla uyanıp babamın doğum günümde aldığı, en sevdiğim kırmızı elbisemi giydim. Cumartesileri tüm gün babamla birlikte zaman geçiririz. Bugün de heyecanlıyım, çünkü babam sürpriz doludur ve farklı olmayı sever. Odasına yüksek sesle şarkı söyleyerek çıkıyordum yine. Kapıyı hızla açıp yatakta zıplayarak uyandırmaya çalışıyordum. Hergün çıt sesine uyanan babam, uyanmadı. Yanına uzandım yavaşça, öperek uyandırdım onu. Mutlu görünmüyordu sanki. "Neyin var?" diye sordum hemen. Daha önce hiç bu kadar suratsız uyandığını görmemiştim. En değerlimdi, üzülmesine dayanamazdım. Gözlerim doldu. Israrla tekrar neden böyle olduğunu sordum. Yatakta doğruldu önce, şevkatle gözlerime bakıp "Bir şeyim yok canım kızım, sen ağlama kıyamam" dedi yutkunarak. Çocuk olmama rağmen farkındaydım. O da biliyordu anladığımı. Tanıyordu beni, yaşıtlarımdan daha olgun, daha sakindim 6 yaşında olmama rağmen...
"Hadi sen aşağı in Sevil Sultan'ın yanına, bende hazırlanıp geliyorum şimdi" dedi buruk bir tebessümle. Aşağı indim. Tontişim her zaman olduğu gibi mükellef bir kahvaltı hazırlamış yine. Günaydın deyip öptüm tombul yanaklarından. Sevil Sultan, 2 yaşından beri bakıcım ve ailemiz diyebilirim. Çok seviyorum onu.
Tontiş almış yine eline magazin dergilerini kahkaha atıyor, bana da anlatıyordu. Sanki anlıyormuşum gibi bende katıla katıla gülüyordum onunla. Babam geldi sonunda. Aah, şu mutlu görünme çabaları yok mu bu adamın, sanki anlamıyoruz..
Eline gazeteyi alıp oturdu koltuğuna. Kahvesini yavaş yavaş yudumlayarak göz gezdiriyordu güncel manşetlere. Birden öfkeyle gazeteyi yere fırlattı. Yerimden fırladığım gibi gazeteyi yerden aldım Sevil Sultan'a uzattım. Eline alır almaz dondu kaldı, hiçbir şey anlamadığım için delirmek üzereydim. "Neler oluyor, bilmek hakkım artık!" diye haykırdım. Sevil Sultan ağlayarak okumaya başladı:
- "Yakın arkadaşı, can dostu Necati Selem tarafından hüsrana uğrayan ünlü iş adamı Sedat AKAR iflas etti."
Duyduktan sonra dünya başıma yıkıldı sanki. Babamın hayattaki en değer verdiği şeylerden biri de iş hayatıydı. Bugüne kadar tek başına, kendi gücü, kendi çabalarıyla büyük şirketler sahibi olmuştu. Benden sonra en güvendiği kişi de Necati amcaydı. Çok severdik onu, nasıl ihanet edebildi aklım almıyor. İşte ben babamı ilk defa bugün ağlarken gördüm. Koştum, sarıldım. Saatlerce sarıldık, tek kelime etmeden.Babamı daha fazla üzmemek için odama gittim. Benim ağlamamı asla istemez, hele ki yanında. Günler geçtikçe daha fazla kendini yıpratmaya, odasından çıkmamaya başladı. Yanına gittiğimde benimle bile konuşmak istemiyordu bazen. Hayatında ki en büyük darbeydi bu. Ya da ben öyle sanıyordum. Hayata döndürmeye çalışıyordum babamı, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum Sevil Sultanın da yardımlarıyla. 1 ay geçti böyle. Artık bende katlanamaz oldum bu tavırlarına. Her gece ağlıyordum, eskisi gibi ne mutluluğumuz vardı, ne de huzurumuz. Hergün düşünüyordum, bu hayatı ben istemedim haketmedim diye. Halbuki bilmiyordum daha kötü şartlarda yaşayanların olduğunu. Bi karar verdim gidip düzgünce konuşacaktım, güçlü adamı geri döndürecektim, kararlıydım. Sevil Sultan' la oturup konuştum bunları. Fikir verdi bana, konuşacaklarımı aklımda not eder gibi ezberledim. Yalnız bi kaç anlayamadığım kelimeler oldu ama olsun her zaman güvenirim ona bu konu da..
Babamın odasına çıktım. Girdim hiçbir şey demeden, pencerenin kenarında duruyordu yine. Öyle bitmiş, öyle aciz görünüyordu ki onu öyle görünce dayanamıyordum. Tuttum kendimi, çıktım karşısına başladım konuşmaya. "Sen böyle biri değilsin, biliyorsun değil mi? Tek bir neden söyle bana, neden eskisi gibi olmayasın? Kötü olan her şeyi unutmayı, güçlü olmayı, herkesin karşısında tek durmayı sen öğrettin bana. Seni böyle görmek içimi acıtıyor baba, benimle günlerdir konuşmuyorsun, konuşmak istemiyorsun. Benim suçum ne? Ben hep senin yanında oldum ve hayatım boyunca olacağım seni çok seviyorum. Sevil Sultan da öyle diyor hem, kız çocuklarının ilk aşkı babalarıymış. Seni güçlü görmeliyim baba, benim hayatımdaki en güzel örnek sensin. Senin gibi olmak istiyorum" dedim. Önce biraz duraksadı, ayağa kalktı. Aynaya baktı bir kaç saniye. İçinden kendiyle konuşuyordu eminim, kendine geleceğine de adım kadar eminim. Döndü bana tekrar "Sen!" dedi. İrkildim. "Sen bana tanrının en büyük hediyesisin. Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." İki damla yaş aktı gözlerinden. Tebessüm ettim tek yapabildiğim buydu o an. Koşarak çıktım odadan ne yapacağım hakkında bi fikrim yoktu çünkü. Oturma odasına indim. Televizyonu açtım. Üzerinden 1 ay geçmesine karşın hala magazinde babam konuşuluyordu. İnsanlar birbirlerinin açıklarını bulmaya ne kadar meraklı. "Hepsinden nefret ediyorum!" dedim ve tam kanalı değiştirecekken omzuma elini koydu "Sen adın gibi iyi ve güçlü bi çocuksun Devrim, bunların bizim için hiç önemi yok artık kızım. Her bitiş, yepyeni başlangıçları beraberinde getirir. İyi ki varsın" dedi. İnanamadım. O takım elbiseli, kirli sakallı, yakışıklı adam kocaman yüreğiyle karşımda duruyordu. Mutluluktan havalara uçtum. Atladım kucağına. Sulu gözlü Sevil Sultan, bu defa da mutluluktan gözyaşlarına boğulmuştu. Babam, bi yere gideceğini söyledi. Beni de götürmesini istedim ama "Önemli, hem sen sıkılırsın orada bir saate gelirim" dedi ve çıktı. Bu adam da bi tuhaflık vardı sanki, bir şeyler karıştıyor diye düşündüm. Ama ne olabilirdi ki? Ne de olsa uzun zamandır kimseyle konuşmuyor, görüşmüyordu. O yüzden boşverdim.