--
1. BÖLÜM
Her şey o aptalı görmemle başladı.
Av arıyordum ve bilirsiniz; gece, karanlık ve kan.
Kan...
O kandı.
Kandan zevk alıyordu. Benim gibi.
Tek fark o bir insandı ve sorun da burada başlıyordu.
--
"Bu paraya iş yapacağımı mı sanıyorsun? Ne zannediyorsun ben geceliği 50 dolara bir fahişe miyim?" Kadın derin bir nefes aldı ve kırmızı boyalı dudaklarını birbirine bastırdı. Kısık sesle devam etti: "İnsan öldürüyorum seni aptal. Ya istediğim parayı verirsin ya da iş yatar... Sonsuza dek!"
Sonra bir an için durdu ve sakin hareketlerle çantasını kurcaladı. Sigarasını bulduğunda zarif bir leydi edasıyla dişlerini göstermeden tebessüm etti. Sigarayı asilce iki parmağının arasına sıkıştırdı. Karşısındaki adam kadının simsiyah sigarayı kırmızı ojeli elleriyle nasıl kavradığını izlerken yutkunuyordu.
"Bak, Phoenix ben..." demişti ki kadın siyah çakmağıyla onu umursamaz şekilde sigarasını tutuşturdu. Adam bir kez daha yutkunarak konuşmasına devam etti. "Zamana ihtiyacım var. Bu kadar parayı bir günde bulamam."
Önce alev ve duman kokusu adamın yüzünü yaladı sonra da kadın kalkıp yanından geçerken güzel bir parfüm kokusu. Yüzünü buruşturdu, "Ne yani kalkıp gidiyor musun seni kaltak?"
Kadın arkasını dönmeden durakladı. Siyah kürkünü düzeltirken sakin bir gülümseme yüzünde yayılmıştı. Gülümsemesini bozmadan kafasını adama çevirdi. "Ne dedin?"
Adam kafasını görkemli ve tamamı boş restoranın camına çevirdi. Saat neredeyse gece on iki olmuştu. Bu Phoenix'in iş yapma şekliydi. Karanlık, boş ve kesinlikle gösterişli.
Kadın on beş santimlik topuklularının üstünde yavaş yavaş masaya doğru ilerledi. Kısa siyah elbisesinden cüretkar bir biçimde gözüken uzun beyaz bacakları hafifçe kırılıyor ve sağlam bir biçimde yere basıyordu. Ortamdaki tek ışığa, masanın üstündeki uzun kırmızı muma, baktı bir süre.
"Ne dedin diye sorduğumu hatırlıyorum."
Adam tereddütle kadının yüzüne baktı. "Özür dilerim."
"Dileme."
Elini yavaşça göğüs dekoltesine götürdü ve siyah, gümüş işlemeleri olan çakıyı çıkardı. İşaret ve baş parmağıyla ateşi söndürürken "Bu gece eğleneceğim." diye mırıldanıyordu.
--
Zengin olduğu her halinden belli sokakta yavaş adımlar atıyordum. Bir ava ihtiyacım vardı. Yaşayacak kadar besleniyordum. Tanrı'ya bu kadar da olsa saygım vardı. Ben Blake Spark, Tanrı'ya saygım var! Tanrı aşkına buna kim inanır!
Bir kan emici Tanrı'ya saygı duyuyor, hangi aptalın zırvası bu?!
Tabiiki bu saygı meselesi yegane bir şeye kadardı.
Kendim.
Kan çalmak gibi bir zahmete ve riske girmiyordum. Çünkü sanılanın aksine kan çalmak çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
T.T.K.
VampireKorku yok. Aşk yok. Sınır yok. Acıma yok. - Kan var. Ve bir de vampir. "Bir milyon cam kırığı, Beni geçmişimden avlıyor. Tüm umutlar yıkılıp Yıldızlar bir araya gelmeye ve ışık solmaya başladığında, Bil ki korkmayacağım." [Sam Smith] -- Kız mırıldan...