Yolculuk başlar başlamaz taktım kulaklığımı, daldım hayal dünyama. Güzel bir dünya hayal ettim hep. Bütün insanlar, mutlu ve huzurlu. Gözlerimi kapattığımda gördüğüm her şey toz pembe olurdu. İnsanlık, mutluluğu daima hakediyor. İyi olduğu sürece..
Kafamı karıştıran birçok soru, evrenle baş başa kalınca daha da artıyordu. Kendimin cevaplayamadığı soruları babama soruyordum, ancak cevap alamıyordum. Arabayı kullanan adam, yani Mesut amca sürekli aynı şeylerden bahsediyordu. "Allah güzelim, Allah.. Her şeyin sahibi, her şeyin yaratıcısı odur. Her şeyi bilen, görendir. Şüphesiz o tektir." Sürekli çelişkiye düşüyordum. Ayrıca korkuyordum. Madem her şeyi biliyor. Kötü bir hareketimiz olursa bize çok mu kötü davranır? Biz bunları konuştukça babam sinirleniyordu. En sonunda "yeter! Susun artık. Mesut sende kızın aklını karıştırma. Devr.. ıı, Deniz, düşünme kızım sen bunları her şeyin mantıklı ve makul açıklaması var. Büyüyünce sen zaten araştıracaksın, bileceksin. Şuan düşünmen de gereksiz, korkman da!" O bunları söyledikçe Mesut amca sinirleniyor, "Allah akıl fikir versin" deyip duruyordu. İkisinin de söyledikleri tuhaf geliyordu. Biri bilimden, biri de dinden bahsediyordu. Düşünmemeye çalışıyordum ama mutlaka bir yerden bir şey düşünmeme sebep oluyordu. Soracağım soruların sınırsız sayı da olmasına rağmen, babamın canı zaten sıkkınken daha fazla sıkmak istemiyordum. Hâlâ sayısız endişesinin olduğu, peşpeşe sigara yakışından bile belli oluyordu. Birini yakıyor, biri bitmeden diğerine başlıyordu. Zaten doğru düzgün yemek bile yemiyorduk. Molalarımız, yani molam abur cubur ve ikisinin sigara molasıydı. Açlıktan ölüp, Sevil Sultan'ın yemeklerine hasret kalsam da fast food da işime geliyordu. Araba seyahatinden hep midem bulanmıştır. Yanımda siyah poşetim hiç eksik olmadı. Uçakla gitsek ne olurdu sanki diye söylenip duruyordum fakat nafile.. Sevgili babamın (!) yükseklik korkusu var. Bu aklıma geldikçe de gülüyordum. Onlar, bu kız iyice kafayı yedi diye söylenip dursun.
Müzik dinlerken uyuyakalmışım. Araba da nasıl midem bulanıyorsa, o kadar da camına kafamı koyup uyumaya bayılırım. Hareket ettikçe başımı vursam bile. Uyandığımda gerçekten uzaklaştığımızı hissettim. Ne kadar yolun kaldığını sorduğumda iki üç günlük kalacağımız otele 25-30 km kaldığını söylediler. Sonunda rahat bir yatağa yatacaktım. 5-6 saatlik yolda midem artık alt üst olmuş durumdaydı. O değil de yeni ortama, yeni insanlara, şehre, en kötüsü de ismime nasıl alışacağımı bilmiyorum ben be! Düşünmemeye çalıştıkça, suyla ilgili ne görürsem aklıma adım geliyordu. Komik ama tuhaf biliyorum. Ağaçlar, çiçekler, yollar... Çok sıkıldığım her halimden belliydi. Sakinliği sevsem de, ben yeryüzünün insanı değilim. Uçakta olsak şimdi, bulutların arasından süzülerek geçsek, o yolun bitmesini hiç ister miydim ben. Ama yok, neymiş efendim fotoğraflarımızı çekerlermiş, gazetelerde veya dergilerde kaçak diye mi görmek istiyormuşum. Eskişehir'e yaklaştıkça yolda otostop çeken insanlar artmaya başladı. Bu soğukta da akıl işi değil ama neyse. Mesut amca da sağolsun, camı açıp konuşuyordu onlarla. Babam da nefret eder böyle şeylerden. Mesut amca iki kıza daha duracakken, babam sağlam bir tokat geçirdi suratına. O tokatı yiyince, dengesini kaybetti. Araba da sarsıldı. "Ne oluyor lan? Adam akıllı çapkınlık yaptırmıyorsun oğlum ya!" dedi utanmadan. Bir de güya müslüman ve Allah'a inanıyor. Nasıl inanıyorsa artık. "Bak hala konuşuyor. Kadınlar senin gibi şerefsizler yüzünden üzülüyor lan. Eşin, çoluğun çocuğun var. Sür şu arabayı deli etme beni." Anlaşılan babam küplere bindi. Helal olsun vallahi. Tam beklediğim tepki. Ancak kusura bakma babacığım benim de sana sorum olacak. "Baba, bana hiç bahsetmediğin, soru sorduğumda cevaplamadığın, konuyu değiştirdiğin konumuz var ya hani. Şimdi ki soruyu da cevaplamayacağını bildiğim hâlde merak ettim. Sen ona hiç böyle bir şey yaptın mı?" Sanırım bu soruyu böyle bir ortam da beklemiyordu. Yüzüme baktı. Geri döndü. Cevap alacağım hakkında ümidimi kesmiştim. Yaklaşık bir veya iki dakika bekledi. Sigarasını çekti, dışarı attı. Yüzünü hiç çevirmeden "ona asla ihanet etmedim. Ufak bir kaçamak veya başka bir şey, ne dersen de. Hiçbir şekilde ihanet etmedim. Bende böyle bir ortamda bu cevabı beklemiyordum. Şaşırttı beni. Onun ne yapacağı hakkında ilk defa yanıldım. Sözü daha çok etkiledi aslında. "Vay be demek ki harbiden sevmiş" dedim içimden. Ya da içimden dediğimi sandım desem daha doğru olacak sanırım. "Kız civciv, nerden biliyorsun senn böyle lafları?" diye güldü Mesut amca. Beklenen tepki geldi ama ilk tepki bu olmasa babam daha az sinirlenirdi. Hay dilimi eşek arısı soksun. Bu babamın yanında denilecek laf mıydı. Hep böyle kötü bir huyum vardır. Çok derin düşündüğüm şeyleri bazen böyle dışarı yansıtabiliyorum. "Ayy, çok pardon baba, öyle demek istememiştim." Zararın nerden dönersek kâr. Cevap gecikmedi. "Sorun değil. Bir daha aklının eremeyeceği şeyleri düşünmezsin olur biter." Yavaştan lafını da soktu. Annem hakkında ne zaman soru sorsam ya böyle sert konuşur benimle, ya da cevap vermez. Bu cevapta yine sinirimi bozmuştu. Neyse dedim asıl konuya döndüm. Eh, pozitif düşünmeye çalışıyordum artık. Geri dönüşü yoktu. Ne de olsa gelmiştik. Mesut amca çok hoş görünen bir otelin önünde durdu sonunda. Rüya gibiydi. Gerçekten hayatımızı değiştirmiştik.
Ne olup, ne biteceğini ikimizde kestiremedik başlarda. Tek bildiğimiz şey birbirimize destek olup, güçlü durmaktı. Arabadan inince babam siyah gözlüğünü ve şapkasını taktı, kendimizi kamufle etmek için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekti. Odaya çıktık, Mesut amca kayıt işlemlerini yaptırdı. Uzun bi yolculuktan sonra güzel bir istirahati hakettiğimizi düşünüyorum.